Sanayi Devrimi’nin başlangıcına yakın zamanlarda Avrupa nüfusunun yüzde 90’a yakın kısmı tarımla uğraşmaktaydı. Kentlerde yaşayan halkında çok az bir kısmı fabrikalarda işçi olarak çalışmaktaydı. Binlerce yıldır süregelen tarım ağırlıklı yaşam, Sanayi Devrimi sonrasında makineleşme ve sanayileşmeyle birlikte azalmış ve insanların yoğun işgücüne ihtiyaç duyulan işler artmıştır. Fabrikalaşmanın artmasıyla başlayan sanayileşme yarışında fabrika sahipleri ve burjuvalar fabrikalarda çalıştırılan işçileri insanlık dışı koşullarda çalıştırmış, günlük çalışma saatleri en az 12 saat ve izin günleri çok az olmuştur. Sadece yetişkinler değil çocuk işçiler de fabrikalarda, madenlerde acımasızca çalıştırılıyordu. 5 yaşını dolduran çocuklar fabrikalarda madenlerde insanlık dışı koşullarda hizmete zorlanıp günde en az 12 saat çalışmak zorundaydı. Aldıkları maaş ise çok azdı.

Avrupa’da işçi sınıfı uzun zamandır olsa da, Sanayi Devrimi sonucunda işçi sınıfı bilinçlenmeye başlamıştır. En kalabalık sınıfı işçi sınıfı oluşturmuştur. İşçi sınıfı, gününün büyük kısmını ağır işlerde çalışmak için harcasa da haklar bakımından çok gerideydi. Ücretleri düşük, çalışma ve yaşam koşulları çok kötüydü.

1848 DEVRİMİ: Sanayi Devrimi sonrası fabrikatörler ve işletme sahiplerinin gelirlerinde büyük artış olmuş buna karşın sayısı büyük çoğunluğu oluşturan işçi sınıfı ise iyice fakirleşmişti. Açlık ve bedensel sömürünün üstüne salgın hastalıklar da eklenmişti. Tüm bu ortamda Marx ve Engels 21 Şubat 1848 de Komünist Manifesto’yu yayımladı. Manifesto kısaca proletaryanın (alt gelir sınıfı) devrimsel bir hareketle burjuvayı (üst gelir sınıfı) yenerek yönetimi ele geçirip özel mülkiyet ve sınıf kavramlarını kaldırmasını anlatıyordu. Sınıfsız eşit bir toplumla ilgili düşünceler aslında uzun zamandır vardı. Ütopya adı verilen yazılarla bu durum betimleniyordu. Ancak bunun somut ve bilimsel bir kuram olarak işlenmesi bu şekilde oldu. Oluşan olaylar zinciriyle 1848 de Fransa ve Almanya’da devrimler oldu. Sonra tüm Avrupa’ ya yayıldı.

BİRİNCİ ENTERNASYONAL; 1864 yılında ‘’Uluslararası Emekçiler Birliği’’nin kurulmasıyla Londra’da oluşturulmuştur. Temel amaç işçilerin birleşip örgütlenmesini sağlayacak olan uluslararası bir örgütlenme yapmaktı. Gündem maddeleri; sendikalaşma, siyasi eylemler düzenleme, grev, eşit ve yasal temelli haklardı.

Marx & Engels ve Bakunin Çatışması İncelemesi

Rus bir devrimci olan Bakunin, ‘’Anarşist Komünizm’’ kuramının kurucusuydu. Bakunin Marx’ın sınıfsız toplum görüşüne katılmıştır ancak merkezi bir hükümet fikrine karşıdır. Bakunin herhangi bir dış otoriteyi reddediyordu. Aradaki farkı kısaca anlatırsak Bakunin ideale ulaşmak için komünizm yolunu devlet eliyle değil de halkların kendi yerel topluluklarını oluşturarak esnek yerel federatif yapıyla yürümesi gerektiğine inanıyordu. Bu şekilde proletarya diktatörlüğü olmadan aşamalar geçilecekti. Huzura ulaşmak için sert ve şiddetli bir devrim taraftarıydı. Devletin bizzat kendisi özgürlük için en büyük engeldi.

Bakunin’e göre devrim en az gelişmiş fakir ülkelerde başlar. Marx ve Engels’e göre de en gelişmiş kapitalist ülkelerdeki işçi sınıflarında başlar. Bakunin devletin yok olma aşamasını en başa Marx ve Engels ise en sona koyar. Bakunin’in tespitini değerlendirmek için dünyanın en fakir ülkelerinden Afrika Kıtası’nın güneyinde yer alan Zimbabve’yi ele alalım. Zimbabve’de hiper enflasyon öylesine yüksektir ki bir kilo et almak için bir bavul Zimbabve doları vermek gerekir. Kişi başı günlük kazanç ortalama 2.5 dolardır. Günlük kazanılan miktarda sadece 1,5 litre süt alınabilmektedir. Burada halkın yüzde 100’e yakını zaten fakirdir. Ülkenin bilinen genel serveti (2020) 14 milyar dolar olup kişi başı yaklaşık 100 dolar düşeceğinden halkın bir devrim yapma içgüdüsü olmayacaktır. Çünkü kaynaklar kıttır. Çevrede tetikleyici bir sınıf farkı yok denecek kadar azdır. Bu tarz ülkelerde önemli olan emperyalist devletlerin yeraltı ve yerüstü kaynaklarını sömürmesine karşı çıkabilmektir. Ancak Marx’ın dediği gibi bir ülkede büyük sınıfsal farklılıklar olup, bol kaynakların ve paranın elit tabakaya kaymış olma durumu devrimsel fitili ateşleyebilecektir. Bunu bir ülkede yaratan unsurda gelişmiş bir kapitalist sistemdir.

Bakunin’in federatif kümeler sisteminin başarılı olabileceği öngörüsü kısmen doğrudur. 1871 Paris Komün ’ünde, komünarların etkiler devrimin fitilini başlatmıştı. Ancak kısa sürede Fransız Hükümeti tarafından isyan bastırıldı. Sonuç olarak Anarşizm ’in özellikle günümüzde bir işe yaramayacağı, Demokratik Cumhuriyetler de devrimsel yanıtın etkili stratejiler ve doğru söylemlerle sandıklarda sonuç vermesi en doğrusudur.

İKİNCİ ENTERNASYONAL: 1889 yılında Paris’te başlamıştır. Birinci enternasyonal dağıldıktan sonra birçok ülkede sosyalist partiler gelişim göstermiştir. Buna karşın kapitalizm de tüm hızıyla devam etmekteydi. Slogan ‘’Barış ve antiemperyalizm’’ olmuştur. Birinci Dünya Savaşı’nın başlangıcına doğru dağılmıştır. Sosyalistler bu örgütün dağılma nedenlerinden biri olarak yanlarında gibi gözüken sosyal demokratların işçilerin ayaklanmasını örgütlemek yerine parlamentolarda partilerine ödenek verilince hükümetlerinin tarafına geçip burjuvazinin yanında yer almış olmalarını gösteriyordu. Bir diğer nedense kapitalizme eklenen emperyalist faaliyetlerle uğraşan emperyalist devletlerde yaşayan işçilerin, sömürülen ülkelerdeki işçilerden biraz daha fazla kazanması ve hükümetlerine yaranmak için davalarını satmış olması gösteriliyordu.

Marx & Engels ve Sosyal Demokrasi Çatışması İncelemesi

Merkez grubu ise sosyalist milliyetçilik ve komünistler arasında sürekli yer değiştiriyordu. Özellikle 1.Dünya Savaşı ve devrim zamanlarında kritik yerlerde davalarına ihanet edebiliyorlardı. ‘’Menşevikler’’ diye de adlandırılan grup burjuvaya ilgi besliyor ve hükümet lehine faaliyetlerde bulunabiliyordu. Milletler Cemiyeti de onlara destek çıkmıştır. Farklı bir örnekle anlatmak gerekirse; iyi zamanlarda yanımızda bulunan ama zor zamanlarda olmayan dostlar aslında dost değildir. Belirli bir hedef ortaya koyamayıp bulunduğu kabın şeklini alabilecek insanlarda dost değildir. Bizimle iyi geçinen iş arkadaşlarımızın kötü olan amire yaranmak için haksızca bizi satabilmesi de onların dost olmadığının göstergesidir.

ÜÇÜNCÜ ENTERNASYONAL; 1919 da Moskova’da toplanılmıştır. Lenin 2. Enternasyonal ruhunu tekrar yakalayabilmek için ön ayak olmuştur. Komintern isimli toplantıların 1. ve 2.sinden farkı, farklı sosyalist düşünce şekillerini kabul etmemesiydi. 1917 yılında Çar’ın devrilmesiyle Duma Meclisinde geçici hükümetler görev almış ve aralarındaki çekişme içerisinde Lenin’in önderliğinde Bolşevik Partisi devrimci bir tutum sergileyerek, proleterlerin, asıl düşmanlarının kendi ülkesinde olduğunu aktararak emperyalist tutum sergileyen savaş yerine ülke içindeki burjuvaziye karşı iç savaşa dönüştürme politikası oluşturuldu. Çarlık Rusya’sında 1917’de önce Şubat Devrimi, daha sonra da Ekim Devrimi gerçekleşmiş, işçi sınıfı iktidarı ele geçirmişti. Bolşevikler burjuvazi ile barış yapılması taraftarı değildi çünkü burjuvalar her daim sözlerini tutmuyorlardı ve paranın kölesi olmuşlardı. Rus Devrimi’nin sosyalistliği yönünde şüpheler vardı. Lenin’ e göre demokrat sosyalistler ‘’dönek’’ idi. Bir konuşmasında bu konuyla ilgili ‘’ Oportünizm, işte baş düşmanımız. İşçi hareketinin üst tabakalarının oportünizmi, proleter olmayan bir burjuva sosyalizmidir. İşçi hareketinin oportünist kanadına mensup militanların burjuvaziyi burjuvalardan daha iyi savundukları kanıtlanmıştır. İşçilerin idaresi onların elinde olmasa, burjuvazi ayakta duramaz.’’ Diye bahsetmiştir. Kastedilen Merkezci fraksiyon ‘Menşevikler’idi. Lenin’e göre burjuvazi devrim ruhu taşımıyordu. Devrim Köylüler ve işçilerle olabilecekti. Lenin bu konuda şöyle demiştir. “Demokrasi mücadelesini tutarlı bir biçimde ancak proletarya verebilir. O, ancak köylü kitleleri devrimi mücadeleye katıldıkları takdirde demokrasi mücadelesinde muzaffer olabilir. Eğer proletarya bunun için yeterince güçlü değilse, burjuvazi demokratik devrimin başına geçecek ve ona tutarsız ve çıkarcı bir muhteva kazandıracaktır. Buna ancak proletaryanın ve köylülüğün devrimci demokratik diktatörlüğü mâni olabilir.”

Menşevikler devrimin öncüsünün burjuvazi olacağına inanıyordu ve Burjuvazinin korkutulmaması gerektiğini onların suyuna gidilmesi gerektiğini savunuyorlardı. Menşevik Martinov’un tespiti şu yöndeydi:

Hâl böyleyken, proletarya devrim mücadelesini burjuva unsurların ekseriyetini korkutarak verirse, sonuçta mutlakiyetçiliğin ilk hâline geri dönmesini, restorasyona maruz kalmasını sağlayacaktır. Burjuva devrimi sürecine ve ortaya çıkartacağı sonuçlara tesir etmeye dönük mücadele somut ifadesine, ancak proletaryanın liberal ve radikal burjuvazinin iradesine devrimci bir baskı uygulaması, burjuva devrimini mantıksal sonuca ulaştırma konusunda toplumun üst katmanlarını nispeten daha alttaki katmanlarla anlaşmaya mecbur etmesi durumunda kavuşabilir.’’

Menşevikler köylü ve işçiyi akılca ve eğitimce yetersiz görüp, burjuvazinin yardımı olmadan devrimin doğru olmayacağını söylüyorlardı. İşçilerin taleplerini yumuşatması gerektiğine inanıyorlardı.

Merkezci Menşevikler Hakkında İnceleme; Burjuva hakkında çok iyimser olmaları, köylü ve işçileri akılsız olarak görmeleri üzüntü vericidir. Zaten yürütülmekte olan sistemden nemalanan ve parasal gücü yüksek olan burjuvaziye devrim için sırtını dayamak komiktir. Ayrıca bu kadar burjuva özentiliğine hayran olmak herhangi bir vaat ve rüşvette yoldan dönmeye de yol açabilir. Her işçi ve köylüye cahil demek anlamsızdır. Cahil tüm kesimlerde vardır. Fakirler içerisinde de okuyan ve liderlik vasfı taşıyan insanlar olacaktır. Bu grubun içindeki milliyetçi fraksiyon da insanları faşistliğe götürebilir. Bu durum vatanseverlik olgusu gibi değildir. Örneğin; ‘’En büyük ırk İngilizlerdir veyahut Almanlardır’’ gibi sözler hümanizme ve ahlaka terstir. Emperyalist mücadeleler engellenmelidir. Ayrıca toplum içindeki farklı milletlere de saygı duyulmalıdır. Tüm bunlar rengarenk mozaiği oluşturur ve saygı duyulmalıdır.

DÖRDÜNCÜ ENTERNASYONAL VE TROÇKİZM İNCELEMESİ: 1938 de Paris’te toplanılmıştır. SSCB’nin bozulmuş bir işçi iktidarı olduğu ve buna rağmen savunulması gerekildiği söylenmiştir. Ancak SSCB’deki mevcut bürokrasiye karşı devrim gerekildiğini savunuyorlardı. Devrimin tek bir ülkede değil dünya genelinde olması gerektiği ana düşünceydi. Troçki’ye göre tek bir işçi devleti tek başına tüm kapital emperyalist devletlere karşı çıkamazdı. Dünya çapında bir hareket olmalıydı. Troçkizm de devrim süreklidir ve devam eder. Geri kalmış ülkeler dahi olsa işçiler devrim yapmalıdır. Bu enternasyonalde karşı çıkılan Stalinizm’in aydın ve okuyan kuşağı ortadan kaldırdığını, idamlar, sürgünler ve Moskova Bürokrasisi’nin sarsıcı ve terörsel ekonomi politikalarının ürünü olan yaygın açlık sonucunda milyonların etkilendiğini ve birçok ölüm olduğunu söylerler. Gerçekten de Stanilist politikalar çok serttir.

Komünizme gidişte ekonomik determinist bakışı hâkim kılmak ve işlevini bitiren devlet yerine çok güçlü ve katı olan devlet uygulaması hedeflenir. Devlet olgusu Marx ve Engels in dediklerine zıt olarak işlemiştir. Bürokrasi halka ait olmamıştır. Devletsiz yerine sınıfsız bir toplum amaçlanmıştır. Stanilizm de sosyalizm tek bir ülkede olabilir. Dünya halkları ile ilgili görüş zayıftır.

QOSHE - Enternasyonaller ve İlgili İdeolojiler - H.anıl Aslan
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Enternasyonaller ve İlgili İdeolojiler

51 0
05.05.2024

Sanayi Devrimi’nin başlangıcına yakın zamanlarda Avrupa nüfusunun yüzde 90’a yakın kısmı tarımla uğraşmaktaydı. Kentlerde yaşayan halkında çok az bir kısmı fabrikalarda işçi olarak çalışmaktaydı. Binlerce yıldır süregelen tarım ağırlıklı yaşam, Sanayi Devrimi sonrasında makineleşme ve sanayileşmeyle birlikte azalmış ve insanların yoğun işgücüne ihtiyaç duyulan işler artmıştır. Fabrikalaşmanın artmasıyla başlayan sanayileşme yarışında fabrika sahipleri ve burjuvalar fabrikalarda çalıştırılan işçileri insanlık dışı koşullarda çalıştırmış, günlük çalışma saatleri en az 12 saat ve izin günleri çok az olmuştur. Sadece yetişkinler değil çocuk işçiler de fabrikalarda, madenlerde acımasızca çalıştırılıyordu. 5 yaşını dolduran çocuklar fabrikalarda madenlerde insanlık dışı koşullarda hizmete zorlanıp günde en az 12 saat çalışmak zorundaydı. Aldıkları maaş ise çok azdı.

Avrupa’da işçi sınıfı uzun zamandır olsa da, Sanayi Devrimi sonucunda işçi sınıfı bilinçlenmeye başlamıştır. En kalabalık sınıfı işçi sınıfı oluşturmuştur. İşçi sınıfı, gününün büyük kısmını ağır işlerde çalışmak için harcasa da haklar bakımından çok gerideydi. Ücretleri düşük, çalışma ve yaşam koşulları çok kötüydü.

1848 DEVRİMİ: Sanayi Devrimi sonrası fabrikatörler ve işletme sahiplerinin gelirlerinde büyük artış olmuş buna karşın sayısı büyük çoğunluğu oluşturan işçi sınıfı ise iyice fakirleşmişti. Açlık ve bedensel sömürünün üstüne salgın hastalıklar da eklenmişti. Tüm bu ortamda Marx ve Engels 21 Şubat 1848 de Komünist Manifesto’yu yayımladı. Manifesto kısaca proletaryanın (alt gelir sınıfı) devrimsel bir hareketle burjuvayı (üst gelir sınıfı) yenerek yönetimi ele geçirip özel mülkiyet ve sınıf kavramlarını kaldırmasını anlatıyordu. Sınıfsız eşit bir toplumla ilgili düşünceler aslında uzun zamandır vardı. Ütopya adı verilen yazılarla bu durum betimleniyordu. Ancak bunun somut ve bilimsel bir kuram olarak işlenmesi bu şekilde oldu. Oluşan olaylar zinciriyle 1848 de Fransa ve Almanya’da devrimler oldu. Sonra tüm Avrupa’ ya yayıldı.

BİRİNCİ ENTERNASYONAL; 1864 yılında ‘’Uluslararası Emekçiler Birliği’’nin kurulmasıyla Londra’da oluşturulmuştur. Temel amaç işçilerin birleşip örgütlenmesini sağlayacak olan uluslararası bir örgütlenme yapmaktı. Gündem maddeleri; sendikalaşma, siyasi eylemler düzenleme, grev, eşit ve yasal temelli haklardı.

Marx & Engels ve Bakunin Çatışması İncelemesi

Rus bir devrimci olan Bakunin, ‘’Anarşist Komünizm’’ kuramının kurucusuydu. Bakunin Marx’ın sınıfsız toplum görüşüne katılmıştır ancak merkezi bir hükümet fikrine karşıdır. Bakunin herhangi bir dış otoriteyi reddediyordu. Aradaki farkı kısaca anlatırsak Bakunin ideale ulaşmak için komünizm yolunu devlet eliyle değil de halkların kendi yerel topluluklarını oluşturarak esnek yerel federatif yapıyla yürümesi gerektiğine inanıyordu. Bu şekilde proletarya diktatörlüğü olmadan aşamalar geçilecekti. Huzura ulaşmak için sert ve şiddetli bir devrim taraftarıydı. Devletin bizzat kendisi özgürlük için en büyük engeldi.

Bakunin’e göre devrim en az gelişmiş fakir ülkelerde başlar. Marx ve Engels’e göre de en gelişmiş kapitalist ülkelerdeki işçi sınıflarında başlar. Bakunin devletin yok olma aşamasını en başa Marx ve Engels ise en sona koyar. Bakunin’in tespitini değerlendirmek için dünyanın en fakir ülkelerinden Afrika Kıtası’nın güneyinde yer alan Zimbabve’yi ele alalım. Zimbabve’de hiper enflasyon öylesine yüksektir ki bir kilo et almak için bir bavul Zimbabve doları vermek gerekir. Kişi başı günlük kazanç ortalama 2.5 dolardır. Günlük kazanılan miktarda sadece 1,5 litre süt alınabilmektedir. Burada halkın yüzde 100’e yakını zaten fakirdir. Ülkenin bilinen genel serveti (2020) 14 milyar dolar olup kişi başı yaklaşık 100 dolar düşeceğinden halkın bir devrim........

© Adil Medya


Get it on Google Play