Ağızdan ağıza, kuşaktan kuşağa aktarılan; cin, peri, dev gibi olağanüstü şahıslarla olağanüstü olayları içinde barındıran halk anlatılarıdır masallar…

“Bir varmış, bir yokmuş…” diye başlayan bu anlatıları kah dedelerimizin, nenelerimizin ağzından duymuşuzdur kah ders kitaplarından…

Bu düş ürünü anlatılar bizi bir “masallar diyarına sürükler”. Aynı zamanda masallar, bilimsel bir araştırma konusudur. Daha doğru bir deyişle, Türkoloji ve halkbilimi çalışmalarının konusudur.

Özellikle Türk masalları, Türklerin asırlar boyunca dünyanın dört bir yanına yayılmaları sebebiyle çok zengin bir içeriğe, engin bir hayal gücüne ve varyantlara sahiptir. Mesela, meşhur bir Türk masalının herhangi bir varyantına Anadolu’da başka bir varyantına ise Özbekistan’da rastlayabilirsiniz.

Masallara, akademik gözle bakılsa bile çok zordur masalların büyülü dünyası ile aramıza mesafe koymak…

Fakat her zaman masallar ve onların büyülü dünyasını mı anlatır edebiyatçılar? Ya masal anlatıcıları yahut da masal derleyicileri ne olacak? Sözlü kültür içinde zaten bir çoğu yitip gitmiş masalları anlatan kişiler, elbette kültürün aktarımı ve kültür çalışmaları bakımından önemlidir. Peki ya masal derleyenler? İşte onlar bir definenin peşinde dere tepe düz giden maceraperestler gibi bir anlatının peşinde, bir masalın dünyasına, Kaf Dağının ardına yolculuk yaparlar adeta. Neticede ortaya koydukları ise bir kültür ürünü, bir amme hizmetidir. Özellikle, Türkler gibi sözlü kültüre sahip milletler için bu verimlerin yok olmaması maksadıyla derleme faaliyetleri çok mühimdir çünkü. Bu sayede masal derleyicileri, Türk Dilinin eşsiz hazineleri olan ve büyülü bir dünyaya kapı aralayan masalları Türk milletine armağan etmiş olurlar.

Iğdırlı yazar Orhan Aras ise 2021’de YTB ödülüne layık görülen “Masal Avcısı” romanıyla tam da bir masal derleyicinin masalına sürüklüyor okurunu. Her zamanki yalın Türkçesi ve kuvvetli olay örgüsü ile okuruna hoş bir deneyim sunacağını daha ilk satırlarında hissettiriyor. Azerbaycanlı büyük yazar ve şair Bahtiyar Vahapzade’nin Orhan Bey hakkındaki şu ifadeleri, sanırım onun şiirde yahut nesirdeki dil kullanımını müthiş bir şekilde özetliyor:

“Orhan Aras’ın şiirinde herkese yakın gelen bir ses ve duygu yoğunluğu var.”

Bununla beraber Orhan Aras, Azerbaycan kökenli bir yazar. Genç yaşlarından itibaren ise Almanya’da yaşamış. Türkiye Türkçesi, Azerbaycan Türkçesi ve Almanca eserler vermiş; aynı zamanda “Kurban Sait” konulu çalışmasıyla edebiyat doktoru unvanı kazanmış.

Görülüyor ki yazar, hem Türk hem Avrupa kültür dairesine bir hayli hakim. Bu birikimini velut şahsiyeti ile birçok alanda kaleme aldığı eserleriyle ölümsüzleştiriyor. Geniş çevresi sayesinde tanıdığı ilginç kişileri eserlerine yedirmekle kalmıyor, kimi zaman yalnızca bir dostunu anlattığı bir roman dahi kaleme alıyor. Bence, bunlardan en önemlisi elbette “Masal Avcısı”. Masal Avcısını ben de tanıma fırsatı buldum. Hakikaten eserde anlatıldığı gibi güleç yüzlü tatlı dilli, engin bilgi birikimine sahip hoş bir şahsiyet… Diğer bir deyişle, kimdir bu “Masal Dede?” Elbette Yücel Feyzioğlu… Tıpkı Orhan Aras gibi Kars yöresinde yetişmiş, hayat onu Almanya’ya sürüklemiş. Bütün değerli çalışmalarının yanında onunla özdeşleşen yegane şey ise “masallar” olmuş. Dünyanın dört bucağına, atılgan ve macerasever ruhuyla geziler yapmış. Oraların anlatılarını çölde kavrulup suya kavuşmuş bir insan gibi kana kana içmiş ve onlarca eser halinde yayınlamış bu çalışmalarını.

“Tüfeğim, okum, mızrağım yoktur ama bir yerde masal kokusu aldım mı çok merak ederim. Çünkü masallar gerçeklere fanteziyi katarak anlatır. Yeni öğrendiğim masal acaba hangi gerçeği anlatıyor diye uykum kaçar. Gözlerim, kulaklarım, dilim birer kaleme dönüşürler. Masal sinmiş taş olsun, kağıt olsun, insan olsun onun içindeki hikayeyi yakalamaya çalışırım. Anlatıcılar ve müzeler masalı kurgulamama yardım eder.” (Masal Avcısı, s.35)

Yolları Orhan Aras ile kesişmiş bir gün ve bu iki kültür adamı arasında masalsı bir dostluk başlamış. Böylelikle benim de bir çırpıda zevkle okuduğum “Masal Avcısı” romanı ortaya çıkmış. Bu roman, işte Masal Avcısı Yücel Ağabey’in, Masal dedemizin hikâyesidir.

Sanırım, halihazırda akademik kariyerime Türkoloji alanında devam ettiğim için bu romanda dikkatimi çeken başka hususlar da oldu. Yazımın başlığından da anlaşılacağı üzere “Masal Avcısı” romanının, Türkoloji alemine bir şeyler söylediğini düşünüyorum. Çünkü roman, 1865’te İzmir – Bergama’ya gelen bir Alman mühendisin, Carl Human’ın serüveniyle başlıyor. Carl Human, Osmanlı’nın son dönemlerinde Bergama’ya demiryolu çalışması maksadıyla geliyor fakat inanılmaz bir işe imza atıyor. Koskoca Zeus tapınağını buluyor, onu parçalara bölüp sandıklara dolduruyor. Katırlar ve develerle körfeze taşıyor. Oradan da Alman gemileriyle hoop Berlin’e!

Böyle birçok tarihi ve kültürel mirasımız ne yazık ki Türk coğrafyasının binlerce köşesinden çalınıp Avrupa’nın çeşitli müzelerine ve kütüphanelerine kaçırıldı. Ne kadar içler acısı değil mi?

Orhan Aras, Yücel Feyzioğlu

Ben halihazırda tezimde çalıştığım el yazmasını görmek için İsveç’e gitmek zorundayım. Ne kadar trajikomik değil mi?

Masal Avcısı’ını okurken Avrupa’daki bu tarz meseleleri öğrenmekle kalmıyor, aynı zamanda Almanya’nın sokaklarında, o ünlü yazarları, bilim adamlarını görüyor gibi oluyorsunuz. Sanki Masal Avcısı ve dostu ile Ren Nehri’nin kıyısında siz de yürüyüş yapıyorsunuz.

Ayrıca kitapta, bugün Çin sınırları içerisinde bulunan Doğu Türkistan’dan alınan eserlere de değiniliyor. Albert von Le Coq ve Albert Grünwedel gibi müsteşriklerin 1902-1914 yılları arasında Urumçi ve Turfan bölgesindeki araştırmaları okurun gözleri önüne seriliyor. Bu iki Alman, 46 sandıkla geri dönüyorlar yurtlarına. Binlerce sayfalık el yazmalarını da getiriyorlar beraberlerinde. Almanya’da bir hayli gelişmiş olan Uyguristik çalışmalarında, hacmi neredeyse 20.000 sayfayı bulan bu el yazmalarının payı elbette ki çok büyük…

Masal Avcısı’nın masal peşindeki ömrünün hikayesi yanında Türklüğün ve Türkoloji ilminin yaşadığı bu korkunç hadiseler de konudan uzak okurlara bir masal gibi gelecektir elbet. Bizlerin ise bu konuya her açıdan fazlasıyla eğilmemiz gerektiği bir gerçek…

“Bana masal anlatma” diyenleriniz vardır şu an belki satırlarıma…

Olsun… Ama masallarımız ve masal avcılarımız da daima var olsun…

Aleyna MALKOÇ

QOSHE - “Masal Avcısı” Türkoloji’ye Neler Söylüyor? - Aleyna Malkoç
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

“Masal Avcısı” Türkoloji’ye Neler Söylüyor?

29 24
01.05.2024

Ağızdan ağıza, kuşaktan kuşağa aktarılan; cin, peri, dev gibi olağanüstü şahıslarla olağanüstü olayları içinde barındıran halk anlatılarıdır masallar…

“Bir varmış, bir yokmuş…” diye başlayan bu anlatıları kah dedelerimizin, nenelerimizin ağzından duymuşuzdur kah ders kitaplarından…

Bu düş ürünü anlatılar bizi bir “masallar diyarına sürükler”. Aynı zamanda masallar, bilimsel bir araştırma konusudur. Daha doğru bir deyişle, Türkoloji ve halkbilimi çalışmalarının konusudur.

Özellikle Türk masalları, Türklerin asırlar boyunca dünyanın dört bir yanına yayılmaları sebebiyle çok zengin bir içeriğe, engin bir hayal gücüne ve varyantlara sahiptir. Mesela, meşhur bir Türk masalının herhangi bir varyantına Anadolu’da başka bir varyantına ise Özbekistan’da rastlayabilirsiniz.

Masallara, akademik gözle bakılsa bile çok zordur masalların büyülü dünyası ile aramıza mesafe koymak…

Fakat her zaman masallar ve onların büyülü dünyasını mı anlatır edebiyatçılar? Ya masal anlatıcıları yahut da masal derleyicileri ne olacak? Sözlü kültür içinde zaten bir çoğu yitip gitmiş masalları anlatan kişiler, elbette kültürün aktarımı ve kültür çalışmaları bakımından önemlidir. Peki ya masal derleyenler? İşte onlar bir definenin peşinde dere tepe düz giden maceraperestler gibi bir anlatının peşinde, bir masalın dünyasına, Kaf Dağının ardına yolculuk yaparlar adeta. Neticede ortaya koydukları ise bir kültür ürünü, bir amme hizmetidir. Özellikle, Türkler gibi sözlü kültüre sahip milletler için bu verimlerin yok olmaması maksadıyla derleme faaliyetleri çok mühimdir çünkü. Bu sayede masal derleyicileri, Türk Dilinin eşsiz hazineleri olan ve büyülü bir dünyaya kapı aralayan masalları Türk milletine armağan etmiş olurlar.

Iğdırlı yazar Orhan Aras ise 2021’de YTB ödülüne layık görülen “Masal Avcısı” romanıyla tam da bir masal derleyicinin masalına sürüklüyor okurunu. Her zamanki yalın Türkçesi ve kuvvetli olay örgüsü ile okuruna hoş bir deneyim sunacağını daha ilk satırlarında hissettiriyor. Azerbaycanlı büyük yazar ve şair Bahtiyar Vahapzade’nin Orhan Bey hakkındaki şu ifadeleri, sanırım onun şiirde yahut nesirdeki dil kullanımını........

© dibace.net


Get it on Google Play