Câbir b. Abdullah(ra) anlatıyor: Bir defasında Habeşistan’dan dönen muhacirlere Resulullah(sav) şöyle sordu: “Habeş yurdunda tuhafınıza giden ne gördünüz, bana anlatmaz mısınız?”

İçlerinden bir genç şöyle anlattı:

“Ya Resulallah! Biz kenarda otururken başı üzerinde su testisiyle giden yaşlı bir rahibe gördük. Bir gencin yanından geçerken o genç, keyfi bir şekilde yaşlı kadının omuzlarından tutup itti. Kadın dizüstü yere düştü. Başındaki su dolu testi yuvarlanıp kırıldı. Kadın kalktı ve o gence dönerek şöyle dedi: “Ey hain! Allah cc öncekileri ve sonrakileri toplayıp (hesap için) kürsüyü kurduğu zaman anlayacaksın. Eller ve ayaklar dile gelip kişinin yaptıklarını anlattığı zaman benim halimle senin halinin yarın O’nun katında nasıl olacağını bileceksin.”

Bunu dinleyince Resulullah(sav) şöyle buyurdu: “Sadekat sadekat. Keyfe yukaddisullahü ümmeten lâ yu’hazü lidaifihim min şedidihim”

Yani: “Kadın doğru söyledi doğru söyledi. Zayıflarının hakkının güçlülerinden alınmadığı bir ümmeti/milleti Allah nasıl arındırır/nasıl yüceltir?”

Kadının kendi yaşlılığına aldırmadan zalime; “ey hain!” diye hitap ederken vahyin bilgisiyle genci korkutması ibretliktir.

Fakat asıl ders Allah Resulü’nün(sav) yorumunda.

Hadis alimlerinden Sindi(rh), hadisteki “Allah onları nasıl takdis eder?” ifadesine, “Allah onları kirlerden günahlardan nasıl temizler?” şeklinde mana veriyor.

Demek ki o günün Habeş toplumunda zulme karşı bir direnç olduğu için Hak Teala, başlarına Necaşi gibi adaletli bir hükümdar nasip etmişti. Ve o Necaşi de kendi ülkesine sığınan Müslüman muhacirleri zayıf hallerine terketmedi, onların haklarını korudu ve kendisi de imanla şereflendi. Ve ismi Ashame olan o Necaşi, hicri 9 senesinin Recep ayında (miladi 630 Ekim) öldüğünde Efendimiz(sav) gıyabi cenaze namazını kıldırdı.

Toplumun temizlenmesi demişken şu anki vaziyete bakar mısınız?

Boğazına kadar şirk necasetine bulanmış bir coğrafya, türlü türlü fuhşiyat ile ahlakı, yüksek faiz ile kazancı, ırkçılık ile birliği, İslama hakaret ile siyaseti kirletilmeye uğraşılan bir coğrafya, ailesi can çekişen bir coğrafya, gençliği gâh uyuşturucu çetelerine gâh bozuk fikirlere yahut fikirsizliğe kurban edilmeye çalışılan bir coğrafya temizlenmeye ne kadar da muhtaçtır!!

Peki ya İslam alemi?

Asırlardır düşüncesi donmuş, himmeti körelmiş, gücünün kaynağından uzaklaşmış, dostu düşmanı karıştırmış, kendini unutmuş, sömürgeciler ve emperyalistler karşısındaki kaybını da sonraki teslim olmuşluğunu da sağlıklı tahlil edememiş, edenlere sahip çıkmamış, önceleri farklıkları zenginlik görürken birden içine çekildiği ulusçuluk gibi fitnelerle birbirine kıymış ve sonunda lokma lokma yutulmuş..

Burası veya ümmetin tamamı..

Kendine gelmesi ancak bir ilahi dokunuşla mümkün.

Bu dokunuş da mazlumun hakkını zalimden almasına bağlı.

Düşünsenize 111 milyonluk kocaman Mısır halkı, başlarına geçirilen uşak siyonistler tarafından sindirilmişliği, kuşatılmışlığı aşabilseydi Allah-ü Teala kim bilir onları nasıl yüceltirdi?

Aynı durum herkes için geçerli. Çünkü yukarıdaki Hadiste zikredilen Habeş halkı, Müslüman değil Nasrani idiler.

Batıdaki üniversiteler de bu kapsamda. Eğer batı dünyası yarına varacaksa göreceksiniz şimdi ters kelepçe ile tutukladıkları hocaların heykelini dikecekler. Eylemlerin kahramanı olanları gelecekte varlık sebepleri görüp onlara tutunacaklar. Çocuklarına onları örnek gösterecekler.

İşte halkıyla birlikte Hamas’ın dünyaya öğrettiği hakikatin özeti de bu:

“Zalimlerden hakkımızı almak için direniyoruz. Ve geldiğimiz noktada Allah-ü Teala’nın kimi yücelttiğini kimi de rezil rüsvay ettiğini görüyorsunuz.”

Sadakte ya Resulallah. Sadakte ya Resulallah(sav).

QOSHE - Mazlumun hakkını zalimden alana ilahi ödül - Özkan Yaman
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Mazlumun hakkını zalimden alana ilahi ödül

41 0
11.05.2024

Câbir b. Abdullah(ra) anlatıyor: Bir defasında Habeşistan’dan dönen muhacirlere Resulullah(sav) şöyle sordu: “Habeş yurdunda tuhafınıza giden ne gördünüz, bana anlatmaz mısınız?”

İçlerinden bir genç şöyle anlattı:

“Ya Resulallah! Biz kenarda otururken başı üzerinde su testisiyle giden yaşlı bir rahibe gördük. Bir gencin yanından geçerken o genç, keyfi bir şekilde yaşlı kadının omuzlarından tutup itti. Kadın dizüstü yere düştü. Başındaki su dolu testi yuvarlanıp kırıldı. Kadın kalktı ve o gence dönerek şöyle dedi: “Ey hain! Allah cc öncekileri ve sonrakileri toplayıp (hesap için) kürsüyü kurduğu zaman anlayacaksın. Eller ve ayaklar dile gelip kişinin yaptıklarını anlattığı zaman benim halimle senin halinin yarın O’nun katında nasıl olacağını bileceksin.”

Bunu dinleyince Resulullah(sav) şöyle buyurdu: “Sadekat sadekat. Keyfe yukaddisullahü ümmeten lâ yu’hazü lidaifihim min şedidihim”

Yani: “Kadın doğru söyledi doğru söyledi. Zayıflarının hakkının güçlülerinden alınmadığı bir ümmeti/milleti Allah nasıl arındırır/nasıl yüceltir?”

Kadının kendi yaşlılığına aldırmadan zalime; “ey hain!” diye hitap ederken vahyin bilgisiyle genci korkutması ibretliktir.

Fakat asıl ders Allah........

© Doğruhaber


Get it on Google Play