Tüm dünyada özellikle pandemi ve sonrasında gelişen savaş, iklim krizi, ekonomik zorluklar gibi hayatımızı olumsuz etkileyen olaylar nedeniyle zorlu bir sürecin içindeyiz.

Bir yanda tükenmişlik bir yanda günlük hayata devam etme zorunluluğu ve zorluğu… Ekonomik döngünün devamı için çalışmaya çalışmak için yoğun bir çaba içindeyiz. İşte bu durumda iyi bir çalışan veya yönetici olmayı amaçlasak da kendimizi ‘’o noktada’’ bulamayabiliriz.

Özellikle iş yerinde motivasyonu sağlamak oldukça zor olmaya başlar. Her zaman yaptığımız işin bizi sıkmaya başladığını, yeni proje üretmek için yeterli enerjiyi kendimizde bulmakta zorlandığımızı, bir türlü odaklanamadığımızı daha çok fark ederiz. Boston Üniversitesi’nden William Kahn’ın ilk defa 1990’larda kopukluk olarak tanımladığı bu durum, üzerinden otuz sene geçmesine rağmen hâlâ yaygın olarak görülüyor.

En son yapılan Gallup anketine göre, dünya çapında insanların sadece yüzde 23’lük bir kesimi işlerine bağlı. (Bu şimdiye dek görülen en yüksek yüzde olsa da çok üzücü bir rakam.) Koca bir yüzde 59’luk bir kesim, işlerine bağlı değil. Yani bu kişiler “gereken minimum eforu gösteriyorlar” ve “işverenlerinden ruhsal olarak kopuklar.” Diğer yandan, kalan yüzde 18’lik kesim ise işten büyük ölçüde kopuklar ve kasti olarak kurumlarının çıkarlarına karşı hareket ediyorlar.

Kısa süre önce Amerikan Psikologlar Derneği’nin yaptığı bir araştırma benzer bir sonuç ortaya koyarak çalışanlar arasında son derece olumsuz tutumlar gözlemledi: Katılımcıların yüzde 31’inde duygusal olarak tükenmişlik görülürken yüzde 26’sı ellerinden geleni yapma konusunda motivasyon eksikliği çekmekte, yüzde 25’i “içine kapanma isteği” duymakta ve yüzde 19’u meslektaşlarıyla müşterilerine karşı asabiyet veya öfke duyguları beslemekte. İnsan Kaynakları alanında uzun yıllar çalışmış biri olarak, şirketlerde çalışan bağlılığını düzenli takip ederek bağlılığı sağlamak, bağlılığı arttırmak, projeler üretmek, çalışanların motivasyonunu sürdürülebilir hale getirmenin son yıllarda maalesef yeterli gelmediğini çok net gözlemliyorum. Geçtiğimiz günlerde bir market zinciri mağazasında kasaya geldiğimde, kasadaki görevlinin öfke ile işi bırakıp gittiğine şahit oldum. Mağazada kalan diğer görevli raflara ürün yerleştirme işini bırakarak koşarak kasaya geldi, işleme devam edebilmesi için özel bir şifreyi sisteme girmesi gerektiği için işi bırakan kişiyi aradığında, kişi ısrarla ‘’ne haliniz varsa görün, söylemiyorum şifreyi’’ diyerek bir süre diretti. Günün sonunda kasada bekleyen müşteriler aldıkları ürünleri bırakıp mağazadan çıkmaya başladılar. Yine benzer bir örneği farklı bir markette sık sık değişen çalışanları görerek deneyimliyorum. Mevcut çalışanlara ‘’neden bu kadar sık çalışan değişiyor, sigorta, maaş gibi sorunlar mı var’’ diye sorduğumda ‘’hayır, şartlarımız iyi’’ cevabını alsam da bu devirin değişmesi için standart şartların sağlanmasının yeterli olmadığını günlük hayatımıza yansıyacak kadar sık gördüğümüzü fark ediyorum. Zaman zaman yazılarımda, motivasyon, bağlılık, çalışan mutluluğu gibi konularla ilgili deneyimlerimi, araştırmaları paylaşıyorum. Kurumların kültürüne göre yapılacaklar değişse de günün sonunda değişmeyen şey “insan’’. Peki motivasyonu sağlamak için neler yapılmalı? Ben motivasyonun son derece kişisel olduğuna inananlardanım. Çünkü kişinin iç motivasyonu yoksa veya buna dair bir çabası da yoksa, işyeri mükemmel şartlar da sunuyor olsa, çalışanı motive etmesi oldukça zor bir hal alıyor. Şirketlerdeki liderlere büyük görevler düşüyor evet, çalışanların kendilerini ifade edecekleri ortamı sağlamak, onlara alan açmak, üretmek ve gelişmek için çalışanları teşvik etmek, iş birliğini pekiştirmek, çalışanın bütünsel sağlığını önemsemek ve bunu destekleyen uygulamalar yaratmak elbette ki liderlerin desteği ile mümkün. Çalışanlar da iş için yarattığı değerin farkındalığını kazanarak motive olabilmeli. Ve biliyoruz ki motivasyon sabit değil, bazen yükselir bazen düşebilir. Motivasyonun düşmesi profesyonel yolculuğun doğal bir parçası. Birkaç saat de sürebilir, birkaç ay da. Bu, şirketteki konumunuzun ne kadar yüksek veya düşük olduğu fark etmeksizin sizi etkileyebilir. Fakat bu kısır döngüden çıkmak için çözümler var. Önemli olan bireysel ve kurum olarak bu motivasyon kaynaklarını keşfetmek. Haftaya motivasyon için kaynaklarımızı keşfetmeye devam edeceğiz. Herkese iyi hafta sonları…

QOSHE - Motivasyon - Ebru Demir Koçak
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Motivasyon

26 8
11.05.2024

Tüm dünyada özellikle pandemi ve sonrasında gelişen savaş, iklim krizi, ekonomik zorluklar gibi hayatımızı olumsuz etkileyen olaylar nedeniyle zorlu bir sürecin içindeyiz.

Bir yanda tükenmişlik bir yanda günlük hayata devam etme zorunluluğu ve zorluğu… Ekonomik döngünün devamı için çalışmaya çalışmak için yoğun bir çaba içindeyiz. İşte bu durumda iyi bir çalışan veya yönetici olmayı amaçlasak da kendimizi ‘’o noktada’’ bulamayabiliriz.

Özellikle iş yerinde motivasyonu sağlamak oldukça zor olmaya başlar. Her zaman yaptığımız işin bizi sıkmaya başladığını, yeni proje üretmek için yeterli enerjiyi kendimizde bulmakta zorlandığımızı, bir türlü odaklanamadığımızı daha çok fark ederiz. Boston Üniversitesi’nden William Kahn’ın ilk defa 1990’larda kopukluk olarak tanımladığı bu durum, üzerinden otuz sene geçmesine rağmen hâlâ yaygın olarak görülüyor.

En son yapılan Gallup anketine göre, dünya çapında insanların sadece yüzde 23’lük bir kesimi işlerine bağlı. (Bu şimdiye dek görülen en yüksek yüzde olsa da çok üzücü bir rakam.) Koca bir yüzde 59’luk bir kesim, işlerine bağlı değil. Yani bu kişiler “gereken minimum eforu gösteriyorlar” ve “işverenlerinden ruhsal olarak kopuklar.” Diğer yandan, kalan yüzde 18’lik kesim ise işten büyük ölçüde kopuklar ve kasti olarak kurumlarının çıkarlarına karşı hareket ediyorlar.

Kısa süre önce Amerikan Psikologlar Derneği’nin yaptığı bir araştırma benzer bir sonuç ortaya koyarak çalışanlar arasında........

© Dünya


Get it on Google Play