Hayat bizden küçük, hayallerimizden büyük kaldı nicedir. Biyolojik pandemi bitti derken ekonomik endemi rehin aldı her birimizi ve kurumlarımızı.

Olup biteni bir şarkıyla kavramak istersiniz bazen. Fark etmeden kimi sözleri atlayarak ve kısmen dönüştürerek mırıldanırsınız:

“Herkes biliyor zarların (boş) olduğunu.

Herkes biliyor (iyiliğin,) kaybe(dece)ğini.

Herkes biliyor teknenin su aldığını.

Herkes biliyor (herkesin eksik) söylediğini.

Herkeste (yoldaşları) biraz önce ölmüş gibi buruk bir his var.”

Meslek odalarında seçim vakti…

25 yıllık kesintisiz AKP iktidar dili hepimize sirayet etti. O dilden pür azade olamadık. ‘Hiç olmazsa’ deyip aidiyet hissetmediğimiz ana muhalefet partisine çeyrek asırdır oy verdi nicelerimiz. Bu bedavacılık, pişkinlik hali kendi dilini oluşturup bumerang misali hepimize, demokratik kitle örgütlerine sirayet etti bir o kadar. Birisi küfürbaz, sevgisiz, nefret yüklü diğeri bir o kadar ‘bize mecburlar’ dilsizliği…

Pandemi, fildişi kuleler için yeni bir hal yarattı: Sanal adalar. Sel gider kumu kalır derler, pandemi gitti, demokratik kitle örgütlerinde sanal adacıklar kaldı. Yadigar: Telegram, WhatsApp, Zoom grupları. Buralarda 25 yılın dil olarak bize de sirayet ettiğini ve giderek ivme kazandığını üzülerek yaşadık.

İlla ki her bir örgütlü iletişim grubunun matruşka misali alt grupları da olageldi. Matruşkalar karışınca bazen; büyük küçüğe sığmadı, küçük büyüğe olmadı. Her hali ile dışarıdan vurulunca devrilmiyor yine de…

Öncesinde çok yorulmuştuk gerek birey gerekse kurumlar olarak. Pandemi ile sağlıkçılar ve örgütlü kurumları biraz daha yorgun düştü.

Üniversite gençliğinden, barışseverlere, mahalle arası sünnet düğününden iktidara yakın olmayanların eğlence mekanlarına her birimiz kökten dinci bir şiddetin hedefi kılındık; bir araya gelme mekanlarımız seri katliamlar ile elimizden alındı: Suruç, Ankara Barış Mitingi, Reina, Gaziantep sünnet düğünü, Diyarbakır…

Kamusal buluşma alanlarımız kökten dinci vekalet savaşçıları marifeti ile elimizden alınırken, aynı hızla KHK marifeti ile kamunun dışına itildik, açlık ve işsizlik ile sınandık, yoksullaştırıldık. Yüzlerce TV kanalı, gazete ya da süreli yayın kurumu KHK marifeti ile kapatıldı. İktidarın dili ile haber dinler olduk.

Doksanlarda otel konaklamaları icat ettik, birbirimizin evlerinde kalmaz olduk mücadele arkadaşları olarak. Şimdi daha da geriye düştük sanal odalarda ‘körleşerek’ görüşür olduk.

Katliamlar, işten atılmalar, pandemi, ekonomik kriz ile yorulduk, fark etmeden insan / yoldaş iken üyeye dönüştük. Farklılıkları zenginleştirerek ortaklaştırmak yerine ötekiye evirdik. Kendimizi öteki üzerinden anlatarak ifade etme tercihini yerleşik kıldık, kurumların içinden seçim sathında dışarıya taşıdık. Ne olduğunu değil de ne olmadığını, üstelik dolaylı dille anlatmak grup dinamiklerinin tercihi nicedir.

Böyle bir ahvalde Telegram, WhatsApp sanal adacıklarına sıkışmış kitle yapılanmaları, binbir emekle kurulan gerçekliklerine yabancılaşma girdabı ile sınıyor kendilerini.

Bu pazar Leonard Cohen’in ‘Zarlar Hileli’ şarkısını dinlemek kitapsız olmazdı elbet: Elias Canetti’den ‘Körleşme’.

Canetti, “Düşünce ile gerçeklik arasındaki kopuşu ve insanın gerçeklik karşısında ne ölçüde körleşebileceğini” anlatıyor kitabında.

Ve meslek odalarında seçim vakti: “İçimiz ve dışımız arasındaki bağlantının olası kopukluğunu ve ortaya çıkan boşluğun” cezasını kime kesiyoruz peki? Misal hekim meslek örgütü TTB’de: Ülkeyi henüz terk etmeyen genç hekimlere mi, iki dakikaya düşürülmüş muayene randevularına muhtaç topluma mı?

Şimdi seçmek/seçilmek ya da hayatı bizden büyük, hayallerimizden küçük kılma vakti. Ya bile isteye ‘körleşme’ ya aydın sorumluluğu.

Bizdeki mümkün ile bugünlere gelen TTB, mümkündeki bizi de geleceğe taşıyacak bir tahayyül.

Birlikte başaracağız elbet. İşe gemileri yakmak ile değil sanal odaları, haberleşme kanallarını yıkarak başlanmalı elbet.

Unutmayalım; TTB bir meslek örgütünden öte güzel günlere dair insanlığın hekimlere yerelde bir emaneti. Aynen bin yıllar ötesinden süzülüp gelen Hipokrat andı misali.

Sağlıcakla kalın.

QOSHE - Bizdeki mümkün, mümkündeki biz: Meslek odalarında seçim vakti - Zeki Gül
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Bizdeki mümkün, mümkündeki biz: Meslek odalarında seçim vakti

33 12
13.05.2024

Hayat bizden küçük, hayallerimizden büyük kaldı nicedir. Biyolojik pandemi bitti derken ekonomik endemi rehin aldı her birimizi ve kurumlarımızı.

Olup biteni bir şarkıyla kavramak istersiniz bazen. Fark etmeden kimi sözleri atlayarak ve kısmen dönüştürerek mırıldanırsınız:

“Herkes biliyor zarların (boş) olduğunu.

Herkes biliyor (iyiliğin,) kaybe(dece)ğini.

Herkes biliyor teknenin su aldığını.

Herkes biliyor (herkesin eksik) söylediğini.

Herkeste (yoldaşları) biraz önce ölmüş gibi buruk bir his var.”

Meslek odalarında seçim vakti…

25 yıllık kesintisiz AKP iktidar dili hepimize sirayet etti. O dilden pür azade olamadık. ‘Hiç olmazsa’ deyip aidiyet hissetmediğimiz ana muhalefet partisine çeyrek asırdır oy verdi nicelerimiz. Bu bedavacılık, pişkinlik hali kendi dilini oluşturup bumerang misali hepimize, demokratik kitle örgütlerine sirayet etti bir o kadar. Birisi küfürbaz, sevgisiz, nefret yüklü diğeri bir o kadar ‘bize mecburlar’ dilsizliği…

Pandemi, fildişi kuleler için yeni bir hal yarattı: Sanal adalar. Sel gider kumu kalır derler, pandemi gitti, demokratik kitle örgütlerinde sanal adacıklar kaldı. Yadigar: Telegram, WhatsApp, Zoom grupları. Buralarda 25 yılın dil olarak bize de sirayet ettiğini ve giderek ivme kazandığını üzülerek yaşadık.

İlla ki her bir örgütlü iletişim grubunun matruşka misali alt grupları da olageldi. Matruşkalar karışınca bazen;........

© Evrensel


Get it on Google Play