Ülkemizde AKP’ye karşı mücadelenin bir sandık mücadelesine indirgenmiş olması, daha baştan AKP’nin sandık sonuçları ile sınırlanmasını dahi imkânsız kılmakta, hatta son seçimlerden sonraki gelişmelere bakıldığında AKP’nin bazı alanlarda gaza basmasına neden olan kendiliğinden bir cesareti ona armağan etmektedir.

Seçilmiş iktidarın, millet iradesinin tecellisi kisvesi altında, AYM kararlarını dahi uygulamadığı bir düzlemde, bir işlevi de iktidarı sınırlamak olan Anayasa’nın bazı maddelerini fiilen ilga ettiği, tersinden kendisini Anayasa’ya karşı koruyan iktidarın karşısında halkın en basit anlamda direnme hakkını dahi unutturan bir muhalefet tarzının AKP ile ortaklaştığı yanlardan en önemlisi halk faktörünün siyaset dışına el birliği ile itilmesi çabasıdır.

Bir adım daha ilerlersek, bugün ülkenin emperyalizme bağımlı olması, gericilik kıskacına alınması, sömürünün derinleşmesi, işçi sınıfının açlık sınırında yaşamasını düzen muhalefetinin, sermaye düzeninin çözümler ile değiştirmesi mümkün olmayacaktır. O halde geriye kalacak olan, düzenin restorasyonu ile paralel olarak, kimi zaman tencerenin buharını almaya çalışmak ama en fazla da bu düzlemi kökten değiştirecek tek güç olan emekçi halkın bu güce sahip olduğunu ona unutturmaya çalışmak olacaktır.

Bu çaba boşa çıkmak zorundadır.

Er ya da geç değil tam da bugün boşa çıkmak zorundadır.

Sandıklar kapandığına, seçimler geride kaldığına göre, seçmen yerine konulanların tam da bugün yurttaş olduğunu göstermesi, halka karşı kurulan duvarı delip geçmesi gerekmektedir.

O halde yürüyelim.

Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli adı altında okuma çağında olan çocuklarımıza, gençlerimize sabretmeyi ve şükretmeyi eğitimin omurgası olarak çakmaya çalışan gerici müfredata karşı yürüyelim.

Halk açlık ile boğuşurken araba sevdasından vazgeçmeyen Diyanet’e karşı yürüyelim.

İstanbul Sözleşmesi kaldırılınca elini ovuşturan, çocukların istismar üssü haline gelen cemaat ve tarikatlara karşı yürüyelim.

Kamu kaynaklarının emrine amade edildiği TÜGVA’ya, Ensar’a karşı yürüyelim.

Kadını eve hapseden, ondan üç çocuk isteyen, “örtüsüz kadın perdesiz eve benzer” diyenlere karşı yürüyelim.

Cumhur İttifakı dışındaki partilere oy vermenin caiz olmadığını, Erdoğan’a taraftarlık siyaset değil iman olduğunu söyleyen şarlatanlara karşı yürüyelim.

Bakanlıklarla, belediyelerle gerici vakıf ve dernekler arasında yapılan protokollere karşı yürüyelim.

3 Mart’ın Laiklik günü ilan edilmesi talebini “kaba ve yaralayıcı” bulanlara karşı yürüyelim.

Medeni yasayı diline dolayanlara, onun arkasından dolananlara karşı yürüyelim.

Oruç tutmayanlara laf atıp şiddet uygulayan, gençlerin davranışlarına karışan, adliye koridorlarında şeriat sloganları atan ve bu cesareti iktidardan alanlara karşı yürüyelim.

Toplumun doğal lideri olarak din görevlerini gördüğünü söyleyen valilere, idari faaliyetleri gerici bir saldırganlığa dönüştüren kaymakamlara, muhtarlık makamlarını tarikat ve cemaatlerin ihtiyaçları için kullananlara karşı yürüyelim.

Seçim sonrası makamlarında din görevlileri ile, kurana el basarak, Ayasofya’da namaz kılarak geçen, dini duyguları istismar etmekte birbirileri ile yarışanlara karşı yürüyelim.

Sermayenin çıkarlarını, gericilik ile örtmeye çalışan, laiklik düşmanlarını, sermayenin korumasına alanlara karşı yürüyelim.

İsrail ile ticaret anlaşması yapan iki yüzlü sermeye sınıfına karşı yürüyelim.

Sivas’ta katledilen aydınlarımıza, Maraş’ta, Çorum’da, Ankara Gar katliamında katledilen halkımıza boynumuzun borcunu ödemek için yürüyelim…

30 Haziran’da yürüyelim…

Karanlığa karşı, Aydınlık Türkiye için… Laiklik için yürüyelim…

Bu davet bizim…

QOSHE - Yürüyelim… - Aysel Tekerek
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Yürüyelim…

41 3
12.05.2024

Ülkemizde AKP’ye karşı mücadelenin bir sandık mücadelesine indirgenmiş olması, daha baştan AKP’nin sandık sonuçları ile sınırlanmasını dahi imkânsız kılmakta, hatta son seçimlerden sonraki gelişmelere bakıldığında AKP’nin bazı alanlarda gaza basmasına neden olan kendiliğinden bir cesareti ona armağan etmektedir.

Seçilmiş iktidarın, millet iradesinin tecellisi kisvesi altında, AYM kararlarını dahi uygulamadığı bir düzlemde, bir işlevi de iktidarı sınırlamak olan Anayasa’nın bazı maddelerini fiilen ilga ettiği, tersinden kendisini Anayasa’ya karşı koruyan iktidarın karşısında halkın en basit anlamda direnme hakkını dahi unutturan bir muhalefet tarzının AKP ile ortaklaştığı yanlardan en önemlisi halk faktörünün siyaset dışına el birliği ile itilmesi çabasıdır.

Bir adım daha ilerlersek, bugün ülkenin emperyalizme bağımlı olması, gericilik kıskacına alınması, sömürünün derinleşmesi, işçi sınıfının açlık sınırında yaşamasını düzen muhalefetinin, sermaye düzeninin çözümler ile değiştirmesi mümkün olmayacaktır. O halde geriye kalacak olan, düzenin restorasyonu ile paralel olarak, kimi zaman tencerenin buharını almaya çalışmak ama en fazla da bu düzlemi kökten değiştirecek tek güç olan emekçi halkın bu güce sahip olduğunu ona........

© Gazete Manifesto


Get it on Google Play