Yaşama hakkı tüm toplum ve kültürlerde en doğal hak olarak evrensel kabul görmüş bir realitedir. Bunun yanında yaşama merakı da yine tarih boyunca insanoğlunu hep arayışlara itmiştir. Adeta ölümü öldürerek, ölümsüzlük üzerinde özellikle bilim adamları yoğun bir çaba ortaya koymaktadırlar. Oysaki bizim kültür ve inancımızda bu durum problem olarak görülmemiştir. Mütedeyyin bir Müslüman için fani olan bu dünya hayatı bir gün sonlanacağı için baki olan ahiret hayatına hazırlık elzemdir. Felsefemiz ise bir hadisi şerifin meali olan, “Hiç ölmeyecekmiş gibi dünya, yarın ölecekmiş gibi de ahiret için çalış!” modundadır. İnancımız bunu bu şekilde formüle etmiş olsa da Müslümanların çok az bir bölümü bunu içselleştirmiştir. Belki söylem olarak dillere pelesenk olsa da iş kıvamına geldiğinde herkes bir şekilde kıvırmaktadır. Genel kabul görmüş bir inanışa göre de insan kaç yaşına gelirse, gönlünün hep genç kalacağı düşüncesi ağır bastığı için herkes dünyaya kazık çakmanın peşindedir. Oysaki yine dinimiz ömür konusunda çok net kıstaslar ortaya koymuştur. Buna göre ömür ve ecelin değişmediği hususu sabittir. Bunu bir saniye bile ileri ve geri alamayacağımıza göre ömrümüzün bereketli geçmesi için dua etmek şiarımız olmalıdır. Ömrün bereketi ise zaman içinde zaman oluşturarak az zamanda çok iş ortaya koymaktır. Uzun yaşamaktan ziyade dolu yaşamak çok daha bereketli bir ömür olacaktır. Ölümün peşinden gidemeyeceğimiz gibi ölülerin de peşinden gidemeyiz. Giden gitmiştir ve geri dönmeleri de mümkün değildir. Dolayısıyla bize düşen düzgün bir hayat yaşadıktan sonra ölüm, Mevlana’nın ifadesi ile düğün gecesi olmalıdır. Desek de maalesef akış bu şekilde gerçekleşmiyor; hedef, plan, amaç, gaye, ihtiras, beklenti ve heveslerimiz nefsimizle birlikte yakamızı bırakmıyor. Doğduğumuz andan itibaren ölüme aday birisi olsak da herkes kendisinden uzak olması için hep başkaları için ölümü isterken kendisini daha görecek çok şeyimiz var diyerek avutmaktadır. Oysaki Yüce Allah diğer tarafta cenneti vadediyor olsa da kimse dünya hevesinden vazgeçmiyor. Sonuç olarak; bu dünyaya gelmemiz bir plan çerçevesinde olmaktadır. Meşru dairede yaşadığımız takdirde ölüm korkulacak değil, tam tersine arzu edilecek bir husustur. İnancımız yeterli takva düzeyinde olmadığı için bunu idrak etmekte zorlandığımız doğrudur. Karun kadar zengin hatta Sultan Süleyman bile olsak netice değişmediğine göre bu ihtiras ne için? Bu gök kubbede hoş bir seda bırakarak ahirete irtihal hem kendimiz hem de çevremiz için en büyük ibret ve model olacaktır. Bu da az şey değildir, daha ne olsun? Ölümden değil, imansız gitmekten korkmak çok daha önemli bir kaygı olarak gündemimizde olmalıdır, gerisi hikâyedir. Esenlik dileklerimle, Erol Aydın
QOSHE - YAŞAMA MERAKI - Erol Aydın
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

YAŞAMA MERAKI

48 0
13.05.2024
Yaşama hakkı tüm toplum ve kültürlerde en doğal hak olarak evrensel kabul görmüş bir realitedir. Bunun yanında yaşama merakı da yine tarih boyunca insanoğlunu hep arayışlara itmiştir. Adeta ölümü öldürerek, ölümsüzlük üzerinde özellikle bilim adamları yoğun bir çaba ortaya koymaktadırlar. Oysaki bizim kültür ve inancımızda bu durum problem olarak görülmemiştir. Mütedeyyin bir Müslüman için fani olan bu dünya hayatı bir gün sonlanacağı için baki olan ahiret hayatına hazırlık elzemdir. Felsefemiz ise bir hadisi şerifin meali olan, “Hiç ölmeyecekmiş gibi dünya, yarın ölecekmiş gibi de ahiret için çalış!” modundadır. İnancımız bunu bu şekilde formüle etmiş olsa da Müslümanların çok az bir bölümü bunu içselleştirmiştir. Belki söylem olarak dillere pelesenk olsa da iş kıvamına geldiğinde herkes bir şekilde kıvırmaktadır. Genel kabul görmüş bir inanışa göre de insan kaç yaşına gelirse,........

© Haber Gündemim


Get it on Google Play