Laikliğe Aykırı Fiillerin Odağı

AK Parti, millete dayanarak, derin güçler tarafından Ankara’ya dayatılan bu sindirme ve iktidardan vazgeçirme hamlelerine

karşı 3 Mayıs 2007 tarihinde TBMM’de yapılan oylamada başka bir hamle ile cevap verip, 22 Temmuz 2007’de erken seçim kararı, 21 Ekim 2007’de ise başta cumhurbaşkanını halkın seçmesi olmak üzere, anayasada bazı değişiklikler yapılması için Referanduma gitme kararı aldı.

Seçim sonucunda Ak Parti yüzde 46.58 ile birinci parti olarak meclise 341 milletvekiliyle girerek yeniden iktidar oldu.

Referandum sonucunda ise halk % 68, 95 evet ile cumhuriyet tarihinde ilk defa başlatılmak üzere cumhurbaşkanını parlamentonun değil, doğrudan halkın seçmesi şeklinde bu sorunu çözdü.

Bu defa derin güçler yeni bir hamle daha yaparak meseleyi kökten halletmek istedi ki 14 Mart 2008’de Cumhuriyet Başsavcılığı kanalıyla “laikliğe aykırı fiillerin odağı “olma bahanesiyle AK-PARTİ’ye kapatma davası açtı ve bu dava üç gün sonra 17 Martta Anayasa mahkemesince resmen kabul edildi.

Bu sırada sanırım demokrasi tarihinin de bir ilki yaşanıyor, iktidarda olan üstelik, parlamentonun neredeyse üçte iki çoğunluğunu elinde bulunduran bir partiye kapatma davası açılıyordu.

Bu konuyu bir önceki bölümümüzde anlatmaya çalıştık.

Anayasa Mahkemesinde yapılan oylama sonucunda, bir oy farkıyla parti kapatılmadı.

Böylece kendini rejimin sahibi gören dış güçler ve onların Türkiye’deki temsilcileri -en azından şimdilik- kıran kırana geçen bu mücadelede halk çoğunluğu karşısında kaybettiler.

Şimdilik, diyorum çünkü, bir süre için geri çekilerek yeni planlar ve ince mühendislik hesapları yapmalıydılar.

Yaptılar: “muhalefeti birleştirip güçlü hale getirerek iktidar partisini yenmek”. Şeklinde bir hesap yaptılar.

Muhalefeti Birleştirdiler, Buna Rağmen Kaybettiler.

Ancak, muhalefet cephesinde bazı sorunlar vardı; mesela CHP’nin başında katı ulusalcı ve laik Deniz Baykal vardı. Dolayısıyla CHP’nin, muhalefetteki diğer PKK tarafından yönetilen DEM Parti ile

(o zamanki adı HDP) bir araya gelmesi mümkün olamazdı. O sebeple CHP yönetimini yeniden dizayn ederek, bir kasetle Deniz Baykal’ı alıp, CHP yönetimine HDP ile uyumlu çalışacak Dersim’li Alevi Kürdü olan Kemal Kılıçdaroğlu’nu getirdiler.

Yetmiyordu, çünkü CHP’nin, yüzde 25, HDP’nin ise yüzde 10 civarında bir oyu vardı. Ayrıca muhalefette sağ seçmenden oy alabilecek bir parti gerekiyordu. Bu sebeple Büyük Birlik Partisini’in gençliğini bazı bahanelerle sokaklara dökerek ilk denemeyi yaptılar. Ne var ki, BBP’nin başında çok çetin bir ceviz vardı; Muhsin Yazıcıoğlu.

Yazıcıoğlu’nu ikna edemediler ve onu bu sebeple şehid ettiler.

Ardından MHP’yi ikna etmek için 10 yöneticisinin özel hayatlarına girerek, kasetlerle yönetimden uzaklaşmasını sağladılar. Ancak buna rağmen Bahçeliyi de ikna etmek mümkün olamadı.

Bunun üzerine MHP’yi bölerek; Abdülhamit döneminde Diyarbekir’den Türk olmadığı iddiasıyla ailesiyle birlikte Yunanistan’ın Selanik kentine sürülen, daha sonra oradan gelip Kocaeli’ye yerleşen Meral Akşener’e Türk milliyetçisi ve sağcı İyi Parti’yi kurdurarak nihayet muhalefeti istedikleri kıvama soktular.

İyi Parti CHP ile açıktan diyalog kurarken, HDP ile hiç bir irtibatının olmadığını deklare etti. Ne var ki buna seçmen inanmadı ve Akşener durumu kabul ettirmek için oldukça önemli bir çaba harcadı. Bütün bu gayretlere rağmen seçmen bu birlikteliğin olmadığına inanmadı.

Sonuçta Erdoğan’a karşı muhalefetin adayı olarak cumhurbaşkanlığına adaylığını koyan Kılıçdaroğlu seçimi kaybetti.

Ayrıca muhalefet sadece cumhurbaşkanlığını kaybetmedi, büyük ölçüde oy kaybına da uğradı.

Genel seçimlerde muhalefetin oy kaybetmesinin başka önemli sonuçları da oldu.

Bunlardan biri, yapılan CHP kurultayında Özgür Özel’e karşı Kılıçdaroğlu’nun kaybetmesi, diğeri de; kendi isteği ile Meral Akşener’in İyi Parti başkanlığından ayrılması oldu.

Bir Proje Olarak Kılıçdaroğlu

Deniz Baykal’ı bir kasetle tehdit edip CHP’nin başından ayırarak onun yerine 22 Mayıs 2010’da Kılıçdaroğlu’nu getirmek siyasi tarihimizin en önemli olaylarından biridir.

Bu olay sadece bir partinin başkanlığını değiştirme olayı değil, aynı zamanda:

1- Demokrasi denen ve övüle övüle bitirilemeyen sistemin ne denli kırılgan olduğunun da ispatı olmuştur.

2- Bu olay bir partiyi değiştirmek için sadece en tepedeki bir kişiyi değişmenin yeterli olduğunu gösterdi.

3- Ve bu değişimin basit bir değişim değil, adeta partinin savunduğu bütün tarihsel tezlerin de değişebileceğine çok iyi bir örnek oldu.

4- CHP seçmeninin katı ideolojik bir yapısı olduğunu, ne sebeple olursa olsun partilerinden vaz geçmediklerini gösterdi.

Bu sebeple Cumhuriyet Tarihinin en önemli on siyasi olayının sıralaması yapılsa, Deniz Baykal Olayının ilk beşe gireceğine adım gibi eminim.

Deniz Baykal olayı, daha önce gerçekleşen CHP Genel Başkanlarındaki değişimin hiç birine benzemiyor.
9 Eylül 1923 yılında kurulan CHP’nin ilk Genel Başkanı M.Kemal’dir ve ölünceye kadar yani 10 Kasım 1938 yılına kadar Genel Başkan olarak kalmıştır.
Ardından iki aya yakın bir süre Celal Bayar vekil olarak partinin başında kalmış, daha sonra İsmet İnönü Genel Başkan olmuştur. 
İnönü, M.Kemal’ in iki katından daha fazla bir zaman yani 34 yıl CHP Genel Başkanlığı yapmış, CHP ile bütünleşmiş ve Türkiye'nin yönetim erkini tek başına otoriter bir lider olarak kullanarak şef adı ile anılmıştır. 
Daha sonra sırası ile 8 yıl kadar Bülent Ecevit, 3 yıl kadar Deniz Baykal, bir yıl kadar Altan Öymen, 10 yıl kadar tekrar Deniz Baykal, 22 Mayıs 2010 yılından itibaren de Kemal Kılıçdaroğlu CHP Genel Başkanlığını sürdürmüşlerdir. 
M.Kemal’ den Kılıçdaroğlu’ na kadar yani 1923’ten 2010 yılına kadar 87 yıllık CHP geçmişine baktığımızda, orada, Baykal-Kılıçdaroğlu değişimine benzer bir değişim görmüyoruz.

(Devam Edecek)

Ferman Karaçam

YouTube : youtube.com/c/Ferman Karaçam

Twitter : twitter.com/fermankaracam

Instagram : instagram.com/fermankaracam

Facebook : facebook.com/karacamferman

E-mail : fermankaracam@gmail.com

Web Sitesi : fermankaracam.com

QOSHE - Aleviler özelinde Türkiye'nin eski yüzü - 15 - Ferman Karaçam
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Aleviler özelinde Türkiye'nin eski yüzü - 15

34 0
12.05.2024

Laikliğe Aykırı Fiillerin Odağı

AK Parti, millete dayanarak, derin güçler tarafından Ankara’ya dayatılan bu sindirme ve iktidardan vazgeçirme hamlelerine

karşı 3 Mayıs 2007 tarihinde TBMM’de yapılan oylamada başka bir hamle ile cevap verip, 22 Temmuz 2007’de erken seçim kararı, 21 Ekim 2007’de ise başta cumhurbaşkanını halkın seçmesi olmak üzere, anayasada bazı değişiklikler yapılması için Referanduma gitme kararı aldı.

Seçim sonucunda Ak Parti yüzde 46.58 ile birinci parti olarak meclise 341 milletvekiliyle girerek yeniden iktidar oldu.

Referandum sonucunda ise halk % 68, 95 evet ile cumhuriyet tarihinde ilk defa başlatılmak üzere cumhurbaşkanını parlamentonun değil, doğrudan halkın seçmesi şeklinde bu sorunu çözdü.

Bu defa derin güçler yeni bir hamle daha yaparak meseleyi kökten halletmek istedi ki 14 Mart 2008’de Cumhuriyet Başsavcılığı kanalıyla “laikliğe aykırı fiillerin odağı “olma bahanesiyle AK-PARTİ’ye kapatma davası açtı ve bu dava üç gün sonra 17 Martta Anayasa mahkemesince resmen kabul edildi.

Bu sırada sanırım demokrasi tarihinin de bir ilki yaşanıyor, iktidarda olan üstelik, parlamentonun neredeyse üçte iki çoğunluğunu elinde bulunduran bir partiye kapatma davası açılıyordu.

Bu konuyu bir önceki bölümümüzde anlatmaya çalıştık.

Anayasa Mahkemesinde yapılan oylama sonucunda, bir oy farkıyla parti kapatılmadı.

Böylece kendini rejimin sahibi gören dış güçler ve onların Türkiye’deki temsilcileri -en azından şimdilik- kıran kırana geçen bu mücadelede halk çoğunluğu karşısında kaybettiler.

Şimdilik, diyorum çünkü, bir süre için geri çekilerek yeni planlar ve ince mühendislik hesapları yapmalıydılar.

Yaptılar: “muhalefeti birleştirip güçlü hale getirerek iktidar partisini yenmek”. Şeklinde bir hesap yaptılar.

Muhalefeti Birleştirdiler, Buna Rağmen Kaybettiler.

Ancak, muhalefet cephesinde bazı sorunlar vardı; mesela CHP’nin başında katı ulusalcı ve laik Deniz Baykal vardı. Dolayısıyla CHP’nin, muhalefetteki diğer PKK tarafından yönetilen DEM Parti ile

(o zamanki........

© Haber7


Get it on Google Play