Sevgili Necmettin Güner ile Erzurum’da tanıştık. Neşeli bir arkadaştı. Fransızca bölümü öğrencisiydi. Sanırım Yunus Emre Mahallesindeki evde bize bir gün karnabahar yemeği yapmıştı. Karnabaharın kızartılmadan da yenebileceğini ondan öğrenmiş oldum. O evde, rahmetli Mustafa Baydemir’in “Karnabahar mide bozar öğle zamanı / Mide bozar karnabahar öğle zamanı!” sözlerini tekrar ede ede şarkı söylemesi için karnabahara ihtiyacımız yoktu tabii.

Necmettin, Erzurum’a İstanbul’dan gelmişti. 1977 yılı nisan ayının sonlarında -neden ve nasıl oldu hatırlamıyorum- birlikte İstanbul’a gittik. Hangi araçla gittiğimizi de orada kaç gün kaldığımızı da nasıl döndüğümüzü de hatırlamıyorum. (Günlük tutmazsanız böyle olur işte!)

İstanbul’un Anadolu yakasında ve Anadolu Hisarı’na yakın Otağtepe denen yerde, yeşillikler içindeki o tek katlı, mütevazı evi hatırlıyorum ama. Annesinin üşümeyelim diye odanın ortasına küçük tüpü getirip yakışını nasıl unuturum?

1 Mayıs 1977 Pazar günü Taksim Meydanında yapılacak İşçi Bayramı gösterilerini izlemeye gitmek hangimizin fikriydi bilmem ama o gün öğleden sonra Taksim Meydanındaydık. Meydan henüz dolmamıştı fakat yine de epey kalabalıktı. Taksim anıtı civarında mıydı, Sami Hazinses’i gördüm. Beyaz perdede kim bilir kaç filmde çeşitli kılıklarda gördüğüm bu sevimli oyuncuyu kanlı canlı karşımda görmek az çok heyecanlandırmıştı beni. Yalnız ve kederli gibiydi. Doğrusu, meydandaki insanlarda da bir bayram coşkusundan çok tedirginlik vardı sanki.

Konuşmaların yapılacağı platformun üstünde dolaşan adam, işçiden çok patronu andırıyor gibiydi. Birilerine talimat vermek için sağa sola gidip gelirken belindeki tabancayı fark ettim. Devrimci İşçi Sendikaları Başkanı Kemal Türkler, bayram kutlamaya gelirken tabancasını da yanına almıştı.“Bu iş böyle olmaz, böyle olmamalı!” Bu görüşümü Necmettin ile paylaşıp paylaşmadığımı hatırlamıyorum.(Kemal Türkler: 22 Temmuz 1980’de evinin önünde kurşunlanarak öldürüldü.)

Alandaki tedirginlik ve gerilimin sebebi hakkındaki şu bilgiyi orada o gün mü işittim, yoksa sonradan mı öğrendim, emin değilim: Organizasyonun sorumlusu DİSK, alana girip kutlamalara katılmak isteyen bazı grupların bu isteklerini kabul etmemiş fakat onlar -Maocu oldukları söyleniyor- meydana yürümekte ısrar ediyorlarmış. Onlardan kalabalık bir gençlik grubunun meydana doğru ilerlediğini gördük. Neredeyse askerî bir disiplin içinde uygun adım yürüyorlardı. Meydana girmeden durdular veya durduruldular. Kararlı ve cesur görünüyorlardı. Kötü şeyler olabileceğini mi sezdik bilmem, program başlamadan oradan ayrılmaya karar verip İstiklâl Caddesine doğru yürüdük. Galiba Galatasaray Lisesine yaklaşmışken silah sesleri, ardından bir uğultu, gürültü işitildi. Meydandan aşağı doğru kalabalık koşarak kaçıyordu. Necmettin ile ben de koşmaya başladık. Bir soluklanma anında gördüğüm manzarayı unutmuyorum: Bir genç kız, kollarını açıp bağırıyordu: “Kaçmayın arkadaşlar, geri dönün! Faşizme karşı omuz omuza savaşmayacak mıydık?” Bu çağrıya uyup duraklayan ve geri dönen birileri de oldu sanki.

Caddedeki insan selinin tehlikeli olabileceğini görerek yan sokaklardan birine girdik. Bir apartman girişine sığınıp bekledik biraz. Sonra yeniden yürümeye başladık.Karşımıza çıkan bir sinemanın güvenli bir sığınak olabileceğini düşünerek oraya girmek istedik. Gişedeki görevli, filmin başlamış olduğunu, bilet veremeyeceğini söyledi. Bu sırada yolun karşısındaki bir binanın ahşap kapısı zorlanmaya, esnemeye başladı ve çatırdayarak çöktü. İçeriden çok sayıda insan âdeta birbirini ezercesine sokağa döküldü. Meğer o kapı, bir sinema salonunun çıkış kapısıymış. Film izleyenlere sinemaya bomba konduğu söylenince insanlar panik hâlinde çıkış kapısına yüklenmişler. Bu provokatif haber, kanlı 1 Mayıs senaryosunun çok yönlü bir organizasyonun eseri olduğunun kanıtlarından biri sayılabilir. Manzaranın dehşetini gören gişe görevlisi, bilet parasını filan düşünmeden bize sinema salonunun girişini gösterdi: Geçin, geçin!

Necmettin ile ben salona girdik, bulduğumuz boş koltuklara oturduk. Geniş beyaz perdede dehşet verici görüntüler akıyordu: Hızla yol alan bir trenin içinde akıl almaz şeyler oluyordu. Şiddet, korku, gerilim, maskeli veya silahlı adamlar… Meğer gösterilen film CassandraGeçidi imiş.

Nihayet, belki yarısını, belki üçe birini izlediğimiz film bitti, sinemadan çıktık. Ortalık sakinleşmiş gibiydi. Vapura binip karşıya geçecektik, iskeleye doğru yola düştük. Yolda bazı kahvehanelerde devrimci gençlerin toplanıp tartıştıklarını gördük. Dikkatimizi çeken şeylerden biri de erken baskı yapmış bir gazetenin manşetiydi: “Görkemli 1 Mayıs!” Oysa o uğursuz gün tarihe “Kanlı 1 Mayıs” olarak geçecekti. Yolda bir söylenti kulağımıza çalındı: “Anarşistler Şehir Hatları vapurlarından birini kaçırmışlar!” (Bu söylentinin aslı var mı, araştırmak istedim. Herhangi bir bilgiye ulaşamadım.)

İntercontinental Oteli’nden, Sular İdaresi’nden, bir polis otomobilinden ve panzerlerden kalabalığın üzerine kurşun yağdırıldığı söylenen o korkunç günde sadece 5 kişininvurularak, 1 kişinin panzer altında kalarak öldüğü açıklanmış. 28 kişi ezilerek veya boğularak can vermiş.Olayın sorumlularının ve faillerinin bulunması ve cezalandırılması için yürütülen yargı süreci yıllarca sürmüşve hiçbir sonuca ulaşmamış. Zaman aşımına uğrayan dosya kapanmış.

47 yıl sonra bugün, o tuhaf günü hatırlarken şöyle düşünüyorum: Kanlı 1 Mayıs da herhâlde 12 Eylül 1980 askerî darbesine giden yolun açılması ve meşrulaştırılmasıiçin kontrgerillanın tasarladığı kirli oyunlardan biriydi.

The post 1 Mayıs 1977 Pazar Gününden Bende Kalanlar first appeared on İnsaniyet.

QOSHE - 1 Mayıs 1977 Pazar Gününden Bende Kalanlar - İbrahim Demirci
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

1 Mayıs 1977 Pazar Gününden Bende Kalanlar

27 1
08.05.2024

Sevgili Necmettin Güner ile Erzurum’da tanıştık. Neşeli bir arkadaştı. Fransızca bölümü öğrencisiydi. Sanırım Yunus Emre Mahallesindeki evde bize bir gün karnabahar yemeği yapmıştı. Karnabaharın kızartılmadan da yenebileceğini ondan öğrenmiş oldum. O evde, rahmetli Mustafa Baydemir’in “Karnabahar mide bozar öğle zamanı / Mide bozar karnabahar öğle zamanı!” sözlerini tekrar ede ede şarkı söylemesi için karnabahara ihtiyacımız yoktu tabii.

Necmettin, Erzurum’a İstanbul’dan gelmişti. 1977 yılı nisan ayının sonlarında -neden ve nasıl oldu hatırlamıyorum- birlikte İstanbul’a gittik. Hangi araçla gittiğimizi de orada kaç gün kaldığımızı da nasıl döndüğümüzü de hatırlamıyorum. (Günlük tutmazsanız böyle olur işte!)

İstanbul’un Anadolu yakasında ve Anadolu Hisarı’na yakın Otağtepe denen yerde, yeşillikler içindeki o tek katlı, mütevazı evi hatırlıyorum ama. Annesinin üşümeyelim diye odanın ortasına küçük tüpü getirip yakışını nasıl unuturum?

1 Mayıs 1977 Pazar günü Taksim Meydanında yapılacak İşçi Bayramı gösterilerini izlemeye gitmek hangimizin fikriydi bilmem ama o gün öğleden sonra Taksim Meydanındaydık. Meydan henüz dolmamıştı fakat yine de epey kalabalıktı. Taksim anıtı civarında mıydı, Sami Hazinses’i gördüm. Beyaz perdede kim bilir kaç filmde çeşitli kılıklarda gördüğüm bu sevimli oyuncuyu kanlı canlı karşımda görmek az çok heyecanlandırmıştı beni. Yalnız ve kederli gibiydi. Doğrusu, meydandaki insanlarda da bir bayram coşkusundan çok tedirginlik vardı sanki.

Konuşmaların yapılacağı platformun üstünde dolaşan adam, işçiden çok patronu andırıyor gibiydi. Birilerine talimat vermek için sağa sola gidip gelirken belindeki tabancayı fark ettim. Devrimci İşçi Sendikaları Başkanı Kemal Türkler, bayram kutlamaya gelirken tabancasını da yanına almıştı.“Bu iş böyle olmaz, böyle olmamalı!” Bu görüşümü Necmettin ile paylaşıp paylaşmadığımı........

© İnsaniyet


Get it on Google Play