Filistin’in kaderini hep birileri çizmeye kalktı; 90’lı yıllardan itibaren Madrid Konferansı ile başlayıp, Oslo’yla devam eden, Hebron Antlaşması’nı ve sonrasında memorandumları gören; Mısır’ın sayfiye yeri Şarm el-Şeyh’de enfes içeceklerin, yemişlerin arasında yapılan zirve ile sorunların aşılacağı zannedildi. Altı gün savaşlarında rezil olan Arap ülkeleri karizmalarını bu işbirlikleriyle sağlayacaklarına inanadursunlar Camp David Zirvesi ve bir yıl sonra Taba Zirvesi’ni takip eden yılda -2002 yılında- bir yol haritası çizilmeye başlandı. Filistinliler de orietring yapan sporcular gibi ormanın ortasında bırakıldılar sanki. Ellerinde uyduruk bir harita, bul bulabilirsen yolunu. Yol’un yolcusu olmak, yalnızlık, Filistin’in bildik gerçeğiydi. İlk ayaklanmanın üzerinden neredeyse 80 yıl geçmesine rağmen insanoğlunun gördüğü en kolektif ruha sahip bu halk direnmeyi bırakmadı ve kendi açtığı yola revan olmayı tercih etti hep.

Filistin halkı yerin altını şehitlerle doldurdukça büyüdü, serpildi, boy verdi. Yahya Ayyaş, İslami Cihad’ın kurucusu Fetfi Şikaki, Hamas’ın kurucusu Ahmed Yasin, Dr. Abdulaziz Rantisi, el Fetih’in kurucusu Yaser Arafat, Said Siyam, Nizar Rayyan…. Değişik örgütlenmelere sahip bu insanlar Filistin’in, Kudüs’ün, Mescid-i Aksa’nın ve Kubbetü’s-Sahra’nın bağımsızlığı ve özgürlüğü için can verdiler. Şimdilerde el Fetih hareketi işbirlikçi rolü iyice benimsese de, Filistin’de mücadelede azim ve kararlılık değişmedi, Hamas’ın öncülüğünde büyüdü, işgale karşı sağlam bir kale oldu.

İstilacı İsrail, saldırılarında, gereğinden çok daha fazla bomba ve de sık sık kimyasal silah kullanıyor. Toz haline gelmiş binaların enkazından canlı çıkarma şansı kalmıyor böylece. Sığınaklar halk için toplu mezara dönüşüyor; işgalciler için de bir gövde gösterisine. Bu saldırılar sonucu ekranlara paramparça olmuş, kavrulmuş, vücudunun her tarafı tuhaf bir şekilde kabarmış ve kapkara kesilmiş insan vücutları yansıyor. İstilacılar, normal ölümlerin etkisiz olduğunu düşünüyorlar. Ölenlerin ve yaralananların görüntüleri işgalcinin beklediği gibi moral bozukluğu, yılgınlık ve korku değil, öfke doğuruyor. Bu aşamadan sonra unutulacak, es geçilecek bir öfke de değil bu. Endonezya’daki gösterilerde bir eylemci, İsrail bayrağını dişleriyle parçalıyordu. Adana taraflarında bir pazarda da esnaf, İsrailli olduklarının öğrendikleri turistlere meydan dayağı çekip, suratlarına tükürmüştü. Amerika’da öldürülen İsrailliler de unutulmamalı tabii. Bu daha bir başlangıç. Zekeriya Peygamberi kovukta katleden bu canilere, saklanacak kovuk dahi kalmayacak.

Ümmetin namus bekçiliğini yapan Hamas, kendi sürecini okuyabilen, fıkhedebilen bir kadroya sahip. Tüm Gazze açlıklara, soğuklara, hastalıklara ve suikastlara göğüs germeye devam ediyor, yıllardır hem de. “Feda”kârlık ve tevazu üzerine inşa edilmiş bir yapının lider kadrosunun ölümle mesafesi, örgüte yeni katılan bir üye ile aynı düzeyde ise zafer kaçınılmaz olur herhalde. Sivas’ın yüzölçümü 28.619 km², Gazze ise yalnızca 363 km². Neredeyse Sivas’ın 10/1’i Gazze. Coğrafi küçüklüğü gözünüzde canlandırın. Türlü silahlarla, fosfor bombalarıyla donatılmış işgal ordusu bir avuç Gazze’yi haftalarca saldırıya maruz bıraktı. Bu kadar küçük bir alan böylesi bir silah gücüne karşı nasıl böyle bir mukavemet gösterdi? Sorunun cevabı “feda”kârlıkta. Enkaz altında çocuk da, kadın da, Said Siyam gibi bakan da, Nizar Rayyan gibi öncü dağ gibi yiğitler de can verdi. O nedenle yeryüzüne yayılmış durumda olan milyonlarca Müslümanı bir arada tutan en iyi gerekçelerden biridir Kudüs ve Gazze.

Kana’da, Gaziye’de katliamlar yapan İsrail’de zonkluyor beyni Hayfa’nın: Fecr, Zilzal, Hayber füzeleri Zülfikâr olmuş; dan dan dan, uyutmuyor: Bodrumlarınıza, sığınaklarınıza kaçın ve mülteciliği tadın bakalım! Direnişçiler, “Vaat” ismini verdikleri füzeyle düşürdüler katillerin helikopterlerini. “Dağların çeliği” dedikleri Merkava tanklarından onlarcası çocukların oyuncağı olacak artık. İstilacıların “Golani” dedikleri seçilmiş birlikleri tankların, zırhlı taşıyıcıların içinde can verirken, kaçmaya çalışan altını ıslatmış askerlerin görüntülerini sansürlesinler bakalım. İsrail’in surlarında onulmaz bir gedik açıldı, gerisi, çorap söküğü…

Şimdi Cibaliya’da, Rafah’ta, Han Yûnus’ta, eş-Şâti’de, Deyru’l-Belâh’ta, Şeyh Rıdvân’da, en-Nusayrât’ta, el-Bureyc’de, el-Meğazi’de, Tellu's-Sultan’da yüz binlerce insan ayakta. Batı Şeri’da ise tüm yasaklamalara rağmen Ramallah’ta, Beytüllahim’de, Nablus’ta, Tulkarem’de, Cenin’de, Kalkiya’da ve el-Halil’de tüm Filistinlilerin yürekleri ağızlarında. 1987 yılında ateşlenen 1. İntifada’nın fitili Hamas’ı da tutuşturdu ve o gün başlayan bu çerağ şimdi de bir fenere dönüştü, yol gösterici bir rehber oldu. “Haysiyet dolardan daha değerlidir” diyen, Filistin’in elleri tertemiz başbakanı İsmail Heniye, Hamas’ın 22. kuruluş yıldönümünde Gazze’nin Ketiybetil Hadra bölgesinde yüz binlerce kişiye hitap etti. Yüzündeki ifade dolgun başağa durmuş tarlasına sevinçle bakan çiftçiye benziyordu. Yağmuru, karı görmüş, üzerinden buldozerler, tanklar geçmiş, fosfor bombaları göğünde patlatılmış ama ayakta, dipdiri ve bereketli bir tarla Filistin ve Hamas.

Başbakan İsmail Heniye konuşmasında, şehitlere, esirlere, yetimlere selam gönderdiği gibi yıkılan evlere, tahrip edilen tarlalara hatta Filistin’in dağlarına dahi selam göndermişti. Biz de buradan direnişin moralini yüksek tutmaya çalışan Hamas sözcüsü Fevzi Berhum’a, Ebu Yusuf’a, Ebu Ubeyde’ye, Sami Ebu Zuhri’ye, Mahmud Zahar’a, Ramazan Şallah’a, Muşir el-Mısri’ye, Ebu Marzuk’a, Ebu Mücahid’e hayırlı bir ömür dilekleriyle selam gönderiyoruz. İçişleri bakanı Said Siyam’a ve kardeşi İyad’a, Hamas’ın Güvenlik örgütü başı olan Salah Ebu Şara’ya, yiğitler yiğidi Nizar Rayyan’a, 70 üyesini kaybeden Samoni ailesine ve adları bilinmeden Gazze’nin mücadeleyle yoğrulmuş topraklarında şehid olan gençlere selam gönderiyoruz. Yalnızca onlara mı, karanlıkta koşanlara, mum ışığında bekleşenlere, kamuflâjlarla saatlerce kıpırdamadan mevzi bekleyenlere, tetiğe basılı parmağa, kurşunun, şarapnelin değdiği tene, fosfor bombasının erittiği bedene, akan gözyaşına, ipil ipil sızan kana, füzenin değdiği betona, taşa toprağa, ağaca, Kassam, Grad ve Katyuşa füzelerine, helikopter seslerinden kapanamayan göze, tünel kazan ele, küreğe, sarkaca, ipe, silahları taşıyan sırta, omza, hastalara dikiş atan ele, sargı bezi yapılan perdelere, şakaklardan ince ince sızan tere selam gönderiyoruz. Ümmetin namusunu kurtarma adına yaptıklarınızı mahcup bir şekilde ama gurur duyarak izliyoruz.

QOSHE - Fecr Zilzal Hayber - Süleyman Ceran
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Fecr Zilzal Hayber

34 0
11.05.2024

Filistin’in kaderini hep birileri çizmeye kalktı; 90’lı yıllardan itibaren Madrid Konferansı ile başlayıp, Oslo’yla devam eden, Hebron Antlaşması’nı ve sonrasında memorandumları gören; Mısır’ın sayfiye yeri Şarm el-Şeyh’de enfes içeceklerin, yemişlerin arasında yapılan zirve ile sorunların aşılacağı zannedildi. Altı gün savaşlarında rezil olan Arap ülkeleri karizmalarını bu işbirlikleriyle sağlayacaklarına inanadursunlar Camp David Zirvesi ve bir yıl sonra Taba Zirvesi’ni takip eden yılda -2002 yılında- bir yol haritası çizilmeye başlandı. Filistinliler de orietring yapan sporcular gibi ormanın ortasında bırakıldılar sanki. Ellerinde uyduruk bir harita, bul bulabilirsen yolunu. Yol’un yolcusu olmak, yalnızlık, Filistin’in bildik gerçeğiydi. İlk ayaklanmanın üzerinden neredeyse 80 yıl geçmesine rağmen insanoğlunun gördüğü en kolektif ruha sahip bu halk direnmeyi bırakmadı ve kendi açtığı yola revan olmayı tercih etti hep.

Filistin halkı yerin altını şehitlerle doldurdukça büyüdü, serpildi, boy verdi. Yahya Ayyaş, İslami Cihad’ın kurucusu Fetfi Şikaki, Hamas’ın kurucusu Ahmed Yasin, Dr. Abdulaziz Rantisi, el Fetih’in kurucusu Yaser Arafat, Said Siyam, Nizar Rayyan…. Değişik örgütlenmelere sahip bu insanlar Filistin’in, Kudüs’ün, Mescid-i Aksa’nın ve Kubbetü’s-Sahra’nın bağımsızlığı ve özgürlüğü için can verdiler. Şimdilerde el Fetih hareketi işbirlikçi rolü iyice benimsese de, Filistin’de mücadelede azim ve kararlılık değişmedi, Hamas’ın öncülüğünde büyüdü, işgale karşı sağlam bir kale oldu.

İstilacı İsrail, saldırılarında, gereğinden çok daha fazla bomba ve de sık sık kimyasal silah kullanıyor. Toz haline gelmiş binaların enkazından canlı çıkarma şansı kalmıyor böylece. Sığınaklar halk için toplu mezara dönüşüyor; işgalciler için de bir gövde gösterisine. Bu saldırılar sonucu ekranlara paramparça olmuş, kavrulmuş, vücudunun her tarafı tuhaf bir şekilde kabarmış ve kapkara kesilmiş insan vücutları yansıyor. İstilacılar, normal ölümlerin etkisiz olduğunu düşünüyorlar. Ölenlerin ve yaralananların görüntüleri işgalcinin beklediği gibi moral bozukluğu, yılgınlık ve korku değil, öfke doğuruyor. Bu aşamadan sonra unutulacak, es geçilecek bir öfke de değil........

© Milat


Get it on Google Play