2024 yerel seçimlerin sonuçlarının etkisi hala devam ederken, CHP’li belediye başkanlarının yaptığı usulsüz atamalar kamuoyu gündeminden düşmüyor.

Bursa Büyükşehir Belediyesi'nde AK Parti'den CHP'ye geçen Belediye Başkanı Mustafa Bozbey'in, büyükşehir belediyesine bağlı şirketlerden BURKENT'in başına yeğenini ataması ile akraba kayırmacılığı yeniden tartışılır oldu.

Akraba kayırmacılığını başka belediye başkanlarıda itina ile yapmış bulunmaktalar. CHP'li belediye yönetimleri, belediye yönetim ve iştiraklerini eş, akraba ve dostlarıyla doldurmaya devam ediyorlar. CHP Balıkesir Milletvekili Serkan Sarı'nın ağabeyini Büyükşehir Belediyesinde yönetici yapmasının ardından, bu kez de CHP Balıkesir İl Başkanı Erden Köybaşı, gelinini Belediyede işe yerleştirmiş. CHP'li Belediye Başkanı Burcu Köksal, CHP Belediye Meclis Üyesi Mustafa Karanfil'in kızı Nurgüven Kurt'u Belediye'nin Gençlik ve Eğitim Birim Sorumlusu yapmış.

CHP'nin yıllardır AK Parti'yi liyakatsız kadrolaşma ile eleştirmesi üzerine kendi belediyelerinde ‘kadim paradoks akraba kayırmacılığı’ uygulayarak, söylem ve eylemleri arasında büyük çelişkiler ortaya koyuyorlar.

Türkiye Cumhuriyeti’nin bana göre en büyük iç hastalığı Neopotizm’dir. Kelime olarak akrabacılık, aile fertlerini kayırma olarak tanımlanır. Bacanağın dayısı, hala oğlunun karısının kız kardeşinin görümcesi, dıdısının dıdısını atama muhabbetine dönen bu atamalardan en muzdarip ülkelerden biriyiz.

Nitekim hemen her gün çeşitli belediyeler veya önemli idari mevkilerde bulunan sorumluların, yakınlarını, yandaş ve candaşlarını kamu imkanlarından faydalandırdıklarına, kamu kurumlarını aile şirketine dönüştürdüklerine dair ibretlik örneklere rastlanmaktayız.

Durumlara bakılırsa bu işin partisi, mezhebi, meşrebi, dini veya laik’i olmadığı gayet açık. Daha ziyade ahlaki bir problem haline gelmiştir.

Günümüz siyasi arenası, liyakat ve adalet ilkeleriyle bezenmiş söylemlerle dolu olsa da, pratikte bu ilkelerin uygulanmasında özellikle belediyelerde ve kamu yönetiminde yapılan atamalarda, partizanlık ve akrabalık ilişkilerine dayalı tercihlerin etkisiyle, liyakat ve adalet ilkeleri hiçe sayılıyor. Bu durum, toplumun güvenini sarstığı gibi, kurumsal verimliliği de olumsuz hale getiriyor.

Siyasal etik ve ahlaki değerler, herkese lazım, bunun iktidarı ve muhalefeti olmaz.

Tüm partiler de görmeye iyice alıştığımız nepotizmin (akraba kayırmacılığı) yaşayan ilk ve tek ülke değiliz.

Tarihte, devletlerin ortaya çıkmaya başlaması ile medeniyetlerin ilk kurulduğu milattan önce 4000 küsur yıldır süregelen, halâ popüler olan ‘akraba kayırmacılığına’ bilim insanlar Neopotizm adını vermişler.

Nepotizm, ‘Nephew’ (yeğen) kökünden geliyor ve kökeni, Rönesans öncesinde geniş siyasi ve ekonomik nüfuzu bulunan Papa'ların liyakati göz ardı ederek yeğenlerini üst kademelere yerleştirme çabalarına dayanıyor.

Neopotizm ‘in kavramını kökeni ve tarihi ise şöyledir.

Latince nepos, yani “yeğen” (ingilizcesi nephew) sözcüğünden türeyen nepotizmin Türkçesi dayıcılık’tır. Anlamı; yeterli ve yetenekli olup olmadıklarına bakmadan yüksek makamdaki birinin yakınlarını kayırması, özellikle de belli mevkilere getirmesi tutumudur. Kökeni Ortaçağa, Katolik Kilisesi Papa ve Kardinallerine kadar uzanır. Papa ve Kardinaller evlenemedikleri için koltuklarını devredecek ‘oğulları’ yoktur. Gel gör ki ‘yeğenleri’ vardır. Bazen da gayr-ı meşru çocukları. Örneğin papa ııı. callixtus, iki yeğenini Kardinal yapmış; bu Kardinal yeğenlerden biri de metresinin erkek kardeşini Kardinal yapmış , bu şahıs ise sonradan Papa ııı. Paul olmuş! bu durum birkaç yüzyıl sonra ağır eleştiriler yüzünden kilisede sonlandırılmış, amma velakin politikaya ve devletin her türlü kurumuna sıçramıştır. İtalyanların hiç değilse adını koyduğu bu rezillik, aslında dünyanın her yerinde var. Romanya’da Çavuşesku ailesi, ABD ‘de Kennedyler, Yunanistan’da Papandreular, Suriye’de Esatlar, Mısır’da Mübarekler. Neopolitikler arasında nadiren de olsa kendilerini sevdiren, işin ehli de çıkabiliyor. Hindistan’da Gandhi’ler gibi.

Ülkemize gelince, en üst makamlardan en alttakilere kadar nepotizme binlerce örnek verebiliriz. En ünlü yeğen, “kısa yoldan zenginleşme ikonu” Yahya Demirel’dir.

Ailenin iktidarda söz sahibi olması, siyasetin aile meselesi haline gelmesini araştırsak bu liste uzar gider.

Siyasal ve toplumsal hayatımızı derinden etkileyen neopotizm’e ilaveten, partizanlık ve klientalizm diye tanımlanan türleri de var. Partizanlığı tarif etmeme hiç gerek yok, çünkü yıllardır içimiz dışımız partizanlık oldu. Klientalizm ise kamu kaynaklarının, imkânların ve hizmetlerin iktidarın siyasi, dini ve kültürel meşrebine yakın kesimleri arasında dağıtılmasıdır. Kısaca; ‘her bünyeye uygun kayırmacılık bulunur’ desek yanlış olmaz. Siyasal etiğin ve ahlaki kaygıların ötesine geçildiği, basit menfaat batağına dönüşmüş bu furyanın siyasette köşe dönmenin bir aracı olarak görülmesi, yalnızca iktidar partilerine mahsus olmadığını da gördük.

Liyakat meselesi; Türkiye’nin en temel sorunu olduğu, toplum ve siyaset arasındaki bu görünmez bağın bir şekilde koparılması ve bu çarpık düzenin sona ermesi için elzemdir.

Bu konu, köşe yazılarına sığmayacak kadar derin ve kirlidir. Bu sebeple yazıyı bir hikaye ile bitirmek istiyorum. Değerlendirmeyi okuyucuya bırakıyorum.

**Bir varmış, bir yokmuş, ülkenin birinde Turgut Özal adında tonton mu tonton bir reis-i cumhur yaşarmış. Zat-ı alileri, Çankaya Köşkü’ndeki bir kahvaltı sırasında “muhterem eşi” Semra Hanım’a dönerek “bir kadın valinin benim dönemimde atanmasını çok istiyorum. Ne dersin; Semra Hanım kimi atayayım?” diye sormuş. O sabah kahvaltıda bulunan Özal ailesinin doktoru Cengiz Aslan ile Cumhurbaşkanı danışmanı Can da heyecanlanmış ve bu makama kimin getirileceği üzerine arpacı kumrusu gibi düşünmeye başlamışlar. Kahvaltı sonrasında Semra hanım şöyle buyurmuş: “Boğaziçi Üniversitesi Almanca bölümü (dikkat siyasal veya hukuk değil!) öğretim görevlisi Lale Aytaman vali olsun”

Neden peki: Çünkü Lale hanım, büyükelçi eşi Reha Aytaman ile iken, Turgut - Semra Özal ikilisini öyle güzel ağırlamış, yedirip içirmiş ki, Semra hanım bu izzet ü ikramın altında kalmak istememiş… ha bu arada, Lale Hanım aynı zamanda Nihat Erim’in yeğenidir. Nihat Erim ise “bazen demokrasilerin üzerine şal örtmek gerekir diyen “bir Başbakanımızdır. Kısacası o günlerde olduğu gibi, bugünler de Aziz memleketimde kayırmacılık devam ediyor.

QOSHE - ​Siyasette akraba kayırmacılığı:… - Zeynep Alkış
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

​Siyasette akraba kayırmacılığı:…

66 1
12.05.2024

2024 yerel seçimlerin sonuçlarının etkisi hala devam ederken, CHP’li belediye başkanlarının yaptığı usulsüz atamalar kamuoyu gündeminden düşmüyor.

Bursa Büyükşehir Belediyesi'nde AK Parti'den CHP'ye geçen Belediye Başkanı Mustafa Bozbey'in, büyükşehir belediyesine bağlı şirketlerden BURKENT'in başına yeğenini ataması ile akraba kayırmacılığı yeniden tartışılır oldu.

Akraba kayırmacılığını başka belediye başkanlarıda itina ile yapmış bulunmaktalar. CHP'li belediye yönetimleri, belediye yönetim ve iştiraklerini eş, akraba ve dostlarıyla doldurmaya devam ediyorlar. CHP Balıkesir Milletvekili Serkan Sarı'nın ağabeyini Büyükşehir Belediyesinde yönetici yapmasının ardından, bu kez de CHP Balıkesir İl Başkanı Erden Köybaşı, gelinini Belediyede işe yerleştirmiş. CHP'li Belediye Başkanı Burcu Köksal, CHP Belediye Meclis Üyesi Mustafa Karanfil'in kızı Nurgüven Kurt'u Belediye'nin Gençlik ve Eğitim Birim Sorumlusu yapmış.

CHP'nin yıllardır AK Parti'yi liyakatsız kadrolaşma ile eleştirmesi üzerine kendi belediyelerinde ‘kadim paradoks akraba kayırmacılığı’ uygulayarak, söylem ve eylemleri arasında büyük çelişkiler ortaya koyuyorlar.

Türkiye Cumhuriyeti’nin bana göre en büyük iç hastalığı Neopotizm’dir. Kelime olarak akrabacılık, aile fertlerini kayırma olarak tanımlanır. Bacanağın dayısı, hala oğlunun karısının kız kardeşinin görümcesi, dıdısının dıdısını atama muhabbetine dönen bu atamalardan en muzdarip ülkelerden biriyiz.

Nitekim hemen her gün çeşitli belediyeler veya önemli idari mevkilerde bulunan sorumluların, yakınlarını, yandaş ve candaşlarını kamu imkanlarından faydalandırdıklarına, kamu kurumlarını aile şirketine dönüştürdüklerine dair ibretlik örneklere rastlanmaktayız.

Durumlara bakılırsa bu işin partisi, mezhebi, meşrebi, dini veya laik’i olmadığı gayet açık. Daha ziyade ahlaki bir problem haline gelmiştir.

Günümüz siyasi arenası, liyakat ve adalet ilkeleriyle bezenmiş söylemlerle dolu olsa da, pratikte bu ilkelerin uygulanmasında özellikle belediyelerde ve kamu yönetiminde yapılan atamalarda, partizanlık ve akrabalık ilişkilerine dayalı tercihlerin etkisiyle, liyakat ve adalet ilkeleri hiçe........

© Milat


Get it on Google Play