ZULME RIZALARI DA AMERİKA ÜSTÜNDEN

(11 Eylül kastedilerek) “Amerika elbette kendi topraklarına yapılan saldırının intikamını alacaktı. Bugün tıpkı İsrail’in almaya çalıştığı gibi.”

Seçimden önce “Bütün belediyeleri AKP alacak/alsın” aşklı, şevkli yazılar kaleme alan ve fakat seçimden sonra rotayı İmamoğlu’na kıran bir Habertürk yazarının 09.05.2024 tarihli makalesinden aldım bu cümleyi. (Oray Eğin – Rock’ta ve siyasette son yirmi yılın hesaplaşması)

Türkiye’de T. Özal’ın yönetimde etkin olduğu yıllardan bu yana, Kuzey Afrika ve Ortadoğu’yu kan gölüne çevirmiş Amerika’yı (–ki Irak’ın işgalinde yürürlüğe sokulan “Saddam’ın elinde kitle imha silahları olduğu” yalanlarını, konu ettiğimiz yazar da hatırlamaktadır–) haklı intikamcı teziyle güçlü kılan yazarın, günün gözde tabiriyle söylersek “Yerel” politik düşünceleri değil ilgimize gösterdiği adres.

Haklı intikamcı Amerika, tezinin gölgesinde İsrail’i, Türkiye topraklarında ve gemi rotalarında “meşru” kabule hazırlamasıdır okuyanlarını; burasıdır bizim itiraz yerimiz.

“Bugün tıpkı İsrail’in almaya çalıştığı gibi.”

Saldırı, katliam ve işgalle kurulan “İsrail” devletini, mağdur sayıp, 7 Ekim’den bu yana uyguladığı soykırıma “İntikam” etiketini yapıştırmaya çalışmanın, bilinç altlarında kalacak etkisidir bizi endişelendiren.

Haklı Amerika’nın paraleli İsrail, alkışlamasının harcını da hazırlamış Habertürk’ün sayın yazarı; devamında söylüyor:

“Ama iki devlet de meşru müdafaanın ötesine taşıdı bu karşılık meselesini; ABD saldırı bahanesiyle petrole biraz daha gözünü dikti, İsrail de bir türlü yetinmediği elindeki toprakları biraz daha genişletmeye uğraşıyor.”

İsrail’in bir türlü neden yetinmeyeceğinin cevabını, 1969 yılında, Türkiye”nin “68 kuşağı” çocuklarının milliyetçi sıfatlıları, yayımladıkları ve telgrafla ilgili makamlara ulaştırdıkları bir bildirinin bir maddesine şöyle yazmışlardı:

“İsrail’in gelecekte Türk devleti için tehlike olacağını göz önüne alarak işgal edilen İslam topraklarından bir an önce çekilmeleri için gerekli teşebbüslerde bulunulması...” (Bakınız: 02.03.2024 tarihli “Gelişinden belli olur bir lider” yazımız.)

Bugünlerde neler oluyor? Sorusunun cevabını da yazalım; elli yıl sonra okuyacaklar için.

SİRENLER ÇALIYOR, SİNENLER MAZERETLİ

“Bugünlerde ABD’nin, Avrupa Birliği’nin ve onların ölme ve öldürme timi, karakolu olan Siyonistlerin kuşatması altında inleyen Filistinli Müslümanlara bir şey yapamamakla sızlanan diğer Müslümanlar, kazandıkları nimetlerin altında ezilirken, kendilerini Talüt’un ordusundakilerin mazeretini ileri sürerler, ‘Calut’un ordusuna karşı gelecek güç bizde yok’ duvarının arkasına siniyorlar.”

2024’ün 07 Mayıs’ında, Millî Gazete’mizdeki sütununda “Ellerimizle engellerimizi yapıp koruyoruz” Başlıklı makalesinde bu paragrafı da yazmış Mahmut Toptaş Hocamız.

Siyonistlerin kuşatması altında inleyen Filistinli Müslümanlar...

“Bizde güç yok” duvarının arkasına sinmiş Müslümanlar...

Yazarımız Toptaş Hocamızın ikinci grupta tanımladıklarını 50 yıl sonrakilere biraz anlatmaya çalışalım.

Bu iktidar zamanında kimilerinin “Trol” diye vasıflandırdıkları ve “maaşlı” saydıkları sosyal medya paylaşım elemanlarının, yani nimetcilerden birazının, sinmediklerini ispata çalıştıkları bir efelenme yazısı, bizim önümüze de düştü.

İktidar medyasının saklamakta zorluk çektiği dünya üniversiteleri gençliğinin İsrail’i protesto etme ve Filistinlilere destek verme eylemlerinden haber veriyorlar önce.

Harvard ayakta, Oxford ayakta, Londra üniversiteleri ayakta, Paris üniversiteleri ayakta...

Ülkemizin birkaç üniversitesinin adını yazıyorlar sonra.

Hacettepe nerde, 9 Eylül nerde, ODTÜ’de, Ege’de, Boğaziçi’nde tık yok hâlâ!

Çeyrek asırdır ülkeyi yöneten bir iktidarın, taraftarlarını, 25 yılın sonunda getirdiği yamaçtır burası. Düz mantıktan dahi mahrum; zeka harcamaya mecali kalmamış insanlar topluluğu.

“AKIL OLMAZLARIN ZORU İÇİNDE ÜST ÜSTE SORULAR SORU İÇİNDE”

Soru bir: Adını verdiğiniz bizim üniversitelerimizde bir hareket, bir tık olmamasının sorumlusu kim?

İktidarın dekan, rektör, hoca atama gücünü hesaba koymasanız dahi, o üniversitelerde öğrenci olanların hepsi mevcut iktidarın icraat zamanlarında doğmuş, liseler bitirmiş öğrenciler değil mi?

Hareketsizliklerinin sebebi ne ola? İlk, orta, lise eğitimlerinin sorumluları kim?

Bir yandaş yazarın, bir küçük protesto olayında yaşananları anlattığı şu cümle, aranan cevaplardan biri olabilir.

“Mesela, Beyoğlu’nda İsrail protestosunun ardından çıkan olaylara polisin müdahale etmesi üzerine sosyal medyadan etkilenen bir kardeşimiz, ‘Biz 28 Şubat’ta bile böyle kolay tutuklanmazdık’ deyiverdi.”

Soru iki: Hani Türkiye uçtuğunda ya da iktidar tarafından uçurulduğunda, bizim üniversitelerimiz adı sayılan o üniversitelerle yarışacaktı?

Bizimkiler nerede sualindekiler, seçtiklerini mi aklamış oluyorlar böyle sorularla, yoksa başarısızlıklarını mı itiraf ediyorlar?

Soru üç: Türkiye’nin üniversiteleri deyince neden ilk sırada o adı yazılanlar geliyor akıllarına?

Mesela Binali Yıldırım Üniversitemiz de var, hatta adı Recep Tayyip Erdoğan olan üniversitemiz de...

Onlar hangi protesto ile “ayakta” oldular? İsrail’i protesto ettilerse, neden bizim haberimiz olmadı?

Beyoğlu’nda, “maksadını aşan müdahalelerle ilgili 2 emniyet görevlisinin açığa alınarak mülkiye müfettişlerinin derhal görevlendirildiğini” de yazmış yandaş yazar; protesto niyetli üniversitelilere resmi cesaret aşısı olsun avuntusuyla. Lakin eğik düzlemcileri tutulur kılmaz bu çabaları.

KIYAKÇILAR KIYDI BİZE

BİZE, HAYALLERİMİZE

QOSHE - Akıllar tutuldu, fikirler kaydı lakin iktidarımız kaldı sabit - Necati Tuncer
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Akıllar tutuldu, fikirler kaydı lakin iktidarımız kaldı sabit

41 1
11.05.2024

ZULME RIZALARI DA AMERİKA ÜSTÜNDEN

(11 Eylül kastedilerek) “Amerika elbette kendi topraklarına yapılan saldırının intikamını alacaktı. Bugün tıpkı İsrail’in almaya çalıştığı gibi.”

Seçimden önce “Bütün belediyeleri AKP alacak/alsın” aşklı, şevkli yazılar kaleme alan ve fakat seçimden sonra rotayı İmamoğlu’na kıran bir Habertürk yazarının 09.05.2024 tarihli makalesinden aldım bu cümleyi. (Oray Eğin – Rock’ta ve siyasette son yirmi yılın hesaplaşması)

Türkiye’de T. Özal’ın yönetimde etkin olduğu yıllardan bu yana, Kuzey Afrika ve Ortadoğu’yu kan gölüne çevirmiş Amerika’yı (–ki Irak’ın işgalinde yürürlüğe sokulan “Saddam’ın elinde kitle imha silahları olduğu” yalanlarını, konu ettiğimiz yazar da hatırlamaktadır–) haklı intikamcı teziyle güçlü kılan yazarın, günün gözde tabiriyle söylersek “Yerel” politik düşünceleri değil ilgimize gösterdiği adres.

Haklı intikamcı Amerika, tezinin gölgesinde İsrail’i, Türkiye topraklarında ve gemi rotalarında “meşru” kabule hazırlamasıdır okuyanlarını; burasıdır bizim itiraz yerimiz.

“Bugün tıpkı İsrail’in almaya çalıştığı gibi.”

Saldırı, katliam ve işgalle kurulan “İsrail” devletini, mağdur sayıp, 7 Ekim’den bu yana uyguladığı soykırıma “İntikam” etiketini yapıştırmaya çalışmanın, bilinç altlarında kalacak etkisidir bizi endişelendiren.

Haklı Amerika’nın paraleli İsrail, alkışlamasının harcını da hazırlamış Habertürk’ün sayın yazarı; devamında söylüyor:

“Ama iki devlet de meşru müdafaanın ötesine taşıdı bu karşılık meselesini; ABD saldırı bahanesiyle petrole biraz daha gözünü dikti, İsrail de bir türlü yetinmediği elindeki toprakları biraz daha genişletmeye uğraşıyor.”

İsrail’in bir türlü neden yetinmeyeceğinin cevabını, 1969 yılında, Türkiye”nin “68 kuşağı” çocuklarının milliyetçi sıfatlıları, yayımladıkları ve telgrafla ilgili........

© Milli Gazete


Get it on Google Play