Spor dediğimizde, bizim aklımıza iyi niyet, niyete bağlı olarak da boş zamanların eğlenceli aktiviteleri gelirdi. Doğup büyüdüğümüz Anadolu diyarında da öyle değil miydi? O yıllara ait her birimizin ayrı bir hatırası vardır. Hatırladığımızda yüzümüzde tebessüm, gönlümüz de ferahlık oluşur. Düşünüyorum da, hesabını yapamayacağımız kaç tane ‘ilaca’ bedel! Ne çabuk unuttuk, serinlemek ve eğlenmek amacıyla şehrimiz-köyümüzden geçen nehir-ırmak-derelerde yüzmeye çalıştığımız yılları. Bisiklete biner, çelik çomak, misket oynar, komşumuz olan demirci ustasına yaptırdığımız çemberimizi çevirirdik, oyunla komşuluğumuzun pekiştiği tozlu sokağımızda. Unutmak mümkün mü kar yağdığında ayaklarımıza poşet geçirip kaydığımız, basketbol oynamak için bahçemizde yer alan ağaca on sekiz kiloluk yağ tenekesinden pota yaptığımız yılları. Hepsi özlemle anılan birer hatıra olmasa, sanırım bugünkü yazımızın da konusu olmazdı…

Bugün ise spor yapmak için bir arayış içerisine girmeyenimiz yoktur, eminim. Çünkü güvenecek fazla kimse kalmadı. Kalanları ise aydınlık havada bile mumla arar olduk. Maskesinin arkasına gizlenen yüzleri tanımak ayrı bir uzmanlık ve ihtisas alanına giriyor. Güven ve güvensizliği doğuran böyle bir süreç, belirsizlikler, kaygı ve şüphelere de ortam hazırlıyor. Allah (c.c) Kur’an-ı Kerim’de ‘Biz insanları, bize ibadet etsin diye yarattık’ buyuruyor. Peygamber Efendimizin tavsiyesinde, dünya heveslerine kapılıp nefsimize yenik düşmemek, bizi dünya lezzetlerden uzaklaştıracak ölümü hatırlama-hatırlatma gibi bir mecburiyetimiz var. İşte o spor denen olguyu, etkileşim aracını harekete geçiren, vahşi batı-emperyalist, adına ne derseniz deyin, Siyonist ve haçlı anlayış işletmeye çalıştığı çarka baktığımızda, gerçekleri görmek zor değil. Bu anlayışın temsil ettiği günümüz örneği Gazze. İslam coğrafyasında çoğunluğu kadın ve çocuk on binlerce masum Müslüman katledilirken, bu kadar duyarsız kalışımızın nedeni ne olabilir acaba, hiç düşündük mü? İşte bu anlayışın temsilcileri, spor aracılığıyla gerçekleştirdikleri projelerle, bizi biz yapan milli ve manevi değerlerimizi yok etme adına var güçleriyle çalışmakta. Yüreğimiz kan ağlıyor, merhamet duygumuz ölüyor. Adeta yaşayan birer ölü haline geliyoruz. Sonra diyoruz, biz bu hale neden geldik, öyle mi?.?

Başlangıç özünde hareket ve egzersiz olan, sonrasında ise yarışmacı yapıya dönüşen sporu, sağlanan ekonomik desteklerle rekabetçi-kapitalist kimliğine dönüştürdüler. Giyilen kıyafetler, karma seanslar, kumar/bahis oyunları gibi İslam ile bağdaşmayan birçok özeliklerle, ‘Müslüman mahallesinde salyangoz satmak’ sözünü günümüze uyarladılar. Bunun birçok örneğine, şehrimizde-mahallemizde bizzat şahit olmaktayız. Spor adı altında yapılan o çirkin, o kokuşmuş, o ayrımcı, o katledici daha birçok özellikleri barındıran/besleyen anlayışların ürünü olan faaliyetlerini, hayatımızın merkezine taşıdılar. Bununla ilgili o kadar çok örnek var ki. Biz bunları niçin görmek istemeyiz, anlamış değiliz! Gazetemiz Yeni Akit’te yıllardır değindiğimiz bu konuları bugün niye dilendirdik. Onu da ifade edip, yazımızı bugünlük tamamlayalım. Ajanslara düşen güncel haber içeriğinde kız öğrenci diyor ki “Eski bir güreşçi olan bayan beden eğitimi öğretmenim sayesinde güreşe başladım.” Bu haberi okuyunca yıllar önce, bayanların güreşmesinin sakıncalarının neler olacağı konusunda, makam sahiplerine yaptığımız uyarılar geldi, aklıma. Bir başka örnek değerli bir hocamızdan. Bayan veya erkek ayırt etmeksizin, denize girilen kıyafetle bir kişiyi sokakta gezerken görseniz yadırgarsınız belki. Peki, kişi benzer, açık seçik kıyafetle spor yarışmalarına katılması neden yadırganmıyor acaba? Hiç düşündük mü? Yoksa işin içinde para ve şöhret gibi kişisel çıkarlar olduğu için mi düşünme gereği duymadık? Spor aracılığıyla çocuk ve gençliğin üzerinde daha fazla manevi yıkım gerçekleşmemesi için, bu sürece ‘DUR!’ denilmesi gerekiyor, vesselam…

QOSHE - Sporla İslam’dan kopuş vahşi Batıya yöneliş… - Ahmet Gülümseyen
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Sporla İslam’dan kopuş vahşi Batıya yöneliş…

58 4
10.05.2024

Spor dediğimizde, bizim aklımıza iyi niyet, niyete bağlı olarak da boş zamanların eğlenceli aktiviteleri gelirdi. Doğup büyüdüğümüz Anadolu diyarında da öyle değil miydi? O yıllara ait her birimizin ayrı bir hatırası vardır. Hatırladığımızda yüzümüzde tebessüm, gönlümüz de ferahlık oluşur. Düşünüyorum da, hesabını yapamayacağımız kaç tane ‘ilaca’ bedel! Ne çabuk unuttuk, serinlemek ve eğlenmek amacıyla şehrimiz-köyümüzden geçen nehir-ırmak-derelerde yüzmeye çalıştığımız yılları. Bisiklete biner, çelik çomak, misket oynar, komşumuz olan demirci ustasına yaptırdığımız çemberimizi çevirirdik, oyunla komşuluğumuzun pekiştiği tozlu sokağımızda. Unutmak mümkün mü kar yağdığında ayaklarımıza poşet geçirip kaydığımız, basketbol oynamak için bahçemizde yer alan ağaca on sekiz kiloluk yağ tenekesinden pota yaptığımız yılları. Hepsi özlemle anılan birer hatıra olmasa, sanırım bugünkü yazımızın da konusu olmazdı…

Bugün ise spor yapmak için bir arayış içerisine girmeyenimiz yoktur, eminim. Çünkü güvenecek fazla kimse kalmadı. Kalanları ise aydınlık havada bile mumla arar olduk. Maskesinin arkasına gizlenen yüzleri tanımak ayrı bir uzmanlık ve ihtisas alanına giriyor. Güven ve güvensizliği doğuran böyle bir süreç, belirsizlikler, kaygı ve şüphelere de ortam hazırlıyor. Allah (c.c) Kur’an-ı........

© Yeni Akit


Get it on Google Play