Kurabiyelerden bir tane dahi yiyebilse ömrünün uzayacağını düşünen bu hasta adam, tepsiye elini uzattığı esnada, karısı adamın eline vurur ve ona şöyle der:

“Çek ellerini, o kurabiyeler cenaze için…”

Bugünkü yazımız kurabiye canavarları hakkında.

Bilinçli her vatandaştan; gerekirse hukuki destek ve danışmanlık alarak, olası hukuki riskleri ve ihtilafları önceden tahmin etmesi ve muhtemel zararlardan kendisini koruması beklenir.

Bu davranış, “hasta olmayayım diye” koruyucu hekime başvuran ve gerekli sağlık tedbirlerini önceden alan kişinin hassasiyetiyle benzerdir.

Peki vatandaş kendisini zarardan korurken devlet o sırada boş mu dursun?

Devlet, her türlü ihtilafı en aza indirmek için, kanunlara uygun düzenleyici idari işlemler tesis etmeli, nizamı kurmalı ve ihtilaflar adliyeye “düşmeden” bir tür filtreleme vazifesi görmeli.

Kanunlara ve idarenin düzenleyici işlemlerine rağmen konu mahkemeye intikal ederse de mahkeme parmağı keserken potansiyel suçluları kan tutmalı.

Peşrev buraya kadardı. Gelelim gerçeklere.

Maalesef yazılarımızı okuyan yetkililer, bizlere, “kaldır o elini klavyeden ve aç avucunu” diyorlar.

Üzülerek ifade ediyoruz ki hal-i hazırdaki Türkiye, büyük balığın küçük balığı yediği, yemesine devletçe müsaade edildiği bir deniz haline geldi.

Mesela, Türk Telekom bir müşterinin tarifesini, yüz megabit hız taahhüdüyle yeniliyor. “İnternetim yüz megabit hıza ulaşmıyor diye şikayet eden müşterisine, -paketi sattıktan sonra- “bulunduğunuz bölgede yüz megabite uygun alt yapı yok” cevabını veriyor.

GSM şirketleri, tarife fiyatlarını taahhüt bitmeden değiştirebiliyor ve vatandaş sürpriz faturalarla karşılaşıyor.

Bu GSM şirketleri, 6 Şubat depremlerinde altyapı yetersizliği sebebiyle iletişimi sağlamak vazifesini aksatan, bu kusurları sebebiyle enkaz altındaki binlerce insana ulaşılmasını engelleyen ve fakat bugüne kadar haklarında tek bir yaptırım uygulanmayan şirketler.

Antalya Limak Lara Hotel, web sitesinden rezervasyon yaptıran bir Türk vatandaşı müşterisinden, “milliyet farkı” adı altında 120 euro fazla ücret tahsil ediyor. Otele, ancak sosyal medyada tepki gösterilince ceza kesilebiliyor.

Zincir otellerdeki dövizle sözleşme yasağı ihlallerinden tutun da restoranlarda “servis ücreti” adı altında müşteriden fazla tahsil edilen ücretlere varana dek birçok usulsüzlük yapılıyor.

Paketli gıda sektöründeki çok sayıda firma, başka ülkelerde satışa sunduğu ürünlerin tam içeriğine ambalajda yer verirken, bu bilgilerin bir kısmı Türkiye’deki ambalajlarda gizleniyor ve beyan edilmiyor.

Bankalar, kanunu dolanıp, “şu bedelidir, bu bedelidir” diyerek müşterilerinden haksız kazanç elde ediyor.

Sigorta şirketleri, teknoloji firmaları, kargocular, kuryeler ve niceleri…

Büyük balığın küçük balığı yuttuğu çok sayıda örneği, bilhassa “Şikayet Var” isimli internet sitesinde yazılanları okuduğunuzda göreceksiniz.

Tıpkı hikayemizde olduğu gibi, devletimiz yani Ticaret Bakanlığı, Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı gibi kurumlar, hasta yatağındaki mağdur vatandaşa, çikolatalı kurabiye yedirip onu iyileştirmek yerine, “bu kurabiyeler cenaze için, git dava aç ve hakkını mahkemede ara” diyor.

Davalar ise yıllarca sürüyor. Vatandaş ne iyileşebiliyor ne de ruhunu teslim edebiliyor. Ya kurabiyeler bayatlıyor ya da canavarlar, vatandaşın kurabiyesini bir güzel mideye indiriyor.

Devlet, vatandaşını kurabiye canavarlarının insafına bırakınca, vatandaşa da canavarın diyabet olmasını beklemek düşüyor.

QOSHE - Kurabiye canavarının diyabeti! - İbrahim Aktaşcı
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Kurabiye canavarının diyabeti!

37 7
10.05.2024

Kurabiyelerden bir tane dahi yiyebilse ömrünün uzayacağını düşünen bu hasta adam, tepsiye elini uzattığı esnada, karısı adamın eline vurur ve ona şöyle der:

“Çek ellerini, o kurabiyeler cenaze için…”

Bugünkü yazımız kurabiye canavarları hakkında.

Bilinçli her vatandaştan; gerekirse hukuki destek ve danışmanlık alarak, olası hukuki riskleri ve ihtilafları önceden tahmin etmesi ve muhtemel zararlardan kendisini koruması beklenir.

Bu davranış, “hasta olmayayım diye” koruyucu hekime başvuran ve gerekli sağlık tedbirlerini önceden alan kişinin hassasiyetiyle benzerdir.

Peki vatandaş kendisini zarardan korurken devlet o sırada boş mu dursun?

Devlet, her türlü ihtilafı en aza indirmek için, kanunlara uygun düzenleyici idari işlemler tesis etmeli, nizamı kurmalı ve ihtilaflar adliyeye “düşmeden” bir tür filtreleme vazifesi görmeli.

Kanunlara ve idarenin düzenleyici işlemlerine rağmen konu mahkemeye intikal ederse de mahkeme parmağı keserken potansiyel suçluları kan tutmalı.

Peşrev buraya kadardı. Gelelim gerçeklere.

Maalesef yazılarımızı okuyan yetkililer, bizlere, “kaldır o elini klavyeden ve aç avucunu” diyorlar.

Üzülerek ifade........

© Yeni Asya


Get it on Google Play