Asıl konumuz, Hutbe-i Şâmiye isimli eserde ikinci büyük hastalık olarak nazara verilen “Sıdkın, hayat-ı içtimâiye-i siyâsiyede ölmesi” ile ilgili. Yani, âlem-i İslâmı geri bıraktıran altı hastalıktan ikincisi…

Aradan yüz küsûr sene geçtiği halde, aynı hastalığın hiç devâ bulamadan yer yer aynen devam ettiğini teessür duyarak ve teessüf ederek şahit oluyoruz.

*

İşte aylardan rahmet ayı Ramazan…

Ve, işte şu mübarek ayda bütün hızıyla devam edip kulakları sağır edercesine şiddetlenen “dehşetli propaganda-i siyaset”in huzuru selbeden gürültüsü.

Hepsinden fazla rahatsız edici olan ise, bilhassa bir uhrevî ticaret mevsimi olan Ramazan ayında “yalana dolanan siyaset”in revaç bulmasıdır. Seçim takviminin ileriye-geriye alınması mümkün iken, getirip seçim gününü şu mübarek mevsimin orta yerine yerleştirmek, pek hayra alâmet olarak görünmüyor. Üstüne üstlük, birbiriyle hizmette yarışması gereken partiler ve partililer, birbirini kırma, hakaret etme, lâf sokma ve en acısı yalan söyleme yarışına girmiş durumdalar.

Bütün bu muzahrafatın bilhassa oruç günlerinde getirilip ortaya saçılması, hatır-gönül yıkmada, hayır-hasenat yakmada, duâ ve ibadet hayatına zarar vermede mühim bir tesir icra ediyor, ne yazık ki…

Esasen, şu günlerde gemi azıya almış siyasî propagandalardan duyduğumuz şiddetli rahatsızlığın en önemli sebebi budur.

Bir misâl: Geçen cuma günü, büyük bir camiye çok yakın bir meydanda bir partinin çalgılı-çengili mitingi vardı. Volüm o kadar yüksek idi ki, müziğin gürültüsü caminin içine kadar nüfuz ediyordu. Ezan vaktine kadar da aynı durum devam etti. Bu durumda, huzur içinde ibadet etmek, namaz kılmak pek mümkün görünmüyordu. Bunu fark eder etmez, gidip görevlileri ikaz etme gereğini duyduk. Lâkin, kendini müziğin havasına öyle bir kaptırmışlardı ki, ikaza kulak veren olmadı. Sonuç: Ezan sesi ile müziğin gürültüsü birbirine karışınca, derin bir teessür ile daha ilerideki bir caminin yolunu tuttuk.

Şu İslâm memleketinde olmaz böyle şey, olmamalı ve bundan sonra da olmasın inşallah. Aksi halde, yer yer sabır taşlarının çatlaması ihtimali yüksektir. Şahsen, kendim de kavga etmemek için zorlandığımı hissettim.

İşte, cumaya ve ezana saygısı olmayan kimselerin, şu mübarek oruç ayına ne derece hürmetli davranacağını varın siz düşünün.

*

Yalan söylemek orucu bozmaz elbette. Ama gıybet, dedikodu yapmak gibi, yalan söylemek de orucun sevabına, faziletine, halâvet ve kudsiyetine zarar verdiği muhakkaktır. Bunu anlamak için, ayrıca büyük âlim-bilgin olmaya da gerek yok.

Son olarak, sözlerimizden rahatsız olan veya rahatsızlık duyacak olan siyasetçilere haklı olarak şunu söylemek isteriz ki:

Hiç kusura bakmayın; sizin siyasetiniz, sizin seçimleri kazanıp kazanmamanız, bizim orcumuzdan daha önemli olmadığı gibi, bizim Ramazana verdiğimiz değerden ve bu aya mahsus ibadetleri huzur içinde yerine getirmekten daha mühim, daha değerli, daha öncelikli değildir.

Onun için, bilhassa cuma, ezan ve ibadet vakitlerinde lütfen gürültü yapmayın. Seçim kampanyanızı ve siyasî propagandanızı da, aynen medenî ülkelerde olduğu gibi, asayişi-güvenliği bozmadan, çevreyi kirletmeden ve özellikle gürültü kirliliğine sebebiyet vermeden yapınız. Bu şartlarda ortaya çıkacak netice herkes için hayırlı-uğurlu olsun.

QOSHE - Yalan söylemek orucu bozar mı? - M. Latif Salihoğlu
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Yalan söylemek orucu bozar mı?

12 34
13.03.2024

Asıl konumuz, Hutbe-i Şâmiye isimli eserde ikinci büyük hastalık olarak nazara verilen “Sıdkın, hayat-ı içtimâiye-i siyâsiyede ölmesi” ile ilgili. Yani, âlem-i İslâmı geri bıraktıran altı hastalıktan ikincisi…

Aradan yüz küsûr sene geçtiği halde, aynı hastalığın hiç devâ bulamadan yer yer aynen devam ettiğini teessür duyarak ve teessüf ederek şahit oluyoruz.

İşte aylardan rahmet ayı Ramazan…

Ve, işte şu mübarek ayda bütün hızıyla devam edip kulakları sağır edercesine şiddetlenen “dehşetli propaganda-i siyaset”in huzuru selbeden gürültüsü.

Hepsinden fazla rahatsız edici olan ise, bilhassa bir uhrevî ticaret mevsimi olan Ramazan ayında “yalana dolanan siyaset”in revaç bulmasıdır. Seçim takviminin ileriye-geriye alınması mümkün iken, getirip seçim gününü şu mübarek mevsimin orta yerine yerleştirmek, pek hayra alâmet olarak görünmüyor. Üstüne üstlük, birbiriyle hizmette yarışması gereken partiler ve partililer, birbirini kırma, hakaret etme, lâf sokma ve en acısı yalan söyleme yarışına girmiş durumdalar.

Bütün bu muzahrafatın bilhassa oruç........

© Yeni Asya


Get it on Google Play