Ateşten bir gömlekti aslında halifelik.

Hz.Muhammet bir birini yiyen Arap toplumunu yönetmek için bu unvanı kullandı mecburen.

Kendisinden sonra birisini “şu halife olsun” diye söylemedi. Ama son nefesini verirken, Buhârî ve Müslim hadislerine göre 9 yaşındaki kızı Ayşe’yi kendisine eş olarak veren Ebu Bekir’i işaret ettiği söylendi.

Ebu Bekir ona bakir kızını vermişti.

Halifelik, Ebu Bekir’e verildi. Ama bu konuda üç farklı görüş vardı.

Herkes Halifelik gücünü istiyordu. Bu yüzden anlaşmazlık had safhadaydı.

Ebu Bekir Halife oldu ama Ebu Bekir yaşlı olması sebebiyle fazla yaşamadı. Ölümüne yakın Halifelik seçimindeki zorlukları bildiği için Ömer’i Halife olarak gösterdi.

Çünkü kendisini destekleyen en önemli kişi oydu.

Hz. Ömer dönemi fetihlerle ve fetihlerden alınan ganimetlerin verdiği zenginliklerle geçti. Ama bu zenginlik fesatlıklara ve paylaşım kavgalarına sebep oldu. Ömer bu anlamda çok kaygılıydı. Aynı zamanda kendisini sorumlu hissediyor, bu sorumluluk altında adeta eziliyordu. Ayrıca Hz. Muhammet’in ölümünden beridir süren iç kavgalardan da oldukça rahatsızdı.

Bu yüzden ölürken oğlunun Halife olmasını önerdiler. Ama o; "bir evden bir kurban yeter" diyerek reddetti. Abdurrahman Bin Avfi’yi çağırdı. Halifeliği ona teklif etti, ama o da "ben de asla bu işe girmem" diyerek reddetti.

Ömer, ölmeden birisini işaret edemedi. Öldükten sonra etkili kişiler ve bazı insanlar camide toplandılar ve Osman’ı halife tayin ettiler.

İşte ne olduysa ondan sonra oldu. Hz. Muhammet’ten sonra sinsice süren ayrılıklar gün yüzüne çıktı birden. Kavgalar başladı. Zavallı Osman çaresiz duruma düştü. Kendisinin Halife olmasını istemeyenler ayaklandılar. Her tarafta ayaklanan cahil Arap halkı Medine'de evine girerek Hz Osman'ı eşinin yanında öldürdüler.

O öldürülünce Halifelik Hz. Ali’ye verildi. Ama İslam coğrafyası da çok parçaya bölünmüştü. Irak, Basra, Yemen elleri başka telden çalıyordu. Şam Valisi Muaviye’de Hz. Ali’yi Osman’ın kanı ile suçluyor ve Ali’yi tanımıyordu.

Sonuçta bir oyun ile Muaviye Ali’yi alt etti ve kendisini Halife ilan etti. Halifelik görevini yapmaya devam eden Ali’yi de camide öldürterek Hz.Muhammet’in soyundan gelen etkili ne kadar akrabası varsa ortadan kaldırdı.

Böylece Halifelik Araplardan Emevilere geçmiş ve İslâm saltanatı tehlikeli biçimde kişi saltanatına dönüşmüştü.

İlginçtir, Emevî saltanatı büyük yayılmalarla birlikte, baştan sona kadar kanlı ve acıklı olaylara sahne oldu. Bu acıklı olaylardan ve zulümlerden en çok Araplar nasibini aldı. Nihayet M.S. 750’de Ebu Müslim Horasani çıktı ve Halifeliği Abbasilere taşıdı.

Halifelik Abbasilere geçmişti ama, aynı dönemlerde Endülüs'te de "Rasulullah’ın halifesi ve müminlerin emini" adlarıyla asırlarca saltanat sürmüş onlarca kişi vardı. Ve halife olarak Abbasileri tanımıyorlar, kendilerini tanıyorlardı.

Halifelik tam bir kargaşa halindeydi. Halife mi değil mi, kimin ne olduğu belli değildi.

Halifelik Hz. Muhammet’ten sonra 4 parçaya bölünmüş, 4 asır sonra da kırk parçaya bölünmüştü.

Türkler, zorla Müslüman yapılınca Halifeliğin yönü değişti.

Arap komutan Kuteybe bin Müslim, Müslüman yapmak adına on binlerce masum Türkleri katledince bu kez Cengiz’in torunu Hülagü Han 1258’de çıktı tarih sahnesine.

Abbasileri ortadan kaldırdı. Abbasi halifesi El-Müsta’şim Bi’llâh’ı idam etti. Bağdat halkıyla birlikte çoluk çocuk demeden tam 800 bin kişiyi kılıçtan geçirdi. Binlerce Arap’ın kafatasından dağ gibi yığın yaptı. Halifeliği filan hepsini ortadan kaldırdı.

Yok etti.

Üç yıl sonra 1261'de Abbasi halifelerinin soyundan geldiğini iddia eden El-Mustansır adında bir kişi, Hülâgû'dan kurtulup Mısır’a kaçtı. Mısır hükümetine sığındı. Mısır sultanı onu kabul etti ve halife olarak tanıdı. Ardından, 17 kişi de hiçbir yetki ve etkisi olmadan Halife unvanı aldı.

Bu Halifecikler Mısır hükümetinin koruması altında, Elhamra Sarayında birbirlerinin yerine geçerek hayatlarını sürdürdüler.

Ancak Sarayda korunmanın bir bedeli vardı elbette.

Sarayın kapısından çıkamamağa mahkum idiler. Bu bir oda hapsi idi. Elhamra Sarayının, saray entrikalarında birçok acı ve dramatik sonuçlarına maruz kaldılar.

Halifelik, etkisiz bir çok kişinin kendisini Halife ilan ettiği boş bir işti.

Yavuz, 1517'de Mısır'ı ele geçirdi ve Mısır hükümdarı Tomanbay’ı idam etti.

Elhamra Sarayında Halife sıfatı kullanan Al-Mutavekkil adında zavallı birini buldu ve zorla İstanbul’a getirdi. Yedikule zindanlarına attı.

Aslında Yavuz Sultan Selim kendisini ruhani anlamda İslâm halifesi olarak tanımlamamıştı.

Ancak oğlu Kanuni Sultan Süleyman 1520’de Mekke Şerifine “kendisinin Allah tarafından halifelik ve saltanat makamına getirildiğine” dair bir mektup yazarak kendisini Halife ilan etti.

Mısır’dan getirilen Al-Mutavekkil’e de ufak bir maaş bağlayarak Mısır’a geri gönderdi.

Ancak Mutavekkil Halifeliğin kendisinden alınmasına bir türlü rıza göstermemişti.

Tabii ki rahat durmadı Mısır’da. 1524’de Mısır Valisi Ahmet Paşa’yı ayarttı ve kendisini halife, Ahmet Paşa’yı da Mısır’da sultan ilan etti. Her ikisi de Kanuni’nin Halifeliğini tanımadılar. Ancak Kanuni onları ezip yenince isyan bastırıldı ve Ahmet Paşa öldürüldü.

Fakat sabık Halife Mutavekkil ortalarda yoktu.

Kaçmıştı.

Halifelik makamı da Osmanlı devleti üzerinde bu şekilde kalmıştı.

Tartışılır, ancak Halifeliğin Osmanlıya hiç bir yararı olmadı. Aksine halifelik makamı Osmanlıdaki ve dünyadaki bütün teknolojik gelişmelere yasak getirdi ve Osmanlının çağı yakalayamamasına ve geri kalmasına neden oldu. Ayrıca Osmanlı tebaasının ana unsurunu oluşturan Türk Milletinin özünden ve Milli benliğinden kopmasına ve Arap asimilasyonuna uğramasına sebep oldu.

Osmanlı bu yüzden yıkılmaya yüz tuttu.

Sonunda Vahdettin geçti tahta, Halife oldu, Türk Milletini sattı. Kendisini ve Halifeliği kurtarmak için İngilizlerle gizli Anlaşma yaptı. Ayrıca Anadolu’da Kurtuluş Savaşı veren Türk Halkına karşı durdu. “Muhammed’in Ordusu” sıfatıyla paralı toplama askerler ve ordular kurarak İngilizlerle bir olup Türk askerine kurşun sıktı.

Sonunda ihanetin bedelini ödedi ve ülkeyi bırakıp terk etmek zorunda kaldı. Kaçarken de hareminden çıkardığı bazı eşlerini Malaya gemisinde İngiliz Komutana teslim etti.

Halifelik nedir derseniz işte tam da budur.

Hz. Muhammet’in ölümünden sonra ilk halife Ebubekir, sakin bir hayat yaşadı. Ancak ikinci halife Hz.Ömer, Halifeliğin sebep olduğu iç kavgaları durdurmanın mümkün olmadığını anlayarak acı içinde öldü. Yerine birisini koyamadı.

Osman Halifeliği koruyamadı, Ali koruyamadı. Emeviler doksan yıldan fazla hüküm sürdüler, hilâfeti koruyamadılar. Abbasiler koruyamadı. Memlükler koruyamadı. Osmanlı koruyamadı. Osmanlıya bir kez lazım oldu Halifelik, O da Birinci Dünya savaşı başlarında, Cihat-ı Ekber ilan edildi, ancak bu çağrıya hiçbir İslam ülkesi katılmadı.

Hz. Ömer kaygısında haklıydı.

Halifelik, aslında iç kavgalara sebep oluyordu.

Şimdi kalkmış, İstanbul’da Antep’te Hatay’da sağda solda Şeriat sesleri ile bazı geri zekalılar Halifelik çığırtkanlığı yapıyorlar.

Yahu Halifelik yüzünden battı gitti bütün devletler.

Yukarıda saydım işe. Bu iş bu kadar nettir.

Halifelik Türk Milletine saplanan en acı ihanettir.

QOSHE - Halifelik nedir... - Aydın Keleşoğlu
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Halifelik nedir...

29 39
03.03.2024

Ateşten bir gömlekti aslında halifelik.

Hz.Muhammet bir birini yiyen Arap toplumunu yönetmek için bu unvanı kullandı mecburen.

Kendisinden sonra birisini “şu halife olsun” diye söylemedi. Ama son nefesini verirken, Buhârî ve Müslim hadislerine göre 9 yaşındaki kızı Ayşe’yi kendisine eş olarak veren Ebu Bekir’i işaret ettiği söylendi.

Ebu Bekir ona bakir kızını vermişti.

Halifelik, Ebu Bekir’e verildi. Ama bu konuda üç farklı görüş vardı.

Herkes Halifelik gücünü istiyordu. Bu yüzden anlaşmazlık had safhadaydı.

Ebu Bekir Halife oldu ama Ebu Bekir yaşlı olması sebebiyle fazla yaşamadı. Ölümüne yakın Halifelik seçimindeki zorlukları bildiği için Ömer’i Halife olarak gösterdi.

Çünkü kendisini destekleyen en önemli kişi oydu.

Hz. Ömer dönemi fetihlerle ve fetihlerden alınan ganimetlerin verdiği zenginliklerle geçti. Ama bu zenginlik fesatlıklara ve paylaşım kavgalarına sebep oldu. Ömer bu anlamda çok kaygılıydı. Aynı zamanda kendisini sorumlu hissediyor, bu sorumluluk altında adeta eziliyordu. Ayrıca Hz. Muhammet’in ölümünden beridir süren iç kavgalardan da oldukça rahatsızdı.

Bu yüzden ölürken oğlunun Halife olmasını önerdiler. Ama o; "bir evden bir kurban yeter" diyerek reddetti. Abdurrahman Bin Avfi’yi çağırdı. Halifeliği ona teklif etti, ama o da "ben de asla bu işe girmem" diyerek reddetti.

Ömer, ölmeden birisini işaret edemedi. Öldükten sonra etkili kişiler ve bazı insanlar camide toplandılar ve Osman’ı halife tayin ettiler.

İşte ne olduysa ondan sonra oldu. Hz. Muhammet’ten sonra sinsice süren ayrılıklar gün yüzüne çıktı birden. Kavgalar başladı. Zavallı Osman çaresiz duruma düştü. Kendisinin Halife olmasını istemeyenler ayaklandılar. Her tarafta ayaklanan cahil Arap halkı Medine'de evine girerek Hz Osman'ı eşinin yanında öldürdüler.

O öldürülünce Halifelik Hz. Ali’ye verildi. Ama İslam coğrafyası da çok parçaya bölünmüştü. Irak, Basra, Yemen elleri başka telden çalıyordu. Şam Valisi Muaviye’de Hz. Ali’yi Osman’ın kanı ile suçluyor ve Ali’yi tanımıyordu.

Sonuçta bir oyun ile Muaviye Ali’yi alt etti ve kendisini Halife ilan etti. Halifelik görevini yapmaya devam eden Ali’yi de camide öldürterek Hz.Muhammet’in soyundan gelen etkili ne kadar akrabası varsa ortadan kaldırdı.

Böylece Halifelik Araplardan Emevilere geçmiş ve İslâm saltanatı tehlikeli biçimde kişi saltanatına dönüşmüştü.

İlginçtir, Emevî saltanatı büyük yayılmalarla........

© 12punto


Get it on Google Play