Babası Murat Gövce 10 yaşındaki kızı Eylül’e ulaştığında depremin yedinci günüydü. Enkaz altındaydı ama bir çizik bile yoktu güzel yüzünde. Elinde annesinin telefonu vardı. Ölmüştü!

O telefonla defalarca 112’yi aradığı tespit edildi. Deprem anında İstanbul’da olan babasına sesli mesaj ve fotoğraf atmıştı. Sesli mesajında “Baba bak galiba ben de öleceğim, deprem oldu, enkazdayız, annemin telefonunu buldum ama onlara ulaşamıyorum, buraya acil ambulans yollatır mısın?” diyordu.

Yardım için telefon açmaya çalışmış, numaralar çevirmiş ancak telefon çekmediği için şarjı bitinceye kadar tanıdık bir ses duymak için çabalamıştı.

Yaşadıkları ev, Eylül’e, 6 yaşındaki kardeşi Ece’ye ve annesine mezar olmuştu. Depremde yaralanarak değil donarak ya da susuz kalarak hayatını kaybettiği tahmin ediliyor. Tıpkı enkaz altında “Bizi kurtarın” diye feryat eden binlerce can gibi... Enkaz başında yakınlarının seslerini duyan ve ölümden beter cehennemi, çaresizliği yaşayanlar için hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı.

*

Deprem değil kötü, yoz yönetim, hırsızlık düzeni can almıştı. 6 Şubat’ın yıldönümünde, bunca kaybın, acının, gözyaşının ardından ne sorumluları görebildik ne de o büyük felaketten ders çıkarabildik.

*

Mesela Türk Silahlı Kuvvetleri’nin deprem sonrasında enkaza dönen kentlere neden müdahale etmediğini, Mehmetçiğin kışlalarında neden bekletildiğini hâlâ bilmiyoruz. O Mehmetçik 99 Gölcük depreminde hızla sahaya çıkmış, binlerce can kurtarmış, yaralıları tedavi etmiş, depremzedelere barınma ve gıda yardımı yapmıştı.

‘Kışlada kalın’ emrini kim nasıl vermişti? Ya da asker bölgeye neden geç intikal etmişti?

Bilmiyoruz…

Depremin yarattığı yıkımdan kurtulan binlerce canımız, enkaz altında yardım beklerken soğuktan ölmüştü. Madencilerin bölgeye neden geç götürüldüğü, bu gecikmenin sorumlusunun kim olduğu da hala sır!

Enkaz altında kalanlar interneti kullanarak sosyal medya üzerinden yardım istiyordu. İnternet bir süre sonra kesildi. Neden kesildiğini, sosyal medyanın neden daraltıldığını hâla bilmiyoruz.

Bir yıl geçti! Dönemin Ulaştırma Bakanı Adil Karaismailoğlu, Habertürk TV'de Mehmet Akif Ersoy'un programında soruları yanıtlarken, depremde Ulaştırma Bakanlığı'nın yönetimindeki internet iletişimine getirilen kısıtlamaları "gerekiyordu" diyerek savunmuştu.

Neden ‘gerektiğini’ bilmiyoruz!

İletişim alt yapısının alternatifsiz olduğu ve bu zaafiyetin ölümlere yol açtığını da can vererek öğrenmiş olduk! Peki geçen sürede ne yapıldı? Benzer bir deprem olduğunda GSM operatörlerinin mobil istasyonları, Ulaştırma Bakanlığı’nın alternatifleri iletişim sistemleri hazır mı? Bilmiyoruz…

Depremde kaç insanımızı kaybettik? Bilmiyoruz…

Kaç çocuğumuz sağ kurtulduğu halde kayboldu? Bilmiyoruz…

Büyük felaketten kurtulabilen aileler yakınlarını, çocuklarını arıyorlar. Enkazdan sağ çıkarılan ancak kaybolan çocuklar var. Bir yıl sonra muhalefet kayıp çocukların araştırılmasını TBMM’de gündeme getiriyor, AKP-MHP reddediyor! Neden?! Bilmiyoruz…

*

AFAD’dan Kızılay’a… Beceriksiz yöneticiler, yandaşların maaşa bağlandığı kurumlar olarak deprem anında çöktüler.

İmar afları ile kaçak yapıları, sağlıksız konutları ve çürümüş kentleşmeyi ‘affeden’ iktidar 6 Şubat depreminin altında kaldı.

Yuvaları, canlı gömüldükleri mezara dönen binlerce yurttaşımızın acısı yüreğimizde… ‘Önlenebilir miydi?’ sorusunun yanıtını bilim insanlarımız veriyor… Deprem önlenemezdi ancak yıkım ve ölüm bu felakette yaşanmayabilirdi…

‘Sesimi duyan var mı?’ çığlıklarını duyan olmamıştı.

Saraylılara soruyorum;

‘Çürük konutlarda yaşamak zorunda kalan ve henüz hayattayken kurtarılmayı bekleyen yurttaşlarımız için ne yapıyorsunuz?’

QOSHE - 6 Şubat'tan 1 yıl sonra hala soruyoruz! - Tuncay Mollaveisoğlu
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

6 Şubat'tan 1 yıl sonra hala soruyoruz!

14 1
06.02.2024

Babası Murat Gövce 10 yaşındaki kızı Eylül’e ulaştığında depremin yedinci günüydü. Enkaz altındaydı ama bir çizik bile yoktu güzel yüzünde. Elinde annesinin telefonu vardı. Ölmüştü!

O telefonla defalarca 112’yi aradığı tespit edildi. Deprem anında İstanbul’da olan babasına sesli mesaj ve fotoğraf atmıştı. Sesli mesajında “Baba bak galiba ben de öleceğim, deprem oldu, enkazdayız, annemin telefonunu buldum ama onlara ulaşamıyorum, buraya acil ambulans yollatır mısın?” diyordu.

Yardım için telefon açmaya çalışmış, numaralar çevirmiş ancak telefon çekmediği için şarjı bitinceye kadar tanıdık bir ses duymak için çabalamıştı.

Yaşadıkları ev, Eylül’e, 6 yaşındaki kardeşi Ece’ye ve annesine mezar olmuştu. Depremde yaralanarak değil donarak ya da susuz kalarak hayatını kaybettiği tahmin ediliyor. Tıpkı enkaz altında “Bizi kurtarın” diye feryat eden binlerce can gibi... Enkaz başında yakınlarının seslerini duyan ve ölümden beter cehennemi, çaresizliği yaşayanlar için hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı.

Deprem değil kötü, yoz yönetim, hırsızlık düzeni can almıştı. 6 Şubat’ın yıldönümünde, bunca kaybın, acının, gözyaşının ardından ne sorumluları görebildik ne de o büyük felaketten ders çıkarabildik.

Mesela........

© 12punto


Get it on Google Play