AKP iktidarının ilk yıllarıydı.

Başta İstanbul olmak üzere memleketin dört bir yanı ve devletin birikimleri, fabrikaları, bankaları Erdoğan’ın ‘satış ve pazarlama’ emri doğrultusunda uluslararası ‘yatırımlara’ açılmıştı.

İstanbul’un ortasına Dubai Şeyhi burgu kuleler dikecekti. İmparatorluklar kenti İstanbul’un kadim tarihi yokmuş gibi bu yapılar, ‘Boğaziçi'nin dünyadaki sembolü olacak’ diyerek besleme basında manşetlere taşınıyordu.

Dönemin Mimarlar Odası ve Şehir Plancıları odası başta olmak üzere memleketin yüz akı aydınları yağma düzenini yargıya taşıyor, yüksek yargı o dönemde kadrolaşmadan etkilenmediği için memleket yararına kararlar alınıyordu.

Ofer’e gizlice pazarlanan Galataport’tan, maden, kıyı, orman talanına kadar…

*

TBMM’de satış ve pazarlama için çıkarılmak istenen kanunlar da dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in vetosuna takılıyordu.

Erdoğan her ‘mega projenin’ her büyük pazarlamanın iptal edilişinde halka yargıyı şikâyet ediyordu. Ona göre yüksek yargı, yatırımların önünde en büyük engeldi!

*

AKP iktidarı güçlendikçe ‘yatırımların önündeki engelleri’ bir bir kaldırdı!

Teftiş ve denetim birimlerinin canına okudu. Ülkenin en seçkin bürokratları olarak seçilip yetiştirilen Mülkiye müfettişleri ve hesap uzmanları, vergi denetmenleri ile aynı çizgiye çekildi.

Sayıştay müfettişleri baskı altına alındı. Müfettişler tespit ettikleri yolsuzlukları raporlarında gizleyerek yazmak zorunda kaldılar… Bir süre sonra onu da yazamaz hale getirildiler!

Böylece iktidar kamu denetiminden ‘kurtulmanın’ rahatlığı ile satış pazarlama ve ihale süreçlerinde, hukuk ve yasa tanımaz oldu. Nasılsa ‘bu işi nasıl yaptın?’ diye soran yoktu!

Bunların çoğunu araştırıp açığa çıkarmış, kitaplar yazmış bir gazeteci olarak - son dönemin şehir hastaneleri başta olmak üzere - ansiklopedi yapacak sayıda örnek verebilirim.

*

AKP düzenli ‘operasyonlarla’ topluma ve kamu yararı için mücadele eden tüm kesimlere korku saldı.

İktidarın tek adamlık düzenine ve yolsuzluk ekonomisine yüksek sesle itiraz edenler, bir dönem Ergenekon, Balyoz gibi davalara vidalandılar. Daha sonra FETÖ ile mücadele sürecinde de iktidarı rahatsız edenler ‘FETÖ’cü olmakla’ suçlandı. Besleme medyanın itibar suikastları FETÖ ile mücadeleyi sulandırıp, bu mücadeleye zarar verdi.

*

AKP yaptıkları hiç bir işten, aldıkları tek bir karardan bile sorumlu olmayacağı bir düzen inşa ediyordu.

TBMM de bu ‘rahatlığın’ önündeki en büyük engeldi! Soru önergeleri, yüce divan, Anayasa Mahkemesi’ne taşınan bir çok yasadışılık, keyfi yönetimin önündeki taşlardı…

*

Referandumla rejimi değiştiren AKP, Saray iktidarını kurarak TBMM’yi devre dışı bıraktı.

Yeni rejimle anayasal kurumlar alt üst oldu. Siyaset devletin tüm kurumlarına, okul müdürlerinden yüksek yargıya kadar nüfuz etti.

Artık AKP’li olanın kredisi, ihalesi, işi, ataması ve hatta AKP’li olanın adaleti vardı!

*

Son günlerde, Anayasa Mahkemesi üzerinden başlatılan kriz elbette tesadüf değil…

Parti devleti, hiçbir aykırı ses çıkmayacak, en küçük bir denetim yapılmayacak şekilde yeniden inşa ediliyor.

Meclis denetiminin, Sayıştay’ın, müfettişlerin ve yargı denetiminin olmadığı, basının tam anlamı ile kontrol edilip, bağımsız kalan bir avuç medyanın da boğulduğu ‘fütursuzluk, çekinmezlik’ sistemi.

Anayasa Mahkemesi ortadan kaldırılamasa bile yetkileri kuşa çevrilecek.

Saray iktidarı, tüm sorunlarına rağmen laik, demokratik, sosyal hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’ni 200 yıl geriye götürecek adımları atıyor.

Ve bu zihniyet, neden olduğu yıkıma, hukuksuzluğa, çölleşmeye bakmadan, ‘yeni anayasa yapalım’ diyor!

QOSHE - Cehennemin taşları böyle döşendi - Tuncay Mollaveisoğlu
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Cehennemin taşları böyle döşendi

13 1
14.11.2023

AKP iktidarının ilk yıllarıydı.

Başta İstanbul olmak üzere memleketin dört bir yanı ve devletin birikimleri, fabrikaları, bankaları Erdoğan’ın ‘satış ve pazarlama’ emri doğrultusunda uluslararası ‘yatırımlara’ açılmıştı.

İstanbul’un ortasına Dubai Şeyhi burgu kuleler dikecekti. İmparatorluklar kenti İstanbul’un kadim tarihi yokmuş gibi bu yapılar, ‘Boğaziçi'nin dünyadaki sembolü olacak’ diyerek besleme basında manşetlere taşınıyordu.

Dönemin Mimarlar Odası ve Şehir Plancıları odası başta olmak üzere memleketin yüz akı aydınları yağma düzenini yargıya taşıyor, yüksek yargı o dönemde kadrolaşmadan etkilenmediği için memleket yararına kararlar alınıyordu.

Ofer’e gizlice pazarlanan Galataport’tan, maden, kıyı, orman talanına kadar…

TBMM’de satış ve pazarlama için çıkarılmak istenen kanunlar da dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in vetosuna takılıyordu.

Erdoğan her ‘mega projenin’ her büyük pazarlamanın iptal edilişinde halka yargıyı şikâyet ediyordu. Ona göre yüksek yargı, yatırımların önünde en büyük engeldi!

AKP iktidarı güçlendikçe ‘yatırımların önündeki engelleri’ bir bir kaldırdı!

Teftiş ve denetim birimlerinin canına okudu. Ülkenin en seçkin........

© 12punto


Get it on Google Play