Can Atalay artık milletvekili maaşı alamayacakmış… Koltuğa oturamadı ama maaşını da kesmişler, yasal olarak!

Can Atalay mücadelesi vekil seçtirip sadece onun özgürlüğü için verilen mücadelenin ne kadar altının boş olduğu gerçeği ile karşılaştık, çünkü Can Atalay işlediği suç diye gösterilen kararda tek değildi, bir bütündü. Hiç ayrım yapılmadan tüm gezi tutsaklarına özgürlük mücadelesi verilmesi gerekliydi… Can Atalay birey olarak öne çıkarılıp, sadece onun özgürlüğü ve vekilliği için yapılan mücadele yasalara uygun şekilde, yasaların üzerine göz göre göre basa basa, anayasa mahkemesini kaale almayan bir tutum ile vekilliği düştü, demektir ki hukuk maddeleri içinde yapılan mücadelede her zaman kaybetmeye mahkum, çünkü yasaları belirleyen ve nasıl yorum yapacağını anlatan bir siyasi irade var ve bu irade açık açık bir şey söylemesine gerek yok, zaten onun adına düşünenler o söylemi geliştirip, hakimlere nasıl karar vereceği önceden sınırları belirlenmiş oluyor. Ya ver koltuğunu, masanı, kariyeri koru ya da sürgün, erken emeklilik, pasif göreve olmazsa “Silivri çok soğuk” denildi…

Siyasi mücadeleler siyasi verilir, mahkeme önünde nöbet tutularak siyasi mücadele olmaz…

Bir zamanlar İstanbul şehir tiyatrosu önünde nöbetler tutulmuştu, dönemim belediye başkanlığı tutup bir spor öğretmenini oyuncuların başına denetmen olarak atadı. Sonuç ne oldu? İşinden olan oyuncular ve kocaman bir sessizlik… “Tiyatro iyileştirir” dediler, “özgürlük” dediler, “biz karar vereceğiz” dediler… En sonunda yeniden tiyatro sahnesinde oyun sergilemek ve oynamak için iktidarın değişimini beklediler…

Yaşananlardan ders çıkarmayanlar yaptıkları eylemi ilk defa kendilerinin yaptığını savunup, denenmiş ama sonuç alınmamış eylemlerden pozitif sonuç çıkmayacağı biline biline, insanları soğukta bile bile, yürüte yürüte bir şeyler yapılıyor gibi gözükülür…

Sonunda biri de aldığı siyasi kararı, hukuku yeniden yorumlatarak uygulatır…

Karar sonrası muhalefet önce bir bardakta fırtına çıkaracak şekilde protestolar ve zamanla sönümlenecek süreç… Vekiller maaş almaya devam edecek, ara ara kürsüye çıkıp kimsenin dinlemediği söylevi yapacak ve görevini yaptığı için maaşını hak etmiş olacak… Bu arada Can Atalay fotoğrafları odalarında seçilen ama onaylanmayan vekil diye sergilenecek… Halkın vekili halkı temsil edemiyor denilecek…

Seçilen halkın belediye başkanları da yerlerine kayyum atandı, onlara başkanlık yaptırılmadı. Halkın başkanı halk adına çalıştırılmadı, bir bölümü içeriye alındı, bir bölümü pasifize edildi… Halkın belediye başkanı halktan uzakta seyirci olarak kaldı, kayyumlar ise baklava parasını dahi bütçeden aldı!

Yerel seçimlere yaklaştığımız bu günlerde soru şu: seçimle kazanılan belediyelere kayyum atandı ve sonuç olarak hiçbir şey yapılamadı. Şimdi yerine kayyum atanan seçilmiş belediye başkanlarının bir bölümü ve aynı görüşe yakın adaylarda yeniden seçime giriyor ve onlarla birlikte birçok belediyede de seçimini kazanacak. Ortada değişen yasa, düzenleme olmadığına göre yeniden kayyum gerçeği ile yüzleşmek kaçınılmaz, bu durumda kayyum atamalarına karşı ne yapılacak? Önemli olan seçimi kazanmak değil, kazandığın alanı koruyabilmek diye bilirim…

Seçimlere muhalif partilerin güçlü olduğu yerde muhalif sol partiler ya da yapılar seçime giriyor, soru şu olmalı: sizin rekabet ettiğiniz parti muhalefet partisi mi?

İktidarın güçlü olduğu yerlerde neden güçlü adaylar ile seçim yarışına girilmez de, var olanı korumak, bu rant/gelir bana yeterli diyerek yandaş adaylar ile seçim yarışına girilir?

Faşistlerin ve dincilerin en güçlü olduğu yerlerde yapılan her seçim çalışması ileriki zamanlara gönderilen mesajdır, kazanma azminin göstergesidir… Sol kazanmak istemiyor, örgütlenmek istemiyor, var olan bana yeter diyerek sol çevre içinde kapalı bir yaşamda, bölünme yarışı içinde görünümü hakim…

Sol siyaset ancak faşistlerin ve dincilerin yoğun olduğu yerde çatışmayı göze alarak siyaset yapmaktan geçiyor… Kazanılmış mevzilerde konforlu siyaset yapmak ne siyasi yapılara ne de ülkeye bir yarar sağlamadığı ortada değil mi?

Neyse ki mecliste okunan karar ile tek vekilin maaşı düştü, ya diğerlerin maaşı düşseydi, ne olacaktı?

Popüler siyaset ile yol alanların, diğer sorunlar karşısında tarafsızlığı, hareketsizliği ortada olmasına rağmen, kendilerince yarattıkları gündem ile tüm duyarlı kamuoyunun arkalarında olmasını arzuluyorlar. Fakat buna benzer beklentiler kısa süreli yerine getirilmekte ve kısa sürede sönümlenmektedir, çünkü ülkede o kadar hızlı gündemler değişiyor ki, nerde başarı, nerde başarısızlık olduğunu takip etmek ve yorumlamak da o kadar güç oluyor… popüler siyaset sürekli yeni popülist siyaset ve konu arayışında olur ama kökü olmaz, kalıcı olmaz…

İsmail Cem Özkan

___________________

http://galatagazete.blogspot.com.tr/

QOSHE - Popülizmin sonu genelde hüsrandır… - İsmail Cem Özkan 
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Popülizmin sonu genelde hüsrandır…

7 0
01.02.2024

Can Atalay artık milletvekili maaşı alamayacakmış… Koltuğa oturamadı ama maaşını da kesmişler, yasal olarak!

Can Atalay mücadelesi vekil seçtirip sadece onun özgürlüğü için verilen mücadelenin ne kadar altının boş olduğu gerçeği ile karşılaştık, çünkü Can Atalay işlediği suç diye gösterilen kararda tek değildi, bir bütündü. Hiç ayrım yapılmadan tüm gezi tutsaklarına özgürlük mücadelesi verilmesi gerekliydi… Can Atalay birey olarak öne çıkarılıp, sadece onun özgürlüğü ve vekilliği için yapılan mücadele yasalara uygun şekilde, yasaların üzerine göz göre göre basa basa, anayasa mahkemesini kaale almayan bir tutum ile vekilliği düştü, demektir ki hukuk maddeleri içinde yapılan mücadelede her zaman kaybetmeye mahkum, çünkü yasaları belirleyen ve nasıl yorum yapacağını anlatan bir siyasi irade var ve bu irade açık açık bir şey söylemesine gerek yok, zaten onun adına düşünenler o söylemi geliştirip, hakimlere nasıl karar vereceği önceden sınırları belirlenmiş oluyor. Ya ver koltuğunu, masanı, kariyeri koru ya da sürgün, erken emeklilik, pasif göreve olmazsa “Silivri çok soğuk” denildi…

Siyasi mücadeleler siyasi verilir, mahkeme önünde nöbet tutularak siyasi mücadele olmaz…

Bir zamanlar İstanbul şehir tiyatrosu önünde nöbetler tutulmuştu, dönemim belediye başkanlığı tutup bir spor öğretmenini oyuncuların başına denetmen olarak atadı. Sonuç ne oldu? İşinden olan oyuncular ve kocaman bir sessizlik… “Tiyatro iyileştirir” dediler, “özgürlük” dediler, “biz karar vereceğiz” dediler… En sonunda yeniden tiyatro sahnesinde oyun sergilemek ve oynamak için iktidarın değişimini........

© Açık Gazete


Get it on Google Play