Zamanı ve coğrafyası olmayan bir yerde yaşanmıştı duygular, her zaman ve değişik coğrafyalarda da yaşanacaktı aşağıda yazılanlar… Çünkü her toprak kan ile sulandı bu dünyada, sulanmaya da devam ediyor. Henüz kan kurmadan yeni kanlar dökülür oldu, toprak öldü, insanlık öldü!

Savaştan çıkan biri nasıl algılar hayatı?

Sessizce kulak kabarttım, oradan gelen sesleri dinledim.

Hepimiz savaştan çıkmıştık, yorgunduk. Bir bölümümüz yaralı, bir bölümümüz aramızda değildi…

Savaş sonrası yaşanan duygular anlatılamaz, çünkü hiçbir şey hissetmiyor insan, ne düşündüğü ne yaşadığı belli değil. Düşman olarak gördüklerin ile savaş bitmiş, artık bir arada yaşamak zorundaydık, barış ötekileştirilenlerin birliği olmuştu ve hiç düşünülmemişti bir arada yaşamak…

Yaşamak…

Sözde yaşıyorduk, nefes alıp veriyor, sonra etrafa bakıyorduk… Daha düne kadar barikat vardı, düşman saldırısına karşı elde silah nöbet tutuyorduk…

Nöbet yoktu şimdi, ne yapacaktık?

Savaş bitmişti ve hepimiz yaşadığımız için şükrediyorduk, belki de sessizce başımıza ne gelecek diye belirsizliğin altında eziliyorduk… Ayrılanlar aramızdan, yok olanlar, gerçek isimleri neydi? Barikatta birlikte nöbet tuttuğumuz insanların gerçek isimleri yoktu, hepsinin kod ismi vardı, uydurulmuş isimler… Nasıl da benimsemiştik kod isimleri, nasılda gerçek kabul etmiştik…

Kod isimlerine şimdi gerek yoktu, sonunda barış gelmişti…

Savaş bitmişti, biten savaşa barış diyorlardı… İsimsiz zamanlar başlamıştı, hepimiz her şeyi yeniden öğrenecektik, en zorunda bir arada yaşamayı… Bir arada yaşamak demek barış demek olduğunu o gün ilk defa idrak ettik… Bir arada yaşamak, ötekileştirmenin kalktığı bir zaman! Barış bu dedik ama hayatımızda değişen pek bir şey yoktu, savaş bitmiş olmasına rağmen biz hala ötekiydik!

Öteki olmak, tarihin başlangıcından bugüne suçlu olarak adlandırıldı…

Öteki olmaktan vazgeçilmemişti, üzerimize yapışmıştı öteki kimlik…

Öteki, yani gizli düşman!

Düşmanlık varsa, nasıl olur barış?

Düşman ya da öteki olan yerde olur mu barış?

Kısaca bize dediler “barış geldi”, aslında namlular susmuştu, bizi barikattan çıkarmışlar, sonra çaresiz olarak kendimiz ile baş başa kalmıştık. Başımızda ne komutan ne de yönlendiren vardı, hani derler ya sudan çıkmış balık gibiydik, suyun içinde balık gibi nefes almaya çalışıyorduk. Bir başınaydık, yalnızdık, ellerde sanki sergileniyor gibiydik.

Kurşun gelmiyordu ama kelimeler uçuyordu havada, daha yaralayıcı, daha can acıtıcıydı.

Belki savaş barış geldiği an yeniden başlamıştı…

Barikat yoldaşlığı bitti ve “ötekiler öte tarafa” dendi…

Yaralarımızı sarmışlardı ama toprağa vermekten de çekinmiyorlardı. Peki, neden yaralarımızın iyileşmesini istediler?

“yaralı güvercinleri” iyileştirip öyle mi vuracaklardı?

Ötelenmişlerin bir arada yaşamı başlamıştı…

Öteki ötekinin kurdu mu oluyordu?…

Ötekiler arasında oluşan güvensizlik bir anlamda çınar ağacının gövdesinde mantarların çoğalmasına yol açıyordu. Hepimiz biliyoruz ki mantarlar çınları bile yok edecek güce sahiptir ve sadece zamana ihtiyacı vardır…

Ötelenmiş, düşmanlaştırılmış, hedefe konmuş artık ne dersek diyelim coğrafyada yaşayanların önünde fazla bir seçenek yoktu. Ya olduğu yerde devletin baskısı altında ezilecek, bir gün bir gece yarısı ya da sabahın erken saatinde gelip alacaklar ve bir devlet deresinin içinde nefessiz yatacak ya da işbirlikçi olup en yakının nefesi karşılığında nefes alıp verecek… İkinci seçenek ise kendi kimliğini kaybedeceği büyük şehirlere, ülkelere göç edip, kendisini gizlemek. Kimliği değiştirdi, takma isimler yoktu ama taşındığı yere nüfusunu aldırarak memleketin ismi de yoktu kimliklerinde… Yoktu ata toprağı, yoktu geçmişi, öteki olmaktan kaynaklanan ötekileştirmekten kurtulmak için çoğunluğun içinde çoğunluğa benzeyerek yok oluyordu…

Sessiz kalana daha fazla üzerine gitmediler, sessizce kulağa fısıldanan yasalarda yoktu ama hayatın içinde vardı “ya kimliğini kabul et, ya da yok ol” denmişti…

Yok oluyorduk birer birer ve barış ancak ötekilerin dili, kültürünün yok olması ile geleceğini söylediler…

Cephe savaşı bitmişti ama sath savaşı bizim üzerimizden devam ediyordu…

İsmail Cem Özkan

QOSHE - Savaş bitti dediler, biten bizlermişiz! - İsmail Cem Özkan 
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Savaş bitti dediler, biten bizlermişiz!

6 8
31.01.2024

Zamanı ve coğrafyası olmayan bir yerde yaşanmıştı duygular, her zaman ve değişik coğrafyalarda da yaşanacaktı aşağıda yazılanlar… Çünkü her toprak kan ile sulandı bu dünyada, sulanmaya da devam ediyor. Henüz kan kurmadan yeni kanlar dökülür oldu, toprak öldü, insanlık öldü!

Savaştan çıkan biri nasıl algılar hayatı?

Sessizce kulak kabarttım, oradan gelen sesleri dinledim.

Hepimiz savaştan çıkmıştık, yorgunduk. Bir bölümümüz yaralı, bir bölümümüz aramızda değildi…

Savaş sonrası yaşanan duygular anlatılamaz, çünkü hiçbir şey hissetmiyor insan, ne düşündüğü ne yaşadığı belli değil. Düşman olarak gördüklerin ile savaş bitmiş, artık bir arada yaşamak zorundaydık, barış ötekileştirilenlerin birliği olmuştu ve hiç düşünülmemişti bir arada yaşamak…

Yaşamak…

Sözde yaşıyorduk, nefes alıp veriyor, sonra etrafa bakıyorduk… Daha düne kadar barikat vardı, düşman saldırısına karşı elde silah nöbet tutuyorduk…

Nöbet yoktu şimdi, ne yapacaktık?

Savaş bitmişti ve hepimiz yaşadığımız için şükrediyorduk, belki de sessizce başımıza ne gelecek diye belirsizliğin altında eziliyorduk… Ayrılanlar aramızdan, yok olanlar, gerçek isimleri neydi? Barikatta birlikte nöbet tuttuğumuz insanların gerçek isimleri yoktu, hepsinin kod ismi vardı, uydurulmuş isimler… Nasıl da benimsemiştik kod isimleri, nasılda gerçek kabul etmiştik…

Kod isimlerine şimdi gerek yoktu, sonunda barış........

© Açık Gazete


Get it on Google Play