Kuran’ın ilk suresi olan Alak Suresi’nde insana yöneltilen ilk eleştirinin ‘’İş, sanıldığı gibi değil! İnsan gerçekten azar: Kendisini her türlü ihtiyacın üstünde görmüştür.’’ Olması da durumun ne kadar ciddi olduğunu kavramamız için yeterlidir. Oluşturulan geleneksel din zihniyetinde Zekât için Kuran dışı olarak 40 da 1 oran belirlenmiş, infak konusu ise gönüllülük esasına bağlı olarak unutulup gitmiştir. Tüm bu durumlar insanı mal ve mülk sevdasına sürüklemiş, Kuran’ı da okuyup ders çıkarmayan insanlar bu durumun ciddiyetini önemsememiştir. İnsanoğlu genellikle cimriliği seçmiş bir varlıktır. Elindeki varlıkların yegâne sahibinin kendisi olduğunu düşünür. İsra Suresi 100. Ayette de ‘’De ki “Rabbimin ikram edeceği hazineler elinizde olsa tükenir korkusuyla kimseye vermezsiniz.” Bu insanlar çok cimridir.’’ Açıklanır.

Düzenin çarklarının bu şekilde dönmesi ancak mülk ve servet sahiplerinin işine yarayacak, fakirlerin durumunda bir değişiklik olmayacaktır. İnfak ve paylaşma bilinci Müslüman olmanın en önemli vasıflarından biridir. İmkânı olan Müslümanlar ayetlerde de belirtildiği gibi ihtiyaçlarından arta kalanı diğer insanlarla paylaşmalıdır. Servet ve mülk sahipleri Yüce Allah’ın kendisine lütfettiği malını başkalarıyla cömertçe paylaşmalıdırlar. Bu şekilde kardeşlik, arkadaşlık, yardımlaşma, dayanışma ve birlik olma olgusu oluşacak ve Kuran’ın da en önemli emirlerinden birine uyulduğu için Yüce Allah tarafından paylaşım yapan halk ödüllendirilecektir. İhtiyaç sahibi olana ‘’ Allah versin’’ demek bir kâfir geleneğidir. ‘’Onlara, “Allah’ın size lütfettiği rızıklardan dağıtın!” dendiğinde, nankörlüğe sapanlar, iman edenlere şöyle derler: “Allah’ın, dilediği takdirde yedirip doyuracağı kişiyi biz mi doyuracağız? Siz açık bir sapıklık içindesiniz, hepsi bu.”

Serveti biriktirip ‘’kenz’’ etmenin servet sahipleri de dahil kimseye faydası olmayacak, aksine bir lanetin kapısını açacaktır. İnsanlık tarihinde tüm egemen ve üst sınıflar maalesef mal ve mülklerini, insanları kandırıp dini ve milli duygularını istismar edip çoğaltmışlardır. Burada topluma da bir eleştiri yapmalıyız. Okuma ve araştırma duygusu çok zayıf olan toplumlar özellikle din gibi hassas alanlarda kötü niyetli insanlara çabuk kanabilmektedir. Ancak cahillik bir durumu hafifletici bir sebep değildir. İnsana verilen akıl kullanılmak içindir. Tevbe Suresi 34. Ayette ‘’Ey iman sahipleri! Şu bir gerçek ki, hahamlardan ve rahiplerden birçoğu halkın mallarını uydurma yollarla tıka basa yerler ve Allah’ın yolundan geri çevirirler. Altını ve gümüşü depolayıp da onları Allah yolunda harcamayanlara korkunç bir azap muştula!’’

Vahyedildiği gibi bu düzen binlerce yıldır devam etmektedir. Bu din üzerinden insanları kandırma düzeni sadece İslam ülkelerinde değil diğer İbrani dinlere inanan halklarda da vardır. Nitekim ayette ismi geçen Haham; Yahudilerin din adamlarına verilen isimdir. Rahip ise Hristiyan din adamlarına verilen isimdir. Halbuki anlamları ne kadar değiştirilmiş kaydırılmış sözlerle dolu olsa da Tevrat Zebur ve İncil de de infak ile ilgili net ve sert emirler vardır. Zaten Yüce Allah ‘ın yasası değişmemiştir. Bütün Semavi kutsal kitapların temel öğretileri aynıdır.

Mezmurlar (Zebur) da Hz. Süleyman bir duasında; ‘’Ey Tanrı, adaletini krala, doğruluğunu kral oğluna armağan et. Senin halkını doğrulukla, Mazlum kullarını adilce yargılasın! Dağlar, tepeler, halka adilce gönenç getirsin! Mazlumlara hakkını versin, Yoksulların çocuklarını kurtarsın, Zalimleriyse ezsin! Güneş ve ay durdukça, Kral kuşaklar boyunca yaşasın; Yeni biçilmiş çayıra düşen yağmur gibi, Toprağı sulayan bereketli yağmurlar gibi olsun! Onun günlerinde doğruluk serpilip gelişsin, Ay ışıdığı sürece esenlik artsın! Egemenlik sürsün denizden denize, Fırat’tan yeryüzünün ucuna dek! Çöl kabileleri diz çöksün önünde, Düşmanları toz yalasın. Tarşiş’in ve kıyı ülkelerinin kralları Ona haraç getirsin, Saba ve Seva kralları armağanlar sunsun! Bütün krallar önünde yere kapansın, Bütün uluslar ona kulluk etsin! Çünkü yardım isteyen yoksulu, Dayanağı olmayan düşkünü o kurtarır. Yoksula, düşküne acır, Düşkünlerin canını kurtarır. Baskıdan, zorbalıktan özgür kılar onları, Çünkü onun gözünde onların kanı değerlidir.’’

Eyüp 29/12-17 (Tevrat) de Hz. Eyüp bir duasında ‘’Soyluların sesi kesilir, dilleri damaklarına yapışırdı. Beni duyan kutlar, beni gören överdi; Çünkü yardım isteyen yoksulu, desteği olmayan öksüzü kurtarırdım. Ölmekte olanın hayır duasını alır, dul kadının yüreğini sevinçten coştururdum. Doğruluğu giysi gibi giyindim, Adalet kaftanım ve sarığımdı sanki. Körlere göz, topallara ayaktım. Yoksullara babalık eder, Garibin davasını üstlenirdim. Haksızın çenesini kırar, avını dişlerinin arasından kapardım.’’ Demiştir. Yine Eyüp Peygamber bir duasında da Eyüp 31/ 24-28 (Tevrat) “Eğer umudumu altına bağladımsa, saf altına, ‘Güvencim sensin’ dedimse, servetim çok, varlığımı bileğimle kazandım diye sevindimse, ışıldayan güneşe, parıldayarak hareket eden aya bakıp da, içimden ayartıldımsa, elim onlara taptığımı gösteren bir öpücük yolladıysa, Bu da yargılanacak bir suç olurdu, çünkü yücelerdeki Tanrı’yı yadsımış olurdum.’’ Demiştir.

Tesniye (Tevrat) 15/7-8 ‘’Rabbin sana vermekte olduğu kendi memleketinde, kardeşlerinden biri, fakir bir adam, senin yanında, kapılarının birinde olursa, yüreğini katılaştırmayacaksın ve fakir kardeşine elini kapamayacaksın; fakat ona mutlaka elini açacaksın, ve muhtaç olduğu şeyde mutlaka ihtiyacına yetecek kadar ona ödünç vereceksin’’

Çıkış (Tevrat) 22/25 “Halkıma, aranızda yaşayan bir yoksula ödünç para verirseniz, ona tefeci gibi davranmayacaksınız. Üzerine faiz eklemeyeceksiniz.

Meseller (Tevrat) 22/22-23 Fakiri, fakir olduğu için soyma ve düşkünü kapıda ezme; Çünkü onların davasını RAB edecektir, Ve onları soyanların canlarını soyacaktır.

İşaya/Yeşaya (Tevrat) 58/10 Açlar uğruna kendinizi feda eder, Yoksulların gereksinimini karşılarsanız, Işığınız karanlıkta parlayacak, Karanlığınız öğlen gibi ışıyacak.

Matta 35-40 (İncil) “O zaman Kral, sağındaki kişilere, ‘‘Dünya kurulduğundan beri sizin için hazırlanmış olan egemenliği miras alın! Çünkü acıkmıştım, bana yiyecek verdiniz; susamıştım, bana içecek verdiniz; yabancıydım, beni içeri aldınız. Çıplaktım, beni giydirdiniz; hastaydım, benimle ilgilendiniz; zindandaydım, yanıma geldiniz. “O vakit doğru kişiler O’na şu karşılığı verecek: ‘Ya Rab, seni ne zaman aç görüp doyurduk, susuz görüp su verdik? Ne zaman seni yabancı görüp içeri aldık, ya da çıplak görüp giydirdik? Seni ne zaman hasta ya da zindanda görüp yanına geldik? “Kral da onları şöyle yanıtlayacak: ‘Size doğrusunu söyleyeyim, bu en basit kardeşlerimden biri için yaptığınızı, benim için yapmış oldunuz.’’

Matta 5/ 39-44 (İncil) ‘’Ama ben size diyorum ki, kötüye karşı direnmeyin. Sağ yanağınıza bir tokat atana öbür yanağınızı da çevirin. Size karşı davacı olup elbiseni almak isteyene elbiseni de verin. Sizi bin adım yol yürümeye zorlayanla iki bin adım yürüyün. Sizden bir şey dileyene verin, sizden ödünç isteyeni geri çevirmeyin.”

Luka 12 (İncil)’’ Kalabalığın içinden biri İsa’ya, “Öğretmenim, kardeşime söyle de mirası benimle paylaşsın” dedi. İsa ona şöyle dedi: “Ey adam! Kim beni üzerinizde yargıç ya da hakem yaptı?” Sonra onlara, “Dikkatli olun!” dedi. “Her türlü açgözlülükten sakının. Çünkü insanın yaşamı, malının çokluğuna bağlı değildir. ”İsa onlara şu benzetmeyi anlattı: “Zengin bir adamın toprakları bol ürün verdi. Adam kendi kendine, ‘Ne yapacağım? Ürünlerimi koyacak yerim yok’ diye düşündü. Sonra, ‘Şöyle yapacağım’ dedi. ‘Ambarlarımı yıkıp daha büyüklerini yapacağım, bütün tahıllarımı ve mallarımı oraya yığacağım. Kendime, ey canım, yıllarca yetecek kadar bol malın var. Rahatına bak, ye, iç, yaşamın tadını çıkar diyeceğim. “Ama Tanrı ona, ‘Ey akılsız!’ dedi. ‘Bu gece canın senden istenecek. Biriktirdiğin bu şeyler kime kalacak? “Kendisi için servet biriktiren, ama Tanrı katında zengin olmayan kişinin sonu böyle olur.” İsa öğrencilerine şöyle dedi: “Bu nedenle size şunu söylüyorum: ‘Ne yiyeceğiz?’ diye canınız için, ‘Ne giyeceğiz?’ diye bedeniniz için kaygılanmayın. Can yiyecekten, beden de giyecekten daha önemlidir. Kargalara bakın! Ne eker, ne biçerler; ne kilerleri, ne ambarları vardır. Tanrı yine de onları doyurur. Siz kuşlardan çok daha değerlisiniz! Hangi biriniz kaygılanmakla ömrünü bir anlık uzatabilir? Bu küçücük işe bile gücünüz yetmediğine göre, öbür konularda neden kaygılanıyorsunuz? “Zambakların nasıl büyüdüğüne bakın! Ne çalışırlar, ne de iplik eğirirler. Ama size şunu söyleyeyim, bütün görkemine karşın Süleyman bile bunlardan biri gibi giyinmiş değildi. Ey kıt imanlılar, bugün var olup yarın ocağa atılacak olan kır otunu böyle giydiren Tanrı’nın sizi de giydireceği çok daha kesindir. ‘Ne yiyeceğiz, ne içeceğiz?’ diye düşünüp tasalanmayın. Dünya ulusları hep bu şeylerin peşinden giderler. Oysa, bunlara gereksinmeniz olduğu bilinir. Siz O’nun egemenliğinin ardından gidin, o zaman size bunlar da verilecektir. “Korkma, ey küçük sürü! Çünkü egemenliği size vermek uygun görüldü. Mallarınızı satın, sadaka olarak verin. Kendinize eskimeyen keseler, göklerde tükenmeyen bir hazine edinin. Orada ne hırsız ona yaklaşır, ne de güve onu yer. Hazineniz neredeyse, yüreğiniz de orada olacaktır.”

Görüldüğü gibi anlatılan ya da anlatılmayan tüm peygamberler insanlar arasındaki zenginleşme yarışını eleştirmek ve bu uğurda yoksulluk çeken insanları savunmak için çabalayıp didinmişlerdir. Zekât, infak ve sadaka insanların üzerine farz olan ancak insanların umrunda olmayan kavramlar olmuş, Hemen hemen tüm ümmetler bu sınavı bir şekilde kaybetmiştir. Para insanların Tanrısı olma durumuna gelmiş deyim yerindeyse insanların çoğu paraya tapmışlardır. Servet biriktirme hırsı; ahlak ve etiği yok etmiş bu uğurda Kutsal Kitaplarla yapılan onca uyarılara önem verilmemiştir.

İktisadi bir kısa analiz yaparsak; Tüm bu servet biriktirme yarışı ve insanlar arası gelir dağılımı uçurumunu hazırlayan ekonomik sistemlerden biri de liberal sistemdir. Liberal sistem de birey bazlı serbest piyasa ekonomisi, arz ve talep prensiplerine dayanır. Serbest piyasa da devlet müdahalesi en aza indirilir. Ekonomik faaliyetlerde rekabet ortamı oluşturulmak amaçlanır. Bu sistemde devletin amacı kapital girişimciler yaratılmasına izin vermektir. Özel mülkiyet hakkı da verilen bireysel ya da kitlesel oluşturulan işletmelere her türlü vergi kolaylığı sağlanır, teşvikler verilir, özel mülkiyetlerini genişletmeleri sağlanır. Her türlü serbestiyetin sağlandığı daha çok kâr elde etme savaşı piyasadaki işletmeleri canavarlaştırır. Örneğin; fiyat kontrolleri gibi hükümet müdahaleleri olmadan, ilaç üreticileri yüksek talep gören bir ilacın fiyatını yükseltebilir. Yine İnsanların çok kullandığı bir malı, o malı satan işletmelerce ortak şekilde malın fiyatının yükseltilerek insanların bu zorunluluklarından fayda etmeleri de örnektir. Yine yapılacak birçok spekülasyonlar da piyasa da durgunluklara ya da adil olmayan rekabete yol açar. Birileri kazanırken diğerleri kaybeder. Birileri malı mülkü ve serveti istiflerken diğer büyük çoğunluk ise buna boyun eğmek zorunda kalır. Tekelleşmeler ve oligarklar önüne çıkanı yiyen bir canavar gibi tüm pastayı alır. Ekonomide teoride istenen amaç; Mallarda sayıca çok olanın fiyatlarının düşüp, az olanın fiyatlarının yüksek olmasıdır. Bu şekilde görünmez bir el varmış gibi piyasa kendi kendini düzenleyecektir. Ancak pratikte ahlak ve etik unsuru teorideki gibi işlemeyebilir. Satıcılar zaten bir devlet kontrolü olmadığı için bir olup yüksek bir fiyat politikası uygulayabilir. 1 değerle üretilen bir mal 5 değere 10 hatta yüzlerce değere satılabilir. Burada giderek zenginleşen toplumun bir kısmı ellerinde sahip oldukları mal ve mülklerden çok fazla bulundurarak mal ve mülklerden gelir kazandırmaya devam eder. Adil dağıtılmayan gelirin çoğunu ele alan burjuva sınıfı, fakir olan sayıca büyük sınıfı ele geçirir. Buda ekonomik adalet sistemini zayıflatır. Güçlü sürekli gücüne güç katar, güçsüz ise daha güçsüzleşir. Bu bir kısır döngüye girer. Bir malın üretiminde emek harcayan işçi ve asgari ücretli sınıf emeklerinin çok azının karşılığını alırlar.

Yine devletin aldığı vergilerde ve verdiği teşviklerdeki adaletsizlikler, gücü elinde tutanların adil olmamaları da aradaki gelir uçurumunu arttırır. Vicdan ve ahlak mekanizmasını devreye sokmak bir toplumdaki tüm bireylerin bilinçlenmesiyle oluşacak bir durumdur.

Bu sebeplerle halk arasında oluşan sınıf savaşlarının en önemli sebebi bahsettiğimiz gibi mal ve mülktür. Serbest piyasa sistemindeki amaç güçlü olanın fakir olanı yiyip yoluna devam etmesidir. Ancak bu sistem vahşi doğa sistemidir. Doğada güçlü olan güçsüz olanı yer, bazı hayvanların verdiği zararı bazı hayvanlar dengeler. Bu doğanın kanunudur. Ancak piyasa doğa değildir. İnsanoğlu da hayvan değildir. Hayvan gibi akılsız da değildir. Vahşi doğanın kanunları insanoğlunu yaşamına uyarlanmamalıdır. Güçlü olanın lehine olan sistemle güçsüzlerin yok edilmesi Yüce Allah’ın bize gösterdiği ve emrettiği sistemde yer almaz. Bu şekilde devam eden toplumlar lanetlenir. İsra Suresi 16. Ayette de bu durum anlatılır. ‘’Biz bir ülkeyi/medeniyeti mahvetmek istediğimizde, onun servet ve nimetle şımarmış elebaşlarına emirler yöneltiriz/onları yöneticiler yaparız da onlar, orada bozuk gidişler sergilerler. Böylece o ülke/medeniyet aleyhine hüküm hak olur; biz de onun altını üstüne getiririz.’’

QOSHE - Servet Dağılımı – Mülkiyet ve İslam (2) - H.anıl Aslan
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Servet Dağılımı – Mülkiyet ve İslam (2)

25 0
21.03.2024

Kuran’ın ilk suresi olan Alak Suresi’nde insana yöneltilen ilk eleştirinin ‘’İş, sanıldığı gibi değil! İnsan gerçekten azar: Kendisini her türlü ihtiyacın üstünde görmüştür.’’ Olması da durumun ne kadar ciddi olduğunu kavramamız için yeterlidir. Oluşturulan geleneksel din zihniyetinde Zekât için Kuran dışı olarak 40 da 1 oran belirlenmiş, infak konusu ise gönüllülük esasına bağlı olarak unutulup gitmiştir. Tüm bu durumlar insanı mal ve mülk sevdasına sürüklemiş, Kuran’ı da okuyup ders çıkarmayan insanlar bu durumun ciddiyetini önemsememiştir. İnsanoğlu genellikle cimriliği seçmiş bir varlıktır. Elindeki varlıkların yegâne sahibinin kendisi olduğunu düşünür. İsra Suresi 100. Ayette de ‘’De ki “Rabbimin ikram edeceği hazineler elinizde olsa tükenir korkusuyla kimseye vermezsiniz.” Bu insanlar çok cimridir.’’ Açıklanır.

Düzenin çarklarının bu şekilde dönmesi ancak mülk ve servet sahiplerinin işine yarayacak, fakirlerin durumunda bir değişiklik olmayacaktır. İnfak ve paylaşma bilinci Müslüman olmanın en önemli vasıflarından biridir. İmkânı olan Müslümanlar ayetlerde de belirtildiği gibi ihtiyaçlarından arta kalanı diğer insanlarla paylaşmalıdır. Servet ve mülk sahipleri Yüce Allah’ın kendisine lütfettiği malını başkalarıyla cömertçe paylaşmalıdırlar. Bu şekilde kardeşlik, arkadaşlık, yardımlaşma, dayanışma ve birlik olma olgusu oluşacak ve Kuran’ın da en önemli emirlerinden birine uyulduğu için Yüce Allah tarafından paylaşım yapan halk ödüllendirilecektir. İhtiyaç sahibi olana ‘’ Allah versin’’ demek bir kâfir geleneğidir. ‘’Onlara, “Allah’ın size lütfettiği rızıklardan dağıtın!” dendiğinde, nankörlüğe sapanlar, iman edenlere şöyle derler: “Allah’ın, dilediği takdirde yedirip doyuracağı kişiyi biz mi doyuracağız? Siz açık bir sapıklık içindesiniz, hepsi bu.”

Serveti biriktirip ‘’kenz’’ etmenin servet sahipleri de dahil kimseye faydası olmayacak, aksine bir lanetin kapısını açacaktır. İnsanlık tarihinde tüm egemen ve üst sınıflar maalesef mal ve mülklerini, insanları kandırıp dini ve milli duygularını istismar edip çoğaltmışlardır. Burada topluma da bir eleştiri yapmalıyız. Okuma ve araştırma duygusu çok zayıf olan toplumlar özellikle din gibi hassas alanlarda kötü niyetli insanlara çabuk kanabilmektedir. Ancak cahillik bir durumu hafifletici bir sebep değildir. İnsana verilen akıl kullanılmak içindir. Tevbe Suresi 34. Ayette ‘’Ey iman sahipleri! Şu bir gerçek ki, hahamlardan ve rahiplerden birçoğu halkın mallarını uydurma yollarla tıka basa yerler ve Allah’ın yolundan geri çevirirler. Altını ve gümüşü depolayıp da onları Allah yolunda harcamayanlara korkunç bir azap muştula!’’

Vahyedildiği gibi bu düzen binlerce yıldır devam etmektedir. Bu din üzerinden insanları kandırma düzeni sadece İslam ülkelerinde değil diğer İbrani dinlere inanan halklarda da vardır. Nitekim ayette ismi geçen Haham; Yahudilerin din adamlarına verilen isimdir. Rahip ise Hristiyan din adamlarına verilen isimdir. Halbuki anlamları ne kadar değiştirilmiş kaydırılmış sözlerle dolu olsa da Tevrat Zebur ve İncil de de infak ile ilgili net ve sert emirler vardır. Zaten Yüce Allah ‘ın yasası değişmemiştir. Bütün Semavi kutsal kitapların temel öğretileri aynıdır.

Mezmurlar (Zebur) da Hz. Süleyman bir duasında; ‘’Ey Tanrı, adaletini krala, doğruluğunu kral oğluna armağan et. Senin halkını doğrulukla, Mazlum kullarını adilce yargılasın! Dağlar, tepeler, halka adilce gönenç getirsin! Mazlumlara hakkını versin, Yoksulların çocuklarını kurtarsın, Zalimleriyse ezsin! Güneş ve ay durdukça, Kral kuşaklar boyunca yaşasın; Yeni biçilmiş çayıra düşen yağmur gibi, Toprağı sulayan bereketli yağmurlar gibi olsun! Onun günlerinde doğruluk serpilip gelişsin, Ay ışıdığı sürece esenlik artsın! Egemenlik sürsün denizden denize, Fırat’tan yeryüzünün ucuna dek! Çöl kabileleri diz çöksün önünde, Düşmanları toz yalasın. Tarşiş’in ve kıyı ülkelerinin kralları Ona haraç getirsin, Saba ve Seva kralları armağanlar sunsun! Bütün krallar önünde yere kapansın, Bütün uluslar ona kulluk etsin! Çünkü yardım isteyen yoksulu, Dayanağı olmayan düşkünü o kurtarır. Yoksula, düşküne acır, Düşkünlerin canını kurtarır. Baskıdan, zorbalıktan özgür kılar onları, Çünkü onun gözünde onların kanı değerlidir.’’

Eyüp 29/12-17 (Tevrat) de Hz. Eyüp bir duasında ‘’Soyluların sesi kesilir, dilleri damaklarına yapışırdı. Beni duyan kutlar, beni gören överdi; Çünkü yardım isteyen yoksulu, desteği olmayan öksüzü kurtarırdım. Ölmekte olanın hayır........

© Adil Medya


Get it on Google Play