Sömürge ve özgürleşme üzerine ciddi kafa yoran geçen yüzyılın en önemli düşünürlerinden Frantz Fanon, Lösemi nedeniyle 36 yaşındaki ölümünden hemen önce yayınladığı Yeryüzünün Lanetlileri’nde, sömürgeden kurtuluşun her zaman şiddet içeren bir olgu olduğunu vurgular. Zira kitleleri denetim altına almak, onların kültürel, sosyal ve insani varlıklarını yağmalamak için yoğun bir şiddet uygulamanın dışında bir sömürge yönetimi kurmak mümkün değildir. Bu nedenle sömürge yönetiminin dayattığı şiddet, ancak sömürge tebaasının zihin dünyasında belirginleşmiş mutlak şiddetle tasfiye edilir. Zira sömürgeciler yolları üzerinde karşılarına çıkan bütün engelleri parçalamaya daha en baştan kararlı değilse, böyle bir programla, ne kadar ilkel olursa olsun hiçbir toplumu altüst edemeyeceğini belirterek sömürgecilikle şiddet arasındaki bağı oldukça etkili bir şekilde kurar.

Filistin, iskâncı/yerleşimci sömürgeciliğin Apartehid rejimiyle sentezlendiği bir coğrafyadır. Sömürgelerde kapitalist ülkelerdekine benzer bir takım zihin bulandıran aracılar olmadığı için sömürgeleştirilen birey, işgalcinin kurduğu düzenin doğrudan şiddetine maruz kalır. Tahakkümü gizleyecek ve baskıyı hafifletecek aracılar yoktur. Kimse Filistinlilere uslu durduğu, şiddete bulaşmadığı için ödül vermez. İşgal yönetimi, sisteme entegre olsunlar diye Filistinlilere şefkatli davranmaz ya da uslu duran, başkaldırmayan, kurallara uyan herhangi bir Filistinliyi yılın vatandaşı falan seçmez.

Şiddeti sadece hastanelerin ve yerleşim yerlerinin bombalanması, katliam ya da soykırım olarak düşünmemek gerekir. Şiddet, bazen yerli halkın yeni kurulan yerleşim birimleri nedeniyle sürekli yerinden edilmesi, kontrol noktalarında taciz edilmesi, kimi zaman yeraltı ve yerüstü zenginliklerin kimi zaman da kültürel, sosyal ve ekonomik varlıklarının yağmalanması, mezarlık ve ibadethanelerin yıkılması şeklinde tezahür eder.

Fanon’un eserinde geçen yerlilerin yerine (kitabında Cezayirlilerden bahseder) Filistinliler arasında o kadar büyük benzerlikler var ki şayet Filistin’de olan bitene vakıfsanız ve İsrail’in Filistinliler üzerindeki politikalarına aşina iseniz Cezayir’i değil sanki Filistin’i anlatıyormuş zannedebilirsiniz. Bir Fransız’ın öldürülmesinin intikamı için yüzlerce Cezayirlinin öldürülmesi, Fransızların böcek öldürülürken en küçük bir merhamet alameti göstermemeleri, Cezayirlileri öldürdüğü için tek bir Fransız’ın bile mahkeme karşısına çıkarılmaması gibi hususlar, aslında Cezayir’le Filistin, Fransa ile İsrail arasındaki benzerliği göstermektedir.

İsrail’deki aşırı sağcılığın herhangi dünya ülkesiyle karşılaştırılamayacak kadar güçlü olduğunu biliyorsak eğer bunun da yakın zamanda mümkün olmadığını görmeliyiz. Ancak hakikat yine değişmeyecek: Filistin’den önce çoluk, çocuk, bebek demeden sivilleri katletmekte beis görmeyen ve bunu bir yaşam tarzı haline getiren İsrail’in özgürleşmesi gerekmektedir.

Şiddetin labirentlerinde kaybolmuş sömürgeleştirilmiş yaşam karşı şiddetle kökten dönüşüme uğrar. Gerçekten de Fanon, sömürgeleştirilenler için bu şiddetin olumlu, biçimlendirici özelliklerle donatıldığını ileri sürer. Bu şiddet pratiği bütünleştiricidir, çünkü her birey büyük zincirde, sömürgecinin birincil şiddetine tepki olarak ortaya çıkan şiddet zincirinde bir halkayı temsil eder. Silahlı mücadele insanları harekete geçirir, yani onları geri dönüşü olmayan bir yöne sevk eder. Sonuç olarak şiddet, sömürge ahalisinin yani Filistinlilerin hayatının ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir. Filistinlilere tanınan çok sınırlı sosyal, siyasi ve ekonomik katılımın yanı sıra, kıt eğitim imkanları; güçlü bir yabancılaşma ve hayal kırıklığıyla sonuçlanır. Tüm bunlara karşı öne çıkan karşı-şiddet, sömürgeciliğe maruz kalan Filistin halkının silkinişini ve uyanışını temsil eder.

Fanon düşüncesinde sömürgeci istilanın tetiklediği yabancılaşma, sömürgecinin güç kullanımına bir tepki olarak şiddette bulur. Sonuç olarak, şiddet, yabancılaşmayı doğurur, çünkü doğal yaşamlarından sapmaya zorlanırlar, kendi kültürlerini silmeye çalışan, onları siyasi yaşamdan dışlamak isteyen baskıcı bir güce karşı savaşmaya itilirler.

Fanon’un analizi, üzerinden yaklaşık altmış yıl geçmesine rağmen, sanki bugünü anlatıyor gibidir. İsrail tarafından yürütülen “Yahudileştirme” süreci, Filistin toplumu içinde derin bir yabancılaşma duygusuna neden olmuştur. İsrail, uluslararası toplumun çatışmaya son verme çabalarına rağmen, yabancılaşmayı aşmak için farklı çözüm yollarını denemeye yanaşmamaktadır.

Peki şiddet sarmalı bir çözüm olabilir mi? Elbette hayır. İsrail de bir çözüm üretmeye yanaşmayıp tam tersine sürekli yeni yerleşim birimleri inşa ederek iki devletli çözümü imkânsız hale getiriyorsa yapılması gereken tek şey, İsrail’den daha fazla güce sahip olan bir devletin ya da uluslararası kuruluşun onu sömürgeci politikalarına son vermeye zorlamasıdır. Bir diğer seçenek ise Filistin’den önce İsrail’in özgürleşmesi yani, ırkçı ve yerleşimci sömürgeciliği terk etmesidir. İsrail’deki aşırı sağcılığın herhangi dünya ülkesiyle karşılaştırılamayacak kadar güçlü olduğunu biliyorsak eğer bunun da yakın zamanda mümkün olmadığını görmeliyiz. Ancak hakikat yine değişmeyecek: Filistin’den önce çoluk, çocuk, bebek demeden sivilleri katletmekte beis görmeyen ve bunu bir yaşam tarzı haline getiren İsrail’in özgürleşmesi gerekmektedir.

QOSHE - Şiddet, sömürgesizleşme ve Filistin - İslam Özkan
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Şiddet, sömürgesizleşme ve Filistin

6 0
23.11.2023

Sömürge ve özgürleşme üzerine ciddi kafa yoran geçen yüzyılın en önemli düşünürlerinden Frantz Fanon, Lösemi nedeniyle 36 yaşındaki ölümünden hemen önce yayınladığı Yeryüzünün Lanetlileri’nde, sömürgeden kurtuluşun her zaman şiddet içeren bir olgu olduğunu vurgular. Zira kitleleri denetim altına almak, onların kültürel, sosyal ve insani varlıklarını yağmalamak için yoğun bir şiddet uygulamanın dışında bir sömürge yönetimi kurmak mümkün değildir. Bu nedenle sömürge yönetiminin dayattığı şiddet, ancak sömürge tebaasının zihin dünyasında belirginleşmiş mutlak şiddetle tasfiye edilir. Zira sömürgeciler yolları üzerinde karşılarına çıkan bütün engelleri parçalamaya daha en baştan kararlı değilse, böyle bir programla, ne kadar ilkel olursa olsun hiçbir toplumu altüst edemeyeceğini belirterek sömürgecilikle şiddet arasındaki bağı oldukça etkili bir şekilde kurar.

Filistin, iskâncı/yerleşimci sömürgeciliğin Apartehid rejimiyle sentezlendiği bir coğrafyadır. Sömürgelerde kapitalist ülkelerdekine benzer bir takım zihin bulandıran aracılar olmadığı için sömürgeleştirilen birey, işgalcinin kurduğu düzenin doğrudan şiddetine maruz kalır. Tahakkümü gizleyecek ve baskıyı hafifletecek aracılar yoktur. Kimse Filistinlilere uslu durduğu, şiddete bulaşmadığı için ödül vermez. İşgal yönetimi, sisteme entegre olsunlar diye Filistinlilere şefkatli davranmaz ya da uslu duran, başkaldırmayan, kurallara uyan herhangi bir Filistinliyi yılın vatandaşı falan seçmez.

Şiddeti sadece hastanelerin ve yerleşim yerlerinin bombalanması, katliam ya da soykırım olarak düşünmemek gerekir. Şiddet, bazen yerli halkın yeni kurulan yerleşim birimleri nedeniyle sürekli yerinden edilmesi, kontrol noktalarında taciz edilmesi, kimi zaman yeraltı ve yerüstü zenginliklerin kimi zaman da kültürel, sosyal ve ekonomik........

© Adil Medya


Get it on Google Play