Bugün sizlerle yazımıza ünlü Rus Yazar Aleksandr Soljenitsin çok bilinen bir sözü ile başlayacağız. Soljenitsin, ülkesindeki politikacılar hakkındaki görüşlerini şöyle paylaşıyordu:

Yalan söylediklerini biliyoruz

Yalan söylediklerini kendileri de biliyorlar

Yalan söylediklerini bildiğimizi de biliyorlar

Yalan söylediklerini bildiğimizi bildiklerini de biliyoruz Ama hala yalan söylüyorlar.

Şimdi bu sözlerde kimse kendine bir pay çıkarmayacak. Kendine pay çıkarmadığı gibi, karşısındaki politikacıyı kastettiğimizi belirterek hiç üzerine alınmayacak. Ama hem kendisi hem de karşısındaki politikacı kendi iç sesiyle baş başa kaldığında bu sözlerin hem kendini hem de karşısındakini kapsadığını anlayacak.

Bir şey değişecek mi diye soracak olursanız. Hiçbir şey değişmeyecek, aynı goy goy devam edecek.

Birçok seçim gördük geçirdik. Birçoğu bugün rahmetli olan, ülkemiz için birçok hizmette bulunmuş birçok siyasi tanıdık. Belki o zamanın şartları içinde seviye bu kadar hazin değildi. Gerçekten çok hazin bir o kadar da üzücü bir seçim süreci geçiriyoruz.

Seçim vaatlerinin ölçüsü artık iyice kaçtı. Seçim meydanlarında atılan nutukların ve vaat ettiklerinin yüzde 80’i yasalar çerçevesinde bakıldığında yerine getirilemeyecek sözlerden oluşuyor.

Karşılık buluyor mu diyorsanız. Ne yazık ki bazı seçmenlerde karşılık da buluyor. Sonrasında ne oluyor biliyor musunuz, verilen sözler tutulmadıkça “keşke elim kırılaydı da o oyu atmasaydım”a kadar varıyor.

Siyasilerimizin çok sık kullandığı bir söz var. “Biz bu ülkenin seçmenine, onların ferasetine güveniyoruz” derler. Aslında bu ülkenin seçmeni çok kolay da kandırılabiliyor. Biri çıkıyor, “iki bin beş yüz lira, diğeri beş bin lira emekliye maaş vereceğim” diyor alkış kıyamet kopuyor. Sanıyorlar ki, hepsine bu para verilecek. Bir kere belediyelerin böyle bir maaş bağlama yetkisi yok. İkincisi kaynak bulamazlar. Üçüncüsü belki bir parça sosyal yardım adı altında bir şeyler verilir, o da tamamına değil.

Belediyelerin görev ve yetki alanlarının sınırları bellidir. Bu sınırların dışına da çıkamazlar. Şimdi vaat ettiklerini günü geldiğinde “yetkimiz yokmuş” diyerek topu başka yerlere atacakları da bugünden bellidir, ama ne çaredir ki, vatandaşlarımız bu vaatlere hemen kanıveriyorlar.

Devletten böyle bir kaynak sağlamaları da mümkün değil. Çünkü bütçenin nerelere harcanabileceği bellidir. Bütçe kaynaklarından belediyelere ne kadar kaynak sağlanacağı da yasalarla belirlenmiştir. O halde bu vaatlerin yerine getirilebilmesi ancak ve ancak belediyelerin yaratacakları kendi öz kaynaklarla olabilecektir ki, o da hayalden öte bir anlam taşımaz.

O halde bu kadar hayal mahsulü vaade ne gerek var diye sormadan edemiyor insan.

Evet yapacaklarınız belli, sınırlarınız belli ve sizler birer yerel yönetici olacaksınız. Sizin temel amacınız ilinizde, ilçenizde yaşayan insanların hayatını kolaylaştırmak olmalıdır. Sınırlarınız içinde yaşayan, insanlarınıza hizmet sunmak temel amacınız olmalıdır. Bunların dışındaki vaatlerinizi bırakın devlet ve onu yöneten hükümetler yapsın.

Bu seçimlerde ne hükümet değişecek ne de parlamento yenilenecek. Yani, hükümette iş başında kalacak, parlamento da görevine devam edecek. Ekonomiyi, sosyal hayatımızı yine bugün ülkeyi yönetenler belirleyecekler. Orada akla hemen şöyle bir soru gelebilir, “o halde Cumhurbaşkanı, yardımcısı ve bunca bakanın seçim meydanlarında işi ne” diyebilirsiniz.

El Hak haklısınız. Her birinin Ankara’da yapmaları gereken görevleri, çözüme kavuşturmaları gereken onca sorun varken, bunca bakanın seçim meydanlarında işleri ne ?

Şimdi milli eğitimin sorunları bitti de, bakanı kendine yeni bir uğraş peşinde mi. Okulların, öğrencilerin bunca sorunu orta yerde dururken sayın bakan ne demeye seçim meydanlarında geziyor. Diğer bakanların da durumu çok farklı değil. Ülke pahallık, yokluk ve de yoksulluk içinde kıvranırken, evde bir tas çorba güç bela kaynatılırken, ekonomiden sorumlu bakanlar ne demeye miting meydanlarında adaylarının arkasındalar. Hiç mi yapacak işleri kalmadı?

Kaldı ki, yaptıkları bu işlerde, bu ülke vatandaşlarının kuruş kuruş ödediği vergilerden karşılanıyorken. Şu iyi bilinsin, yapılanların hiç biri vatandaş nezdinde kabul görmüyor. Bunca seçim gördük, yaşadık, geçirdik ama böylesine ilk kez şahit oluyoruz.

QOSHE - Bu nasıl bir süreç? - Oktay Taş
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Bu nasıl bir süreç?

6 0
22.03.2024

Bugün sizlerle yazımıza ünlü Rus Yazar Aleksandr Soljenitsin çok bilinen bir sözü ile başlayacağız. Soljenitsin, ülkesindeki politikacılar hakkındaki görüşlerini şöyle paylaşıyordu:

Yalan söylediklerini biliyoruz

Yalan söylediklerini kendileri de biliyorlar

Yalan söylediklerini bildiğimizi de biliyorlar

Yalan söylediklerini bildiğimizi bildiklerini de biliyoruz Ama hala yalan söylüyorlar.

Şimdi bu sözlerde kimse kendine bir pay çıkarmayacak. Kendine pay çıkarmadığı gibi, karşısındaki politikacıyı kastettiğimizi belirterek hiç üzerine alınmayacak. Ama hem kendisi hem de karşısındaki politikacı kendi iç sesiyle baş başa kaldığında bu sözlerin hem kendini hem de karşısındakini kapsadığını anlayacak.

Bir şey değişecek mi diye soracak olursanız. Hiçbir şey değişmeyecek, aynı goy goy devam edecek.

Birçok seçim gördük geçirdik. Birçoğu bugün rahmetli olan, ülkemiz için birçok hizmette bulunmuş birçok siyasi tanıdık. Belki o zamanın şartları içinde seviye bu kadar hazin değildi. Gerçekten çok hazin bir o kadar da üzücü bir seçim süreci geçiriyoruz.

Seçim vaatlerinin ölçüsü artık iyice kaçtı. Seçim meydanlarında atılan nutukların ve vaat ettiklerinin yüzde 80’i yasalar çerçevesinde bakıldığında yerine getirilemeyecek sözlerden oluşuyor.

Karşılık buluyor mu diyorsanız. Ne yazık ki bazı seçmenlerde karşılık da buluyor. Sonrasında ne oluyor biliyor musunuz, verilen sözler tutulmadıkça........

© Anayurt


Get it on Google Play