Dün, yani Pazar günü, Heybeliada’da Amiral İhsan Özel Sokak’ta bir grup adalı toplanıp Petros Markaris’in doğduğu ve büyüdüğü eve bir plaket astı. Plakette şöyle yazıyor: “Polisiye yazarı, senarist ve çevirmen Petros Markaris 1937’de bu evde doğdu ve 1953’e kadar burada yaşadı.”

Törene Markaris katılamadı. Fırtına yüzünden vapur seferleri iptal edildiği için İstanbul’dan adaya gelemedi. Töreni düzenleyen adalılar, Markaris’in buna çok üzüldüğünü söylediler. Ama fazla şaşırmamıştır. Çünkü onun dünyaya gelme hikayesi de böyle bir fırtınayla başlıyor. Doğum için, Heybeliada’dan İstanbul’a gitmeyi planlayan annesi hava koşulları nedeniyle vapurlar çalışmayınca bebeğini adadaki bu evde doğurmak durumunda kalıyor. Neyse ki onunla ilgilenecek bir doktor var yanlarında, iç hastalıkları uzmanı olan halasının kocası, doğumu o yaptırıyor.

Markaris 1960’lardan bu yana Yunanistan’da yaşıyor ve yazıyor. Ülkesinde ve bazı Avrupa ülkelerinde tanınmış bir polisiye yazarı. Bir düzineden fazla kitabı var. Dedektif Kostas Haritos’un maceralarını anlattığı, baş rollerden birinde de Atina’nın olduğu romanlar. Türkiye’de romanları kadar burada çok sevilen Yunanlı yönetmen Theo Angelopoulos’un senaristi olarak da tanınır. ‘Sonsuzluk ve Bir Gün’, ‘Leyleğin Geciken Adımı’, ‘Ulysses’in Bakışı’ senaryosunu kaleme aldığı filmlerden sadece üçü. Ülkesinde önemli bir Almanca çevirmeni olarak da biliniyor, Goethe’nin ‘Faust’u, Brecht’in ‘Cesaret Ana’sı gibi önemli metinleri Yunancaya çevirmiş…

KÜLTÜRLERLE, COĞRAFYALARIN BİRBİRİNE GEÇTİĞİ BİR HAYAT

Markaris’in farklı milletlerin, kültürlerin, coğrafyaların birbirine geçtiği ilginç bir hikayesi var. Babası varlıklı bir Ermeni aileden geliyor. Evin Rum aşçısının yeğenine aşık olunca babasının tüm itirazlarına rağmen onunla evleniyor. Babasına duyduğu tepkiden, Ermenice konuşmayı bırakıyor ve zamanla aile Rum kültürünü seçiyor. Doğduğunda Bedros Markaryan olan adı Petros Markaris’e dönüşüyor mesela…

Petros tüccar babasının istediği gibi önce Rum ilkokuluna, sonra Galata’daki Avusturya Lisesi’ne gidiyor. Ve ardından ekonomi okuması için Viyana’ya yolluyorlar onu. Tabii hiçbir zaman hayal edildiği gibi babasının işini devralmıyor, o daha lise yıllarından itibaren yazar olmaya karar vermiş biri çünkü. Zaten aile de İstanbul’u bırakıp Atina’ya göç ediyor. 6-7 Eylül olayları, 1961’de binlerce Rumun sınır dışı edilmesi gibi olaylar da ailenin kararında etkili olmuş olmalı. Zaten adaya taşınmalarının sebebi de Türkiye’de azınlıklara uygulanan ayrımcı politikalar. Yazın adada kışın ise İstanbul’da oturan Markaris ailesi, Varlık Vergisi ile zor duruma düşünce İstanbul’daki evi kapatıp Heybeli’deki yazlığa taşınmak zorunda kalmış. Böylece Petros Markaris burada büyümüş, üniversiteye gidinceye kadar hep Heybeliada’da yaşamış. Ada hayatının tenhalığı onun kişiliğinde önemli bir iz bırakmış.

O ‘yalnızlık’ duygusu nedeniyle şehir hayatına, kalabalıklara tutkulu bir insan: “Benim doğayla ilişkim parlak değil. Gidiyorum, dağlar tepeler ne güzel ama üç gün sonra ne zaman gideceğim diye saatime bakıyorum, o kadar bıkkınlık getiriyor bana. Diyorum ki bu, Heybeliada’nın yalnızlığından doğdu. Ben şehirleri koklamak istiyorum”*

Heybeli’yi de ‘çam kokusuyla’ hatırlıyor. Çocukluk hatıraları, bisiklet turları, yaz ve kış arkadaşlıkları en çok da evin kadınları ve yazarlığını besleyen onların uzun sohbetleri, anlattıkları hikayeler onun Heybeliada belleğini oluşturuyor. Çocukluk belki güzel ama ilk gençlik döneminde adanın o yalnızlığı onu derinden etkiliyor. “Birden bu üstünüzde tüten yalnızlık, ben bu yalnızlığa alışamadım” diye anlatıyor.

İstanbul’daki lise yıllarında cumartesi günü ne yapacaklarını hangi sinemaya gideceklerini konuşan arkadaşlarına katılamıyor, çünkü o akşam adaya dönmek zorunda. Tabii hava durumu izin verirse. Lodos yüzünden okula gidemediği zamanların da nasıl bir sevinç yarattığını hatırlıyor. Tabii evi adada olan biri için gidememek değil gelememek esas sorun. O konuda da lodosa rağmen denize açılan, gemisi tıklım tıklım dolu kaptanları hatırlıyor.

Bir de 6-7 Eylül olaylarını… O gün adadaymış Petros Markaris. Evin olduğu sokağın eski adı Set Yolu Sokağı, bugünkü adı Amiral İhsan Özel. Heybeliada’da neredeyse iki sokaktan birinin adı bir Donanma subayıdır. Burası da öyle. Markaris’in anılarından öğreniyoruz ki o felaket gününde adaya yağmacıların gelmesini engelleyen de işte o Amiral İhsan Özel olmuş. Markaris’in anlatımından aynen alıntılıyorum: “6-7 Eylül’de adadaydım. Sonra İstanbul’a gittim. Adada bir şey olmadı. Heybeli’de Amiral İhsan Özel bizim komşumuzdu, evlerimiz yan yanaydı. İstanbul duyulunca Heybeli’ye gelirler mi diye bir soru çıktı ortaya. Ben biliyorum ailesinden, neler olduğunu. Gitmiş karakola, müdüre demiş ki Amiral, ‘Eğer bunlar buraya çıkarsa, sen kendini Kars’ta bulacaksın bilesin. Şimdiden söylüyorum.’ Deniz Harp Okulu’nun müdürüydü o zaman. Dokunmadılar burada, yaşadım Heybeli’yi biliyorum. Bir şey olmadı, olduysa adalılardan olmuştur belki ama dışarıdan kimse gelmedi. Büyükada’da az bir şey oldu. Amiralin eşi geldi bize dedi ki ‘Sakın korkmayın bir şey olmayacak, söz veriyorum.’ Herkesle teker teker konuştular. Ertesi gün İstanbul’un halini biliyorsunuz zaten…”

İki kültürü de iyi tanıyan, üç dili çok iyi bilen, kendine edebiyat dili olarak Yunanca’yı yaşayacağı ülke olarak Yunanistan’ı seçmiş biri Petros Markaris. Ama Türkiye ile ilgisini hiç kaybetmemiş, “Benim vatanım yok, şehrim var, o da İstanbul” diyor. Nitekim her yıl birkaç kere gelip vakit geçirdiği bir yer İstanbul.

Yazarların yaşadığı evleri bilmek, hem onların edebi mirasını daha iyi kavramak açısından hem de o bulundukları kentlere, mahalle ve sokaklara değer katması bakımından çok önemli. Yalnız ve tenha Heybeliada da Markaris’in adını taşıyan plaketle biraz daha zenginleşti. Plaketi oraya asan Heybeliada Halk Kütüphanesini Koruma Derneği, ‘Heybeliada Hatırlıyor!’ projesi kapsamında daha önce de başka yazarların evlerine plaket asmıştı. Pazar günü de Serenad Demirhan ile Ayşegül Sarısayın birer konuşma yaptılar. Plaketin kurdelasını kesip açmayı ise Heybeliada muhtarı Hüseyin Yay ile Markaris’in yakın dostu Keti Prokou üstlendi. Markaris’in katılacağı Değirmenburnu’ndaki söyleşi ise maalesef yapılamadı. Ama ilkbaharda telafi etmek üzere sözleşildi.

*Markaris’in sözlerini bu özel gün için basılan, 2015’te Heybeliada Halk Kütüphanesi üyelerinin kaydettiği söyleşinin bir özetini içeren kitapçıktan alıntıladım.

Cem Erciyes: Gazeteci, yayıncı. 1971 doğumlu Cem Erciyes, İzmir Bornova Anadolu Lisesi’ni ve Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nü bitirdi. İstanbul Üniversitesi’nde Uluslararası İlişkiler dalında yüksek lisans yaptı. Gazeteciliğe 1992’de Dünya Gazetesi’nde başladı. Dünya Kitap dergisi ve kültür sanat sayfalarında çalıştı. 1997 yılında Radikal’e geçti. Kültür Sanat Editörü ve Radikal Kitap Eki Yayın Koordinatörü, Ek Yayınlar Yönetmeni gibi görevler üstlendi… 2016 yılında Doğan Kitap’ın yayın direktörlüğünü üstlendi. Halen bu işi yapıyor. Çeşitli dergi, gazete ve internet sitelerinde yazıları yayımlandı. TRT’de, Açık Radyo’da kültür sanat ve tarih programları hazırladı, sundu.

QOSHE - Petros Markaris bu evde doğdu - Cem Erciyes
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Petros Markaris bu evde doğdu

34 1
27.11.2023

Dün, yani Pazar günü, Heybeliada’da Amiral İhsan Özel Sokak’ta bir grup adalı toplanıp Petros Markaris’in doğduğu ve büyüdüğü eve bir plaket astı. Plakette şöyle yazıyor: “Polisiye yazarı, senarist ve çevirmen Petros Markaris 1937’de bu evde doğdu ve 1953’e kadar burada yaşadı.”

Törene Markaris katılamadı. Fırtına yüzünden vapur seferleri iptal edildiği için İstanbul’dan adaya gelemedi. Töreni düzenleyen adalılar, Markaris’in buna çok üzüldüğünü söylediler. Ama fazla şaşırmamıştır. Çünkü onun dünyaya gelme hikayesi de böyle bir fırtınayla başlıyor. Doğum için, Heybeliada’dan İstanbul’a gitmeyi planlayan annesi hava koşulları nedeniyle vapurlar çalışmayınca bebeğini adadaki bu evde doğurmak durumunda kalıyor. Neyse ki onunla ilgilenecek bir doktor var yanlarında, iç hastalıkları uzmanı olan halasının kocası, doğumu o yaptırıyor.

Markaris 1960’lardan bu yana Yunanistan’da yaşıyor ve yazıyor. Ülkesinde ve bazı Avrupa ülkelerinde tanınmış bir polisiye yazarı. Bir düzineden fazla kitabı var. Dedektif Kostas Haritos’un maceralarını anlattığı, baş rollerden birinde de Atina’nın olduğu romanlar. Türkiye’de romanları kadar burada çok sevilen Yunanlı yönetmen Theo Angelopoulos’un senaristi olarak da tanınır. ‘Sonsuzluk ve Bir Gün’, ‘Leyleğin Geciken Adımı’, ‘Ulysses’in Bakışı’ senaryosunu kaleme aldığı filmlerden sadece üçü. Ülkesinde önemli bir Almanca çevirmeni olarak da biliniyor, Goethe’nin ‘Faust’u, Brecht’in ‘Cesaret Ana’sı gibi önemli metinleri Yunancaya çevirmiş…

KÜLTÜRLERLE, COĞRAFYALARIN BİRBİRİNE GEÇTİĞİ BİR HAYAT

Markaris’in farklı milletlerin, kültürlerin, coğrafyaların birbirine geçtiği ilginç bir hikayesi var. Babası varlıklı bir Ermeni aileden geliyor. Evin Rum aşçısının yeğenine aşık olunca babasının tüm itirazlarına rağmen onunla evleniyor. Babasına duyduğu tepkiden, Ermenice konuşmayı bırakıyor ve zamanla aile Rum kültürünü seçiyor. Doğduğunda Bedros Markaryan olan adı Petros Markaris’e dönüşüyor mesela…

Petros tüccar babasının istediği gibi önce Rum ilkokuluna, sonra Galata’daki Avusturya Lisesi’ne gidiyor. Ve ardından ekonomi okuması için Viyana’ya yolluyorlar onu. Tabii hiçbir zaman hayal edildiği gibi babasının işini devralmıyor, o daha lise yıllarından itibaren yazar olmaya karar vermiş biri çünkü. Zaten aile de İstanbul’u bırakıp Atina’ya göç ediyor. 6-7 Eylül olayları, 1961’de binlerce Rumun sınır dışı........

© Artı Gerçek


Get it on Google Play