4 Kasım 2016’dan beri, kendi tabiriyle “siyasi rehine” olan Selahattin Demirtaş, 25 Aralık 2023 günü başladığı Kobani davasındaki “savunmasıyla”, şimdiye kadar egemenlerin Türkçülük penceresinden dayattığı tarihsel anlatıyı, Kürtlerin gözüyle yıkıyor ve ezilen ama direnen bir Kürdün sözüyle yeniden yazıyor.

Demirtaş eziliyor olmanın hesabını sorarken, direniyor olmanın erdemini ve kudretini mahkeme salonunda vücut bulan “hakimlere” gösteriyor. Üstelik bunu Kürt direnişinin tarihselliğinden devşirdiği özgüvenle yaparak içinde bulunduğu anın bağlamını hatırlatıyor.

Bu açıdan bakıldığında Demirtaş sadece AKP ve onun faşizmini değil, yüz yıldır Kürtleri zapturapt altına alan Türkçü ideolojiyi yargılıyor ve bu ideolojinin sığlığını, yarattığı bedelleri ifşa ediyor. Dahası bu ideolojiye karşı direnişin meşruiyetini aşağıdan, hatta göz hizasından değil, bir filozof gibi “kuşbakışı” görerek savunuyor.

Savunmasının hem güncel hem de tarihsel niteliğinin gayet farkında olan Demirtaş, 31 Aralık günü hayatını kaybeden babasının acısına rağmen bu tarih yazımına devam ederek; iktidarın ideolojik kuşatması ve manipülasyonlarıyla da birbirleri arasındaki bağları çözmeye çalıştığı Kürtleri yeniden bütünleştiriyor. Üstelik son demlerinde yanında olamadığı babasının cenaze merasimine katılmak üzere Adalet Bakanlığı’ndan icazet istemeyerek “şahsileştirilmeyi” reddettiğini ilan ediyor.

Sanırım Demirtaş’ın savunmasına sirayet eden en önemli unsurlardan biri de, belli çevrelerin kendisini iteklemeye çalıştığı “Öcalan’ın alternatifi” pozisyonunu reddetmesi. Savunması boyunca Öcalan’ın Kürt sorununun çözümüne dair fikriyatını istikrarlı bir biçimde referans gösteren Demirtaş, Şeyh Said, Seyid Rıza dâhil tarihsel Kürt önderlerine de atıf yaparak, onların torunu olduğunu hatırlatarak Kürtler adına bütünlüklü bir kompozisyon kuruyor.

Demirtaş bu kompozisyon sayesinde kendisi üzerinden yapılmak istenen hesapları hükümsüz hale getirdiği gibi, onun halkını savunmasını ve teorik olarak birleştirmesini “kolaylaştırıyor.”

Savunması boyunca tam da bu nedenle Demirtaş hem ezilmesinin hem de direnmesinin şahsi ve güncel bir mesele olmadığını hatırlatarak kendisini halkıyla ve halkının tarihsel öncüleriyle özdeşleştiriyor.

Bu da Demirtaş’ın devlet mahkemesinde bir Kürt siyasetçi olarak kendisini veya mensubu olduğu DEM Parti’yi değil, bölücü devletler tarafından dört parçaya ayrılmış bütün Kürt halkını savunuyor olmasının bağlamını daha da büyük bir anlama kavuşturuyor.

Eğer devletin çeşitli manipülasyonlarla birbirlerine karşı kullandırmak, bilendirmek istediği farklı ideolojilerdeki Kürt hareketleri Demirtaş’ın Kobani yargılamalarını iyi değerlendirirse, bunun Kürtler açısından yeni bir filizlenmeye, dolayısıyla önemli siyasal sonuçlara vesile olması işten bile değil.

Elbette Demirtaş’ın günlerdir devam eden tarihi savunmasına dair değerlendirme birkaç yazıya değil, kitaplara sığabilecek derinlik ve nitelikte. Demirtaş’ın savunması aynı zamanda baskı ve sürgünler nedeniyle ortak fikriyat kurma kabiliyeti zedelenmiş olan Kürt entelijansiyası açısından da yeni bir netlik ayarı mahiyetinde olacağı için, muhtemelen önümüzdeki zamanlarda çok nitelikli tartışmalara, değerlendirmelere tanık olacağız.

Bu yazıyı da Demirtaş’ın “savunmasına” dair değerlendirmenin kısa bir girizgâhı olarak kabul edip önümüzdeki günlerde savunmasını başlıklar halinde tartışmaya çalışacağım.

QOSHE - Selahattin Demirtaş ne yapıyor? - İrfan Aktan
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Selahattin Demirtaş ne yapıyor?

185 1
04.01.2024

4 Kasım 2016’dan beri, kendi tabiriyle “siyasi rehine” olan Selahattin Demirtaş, 25 Aralık 2023 günü başladığı Kobani davasındaki “savunmasıyla”, şimdiye kadar egemenlerin Türkçülük penceresinden dayattığı tarihsel anlatıyı, Kürtlerin gözüyle yıkıyor ve ezilen ama direnen bir Kürdün sözüyle yeniden yazıyor.

Demirtaş eziliyor olmanın hesabını sorarken, direniyor olmanın erdemini ve kudretini mahkeme salonunda vücut bulan “hakimlere” gösteriyor. Üstelik bunu Kürt direnişinin tarihselliğinden devşirdiği özgüvenle yaparak içinde bulunduğu anın bağlamını hatırlatıyor.

Bu açıdan bakıldığında Demirtaş sadece AKP ve onun faşizmini değil, yüz yıldır Kürtleri zapturapt altına alan Türkçü ideolojiyi yargılıyor ve bu ideolojinin sığlığını, yarattığı bedelleri ifşa ediyor. Dahası bu ideolojiye karşı direnişin meşruiyetini aşağıdan, hatta göz hizasından değil, bir filozof gibi “kuşbakışı” görerek savunuyor.

Savunmasının hem güncel hem de tarihsel niteliğinin gayet farkında olan Demirtaş, 31 Aralık günü hayatını kaybeden babasının acısına rağmen bu tarih yazımına devam ederek; iktidarın ideolojik kuşatması ve........

© Artı Gerçek


Get it on Google Play