‘’Tanıdığım en güzel insanlar, yenilgiyi, acıyı, mücadeleyi ve kaybı yaşamış olan ve diplerden çıkış yolunu kendileri bulmuş romantik ve anarşist olan insanlardır. Bu kişiler yaşama karşı geliştirdikleri kendilerine has takdir, direniş, duyarlılık ve dayanışma; şefkat, nezaket, bilgelik ve derin sevgiden kaynaklanan bir ilgi ve sorumlulukla doludurlar. Güzel insanlar öylece ortaya çıkmazlar, onlar oluşurlar.’’

Elisabeth KublerRose

2024 yılındaki ilk yazım, bizleri neler bekliyor ve ne yapılmalı üzerine olacak.

Bu sene Noel babanın temsili dayak yemediği, sivri zekalı biri tarafından karalanmadığı ve rahat bırakıldığı bir yılbaşı yaşadık.

Diğer yandan, çevremde kiminle konuşsam kaygılı ve keyifsiz bir şekilde yeni yıla girdiğini söylüyor. Bir de sanırım çoğumuzun hasta olduğu günler yaşıyoruz. Kimimiz bu rahatsızlığa ‘yeni Covid’in başka bir türevi’, kimimiz de ‘dengesiz havalardan hastalanıyoruz’ diyor. “Dünyanın çivisi çıktı” klişesi sanırım tam da yaşadığımız günleri ifade ediyor.

Ben ise bu aralar tansiyonumun yüksek olduğu günler geçiriyorum. Sıcak siyasete dönünce baş döndürücü bir yoğunluk içine girdim. Ülkede siyaset yapmanın üstüne yaşamın getirdiği diğer konular, kaygılar ve kızgınlıklar hangimizin sinir kat sayısını artırmıyor ki? Aman dikkat, yaşadığınız gerginliklerden dolayı çevrenizi kırmayın, üzmeyin.

Kaygılar daha senenin ilk gününde başladı. Emekliye yapılacak zam, yeni senede asgari ücretin artışıyla orta ölçekli firmalarda çalışan emekçilerin iş kaygıları ilk akla gelenlerden. zamlı maaş almadan gelen zamlardan dolayı, kesedeki paranın erimesinden herkes muzdarip. (Gerçi kese yerine kredi kartı demek sanırım daha doğru). Birilerine yakın duranlar bu durumdan muaflar. Fotoğraf net aslında, toplu taşımaya bindiğinizde insanların gerginliklerini, kaygılarını yüzlerinden okuyabiliyorsunuz.

ENFLASYON VE EKONOMİ

İTO verilerine göre, İstanbul'un yıllık enflasyonu %74.88. Bu vahim durumu, savaşta olan ülkelerin enflasyonunu yazarak daha anlaşılır hale getirmek istiyorum. Hamas saldırısından sonra savaş başlatan İsrail’de enflasyon %3,8, Rusya ile uzunca bir süredir savaşta olan Ukrayna’da enflasyon %5,1. Neredeyse tüm dünyayı karşısına alan Rusya’da %7,5, Filistin’de ise enflasyon %11,4 civarında. Bu vahim duruma baktığımızda yaşadığımız zorlu koşulları rakamsal olarak görebiliyoruz.

HUKUK SİSTEMİ Mİ, O NE OLA Kİ?

Eskiden yazılarıma “Hukuk sisteminde çöküş” diye başlardım. Fakat son yaşanan gelişmelerden sonra memleketin hukuk sistemini konuşmak sanırım en zor olanı. Artık hak, hukuk bulmak arkeolojik bir hal olmaya yakın.

Hatay vekili Can Atalay'la ilgili ikinci tahliye kararı sonrası Yargıtay’ın tutumu, hukuk devleti kavramını yerle bir etti. Yargıtay ve en üst makam olan Anayasa Mahkemesi arasındaki karar farklılıkları ve Yargıtay’ın aynı şekilde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin benzer kararlarını tanımaması, artık coğrafyada yaşayan tüm halkların hukuken güvence altında olmadığının ispatı niteliğinde.

Demokrasiyi savunan söylemleriyle toplumu aydınlatan insanların rehin alındığı bir ülkede, yasaların değil iktidar siyasetinin geçerli olduğunu sanırım şimdiye kadar fark etmemiş olanlar da fark etti. Etmeyenlere çok fazla söylenecek söz kalmadı.

UYAN ARTIK, UYAN!

Geçen gün memleketim Konya Ereğli’den bir hemşerim yazdı. Daha önceki bir yazımda Ereğli’ye değinmiştim. Yıllar önce hemşerim hem Ermeni hem de Konya Ereğlili olmama şaşırmıştı ve yazışarak sohbet etmiştik. O dönemdeki HDP’li ve sol ruhlu duruşum nedeniyle, sohbetimiz hemşerimin milliyetçi refleksleriyle son bulmuştu. Ermeni olmamdan çok, solcu ve HDP’li olmamın kendisini rahatsız ettiğini ve bakışını olumsuz etkilediğini bir şekilde dile getirmişti.

Son mesajında ise Can Atay ve Eş Başkan Demirtaş hakkında yazdı. “Biz milliyetçi insanlarız. Yargının bölünmesi memleketin bölünmesi anlamını taşıyor. Siz solcular bunu dillendirdiğinizde bizler tepki vermiştik. Fakat görünen o ki Varlık Fonu uygulamasındaki adaletsizlik (Bu arada sizce Mart seçimlerinden sonra dolar ne kadar olur?) ve AYM ile Yargıtay arasındaki çatışma, ülkeyi gerçek bir bölünmeye sürükleyebilir” diyerek fikrimi sordu.

Bu sözler benim oldukça anlamlıydı. Milliyetçi ve iktidarı destekleyen vatandaşların bile devletin temeli olan yargının parçalanmakta olduğunu fark etmesi, bir uyanışın işareti gibi geliyor. Bu tepkilerin çoğalmış olmasını umuyorum. Her kesimden insanların bu gelişmelerden kaygılı olduğunu fark etmeye başladım. Bu kaygılar umarım güçlü bir ses olur.

2024’E NASIL BAŞLADIK?

Senenin ilk haftası, ülkede ve yakın sınırlarımızda kaosla başladı. Benim için ilk haftanın en önemli olayı, İstanbul merkezli 8 ilde düzenlenen operasyonlarda İsrail Dış İstihbarat Servisi (MOSSAD) adına "uluslararası casusluk" faaliyeti yaptıkları öne sürülen 34 şüphelinin gözaltına alınması oldu. Bu gözaltların servis edilme şekli ve işin aslı ilerleyen süreçlerde ortaya çıkacak. Bu operasyonun dış politika açısından nereye evrileceği zamanla anlaşılacak. Operasyon sonrası gerçekten suçlu olan ne yapmış, kimlerle çalışmış umarım toplum bilgilendirilir.

Hemen sene başında, Beyrut ve İran’da yaşanan saldırılar ise sınırlarımıza yakın ülkelerin coğrafyamıza nasıl etki edeceğinin sinyalini veriyor. Her iki saldırının Ortadoğu’nun ateşini daha fazla artıracağı ortada.

2024 MÜCADELE YILI OLMALI

Yazımda kısaca özetlediğim ve çok azına değinebildiğim olumsuz süreçleri aşabilmek için yöntemler geliştirmek gerekiyor. Ancak bunu yaparken, demokrasi ve eşit yurttaş olma talebinin üst çatı olması gerektiği unutulmamalı ve buna her zaman öncelik verilmeli.

Kabul edelim ki Gezi Direnişi örneği çok çabuk unutuldu. Gezi’de siyasi örgütsel bağlantıları olmayan insanların çoğunlukta olması aslında temelde yaşanan sıkıntılardan ve mağduriyetlerden kaynaklanıyordu. Bu nedenle, klasik siyasetin ve sembolik basın açıklamalarının ötesinde bir mücadele şeklini ortak paydada buluşturmak için arkaya yaslanıp düşünmek gerekiyor.

İktidarın siyaseti, toplumları, halkları ve inançları birbirinden inatla ayrıştırdı. Eğitim sistemindeki kasıtlı istikrarsızlık, eğitimsiz kalan genç neslin manipülatif bir şekilde yönetilebilmesine imkan sağladı.

Tam bu noktada, farklılıklarımızı zenginlik kabul ederek inadına yan yana gelmek, yüz yüze veya sanal iletişimin yollarını bulmak zorundayız.

Bunu sağlamanın ilk adımının yan komşumuza ‘merhaba’ demek olduğuna inanıyorum. Yan yana mücadele vermenin tek koşulu, tanımadığımız insanlara selam vermek ve dertleşmek. Bunu genç nesillerin sanal alemde, yaş alan okuyucularımın da yüz yüze yapması gerek.

HADİ, BU ÇAĞRIYA KULAK VERİN

Buradan bir çağrı yapmak istiyorum: Görüşmeyi unuttuğunuz en az iki kişiyi arayın ve nasıl olduklarını sorup, bir çay içmeye davet edin.

Ancak birbirimizi dinleyerek bu kara günleri atlatabiliriz. Bizleri ayrıştıranlara dur demeliyiz. Bu yüzden oturmaya bile vaktimiz yok. Korkmadan inatla, halklar, sınıflar, gençler, kadınlar, emekli olanlar, Kürtler, Ermeniler, Asuriler ve Boşnaklar birbirlerini arayıp dinlemeli. Bunu yaparsak tekçi anlayışı dayatan iktidara dur diyebiliriz. Hadi, epeydir görüşmediğiniz iki arkadaşınızı arayın ve biraz dertleşin. Buluşmayla ilgili yorumlarınızı mail yada mesaj yoluyla benimle paylaşabilirsiniz.

***

DEMİRTAŞ AİLESİNE BAŞSAĞLIĞI DİLERİM

Hayatımın en onurlu günlerini Sayın Eş Başkanım Demirtaş’ın beni HDP yönetimine davet etmesiyle yaşamıştım. O süreçte halkların, inançların ve sınıfların birbirleriyle köprü kurması amacıyla siyaset yapma ve sesimi duyurma imkânı bulmuştum.

O günlerde sevgili Eş Başkanım Demirtaş, aile kavramına ne kadar önem verdiğini çocuklarıyla olan diyaloglarında ve sohbetlerimizde hissettirirdi. Sadece siyaseten değil, günlük hayattaki ruh hallerimizi de yoldaş hukukuyla anlayabiliyorduk.

Demirtaş’ın duruşu, iktidarda korku ve endişe yarattı. Siyasi rehin alınmış Demirtaş, yıllardır birçok siyasi mahpus gibi ailesinden uzak kaldı. Bu günlerde davası görülen Demirtaş’ın, savunmasında iktidarı gerçekçi bir şekilde yargıladığını görüyoruz.

Sayın Demirtaş, rahatsız olan babası Tahir ustayı bu yargılama sürecinin tam ortasında kaybetti. Demirtaş ailesine ve tüm sevenlerine başsağlığı dilerim.

Tahir Demirtaş, eminim onurlu bir evlat yetiştirmenin gururunu son nefesine kadar yaşadı. Elbet bu acıyı yaşatanlar, bu ağır vebalin altında kalacak.

Murad Mıhçı: Ermeni yazar, siyasetçi, aktivist. 1975’te İstanbul'da doğdu. 2010’da Eşitlik ve Demokrasi Partisi Parti Meclis üyesi oldu. 2014’te İstanbul Halkların Demokratik Partisi İl yönetiminde görev alıp basın sözcüsü görevini yürüttü. 2015 yılında yapılan 7 Haziran ve 1 Kasım seçimlerinde HDP İstanbul 1. Bölge Vekil adayı oldu. 2016 ve 2017 'de Halkların Demokratik Partisi 2 Kongresi’nde Parti Meclis ve Merkez Yürütme Kurul üyesi görevlerini üstlendi. Halklar İnançlar ve Genişleme Komisyonlarında çalışma yürüttü. Turnusol, Agos Gazetesi (misafir yazar), Demokrat Haber'de yazarlık yaptı. ''Yeniden İnşa Et '' kitap yazarlarından.

QOSHE - Direniş ve mücadele yılı 2024 - Murad Mıhçı
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Direniş ve mücadele yılı 2024

40 1
05.01.2024

‘’Tanıdığım en güzel insanlar, yenilgiyi, acıyı, mücadeleyi ve kaybı yaşamış olan ve diplerden çıkış yolunu kendileri bulmuş romantik ve anarşist olan insanlardır. Bu kişiler yaşama karşı geliştirdikleri kendilerine has takdir, direniş, duyarlılık ve dayanışma; şefkat, nezaket, bilgelik ve derin sevgiden kaynaklanan bir ilgi ve sorumlulukla doludurlar. Güzel insanlar öylece ortaya çıkmazlar, onlar oluşurlar.’’

Elisabeth KublerRose

2024 yılındaki ilk yazım, bizleri neler bekliyor ve ne yapılmalı üzerine olacak.

Bu sene Noel babanın temsili dayak yemediği, sivri zekalı biri tarafından karalanmadığı ve rahat bırakıldığı bir yılbaşı yaşadık.

Diğer yandan, çevremde kiminle konuşsam kaygılı ve keyifsiz bir şekilde yeni yıla girdiğini söylüyor. Bir de sanırım çoğumuzun hasta olduğu günler yaşıyoruz. Kimimiz bu rahatsızlığa ‘yeni Covid’in başka bir türevi’, kimimiz de ‘dengesiz havalardan hastalanıyoruz’ diyor. “Dünyanın çivisi çıktı” klişesi sanırım tam da yaşadığımız günleri ifade ediyor.

Ben ise bu aralar tansiyonumun yüksek olduğu günler geçiriyorum. Sıcak siyasete dönünce baş döndürücü bir yoğunluk içine girdim. Ülkede siyaset yapmanın üstüne yaşamın getirdiği diğer konular, kaygılar ve kızgınlıklar hangimizin sinir kat sayısını artırmıyor ki? Aman dikkat, yaşadığınız gerginliklerden dolayı çevrenizi kırmayın, üzmeyin.

Kaygılar daha senenin ilk gününde başladı. Emekliye yapılacak zam, yeni senede asgari ücretin artışıyla orta ölçekli firmalarda çalışan emekçilerin iş kaygıları ilk akla gelenlerden. zamlı maaş almadan gelen zamlardan dolayı, kesedeki paranın erimesinden herkes muzdarip. (Gerçi kese yerine kredi kartı demek sanırım daha doğru). Birilerine yakın duranlar bu durumdan muaflar. Fotoğraf net aslında, toplu taşımaya bindiğinizde insanların gerginliklerini, kaygılarını yüzlerinden okuyabiliyorsunuz.

ENFLASYON VE EKONOMİ

İTO verilerine göre, İstanbul'un yıllık enflasyonu t.88. Bu vahim durumu, savaşta olan ülkelerin enflasyonunu yazarak daha anlaşılır hale getirmek istiyorum. Hamas saldırısından sonra savaş başlatan İsrail’de enflasyon %3,8, Rusya ile uzunca bir süredir savaşta olan Ukrayna’da enflasyon %5,1. Neredeyse tüm dünyayı karşısına alan Rusya’da %7,5, Filistin’de ise enflasyon ,4 civarında. Bu vahim duruma baktığımızda yaşadığımız zorlu koşulları rakamsal olarak görebiliyoruz.

HUKUK SİSTEMİ Mİ, O NE OLA Kİ?

Eskiden yazılarıma “Hukuk sisteminde çöküş” diye başlardım. Fakat son yaşanan gelişmelerden sonra memleketin hukuk sistemini konuşmak sanırım en zor olanı. Artık hak, hukuk bulmak arkeolojik bir hal olmaya yakın.

Hatay vekili Can Atalay'la ilgili ikinci tahliye kararı sonrası Yargıtay’ın tutumu, hukuk devleti kavramını yerle bir etti. Yargıtay ve en üst makam olan Anayasa Mahkemesi arasındaki karar farklılıkları ve Yargıtay’ın aynı şekilde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin benzer kararlarını tanımaması, artık coğrafyada yaşayan tüm halkların hukuken güvence altında olmadığının ispatı........

© Artı Gerçek


Get it on Google Play