‘’Ölü, yiğit, gölge ve buz, ne varsa
Tohuma dururlar yeniden
Ve halk, toprağa gömülü
Tohuma durur bir yerde
Buğday nasıl filizini sürer de
Çıkarsa toprağın üstüne
Güzelim kırmızı elleriyle
Sessizliği burgu gibi deler de
Biz halkız, yeniden doğarız ölümlerde’’

Pablo NERUDA

Geçen hafta Hrant Dink’in katili Ogün Samast’ın iyi hal koşulları nedeniyle serbest bırakıldığını öğrendik. Bu haberden sonra günlerce telefonum susmadı. Özgür medya durumu değerlendirmem için aradı, dostlarım feryatlarını paylaştı. Dostlarımız bu acı durumdan dolayı omuz vererek destek oldu. Bu durum, coğrafyamız için bir umut olduğunu gösteriyor.

Arayan dostların en çok sorduğu soru, Ermeni toplumunun bu durumu nasıl yorumladığı idi. Bu nedenle, bugün kendi penceremden bu gelişmeyi yazmak istedim. Bu tür durumlarda, biraz nefes alıp sakinleştikten sonra daha aklı selim yazmak daha doğru oluyor.

Hrant ahparig katledildiği gün iş yerimde oturuyordum. Haberi duyunca aklıma ilk gelen ‘Murad pes et ve artık bu ülkeden git’ oldu. Odamdan çıkamadığım gibi koltuğumdan bile kalkamadım. O panik ve şok duygusuyla, yaşamak için başka bir ülkeye göç etmem gerektiği düşüncesi zihnime hâkim olmuştu. O gün, birlikte çalıştığım Kürt arkadaşım Zeki’nin, odama girdiğini ve bana üst perdeden seslendiğini hatırlıyorum: “Neyi bekliyorsun? Ayağa kalk ve tepki ver.’’ Korkak ve ürkek bir halde o eşi benzeri olmayan on binlerin tepki yürüyüşüne Şişhane’den katıldım. İş yerim meydana uzak değildi ama o kalabalığa nasıl katıldığımı hatırlamakta güçlük çekiyorum. Atılan sloganlar sonrasında kendime gelmiştim. ‘Ne oluyor, ne yapıyoruz?’ soruları aklımdan geçiyordu.

Hrant abi katledilmeden önce çıktığı her Tv programında içimizde buruk bir heyecan olurdu. Her sözü için ‘Hrant ne güzel söyledi’ derken biraz da çekinirdik. Onun söylemlerinin ve yazılarının toplumda bu kadar önemli olduğunu aslında katledilinceye kadar fark etmemiş olduğumu itiraf etmem gerek. Bizim toplum içinde sözlerinin tartışıldığını hep hissederdim. Demek ki çabası birilerini korkutmuştu. Sonuçta öğrendik ki işin aslı hiç de göründüğü gibi değilmiş.

Katledilmesinden sonra isyanımı siyasette ve yazılarımda her zaman dile getirdim. Pes etmek, Hrant ahpariğe verilen bir sözü yok saymak gibi geldi bana. Onun diyalog çağrılarını sürdürmezsem, sanki Hrant abi bu sefer gerçekten ölecekmiş gibi bir ruh haline girdim. Bazen söylemleri kendi toplumumda dahi eleştirildi. Ölümünden sonra, onun bakış açısının bu coğrafyada hiçbir anlamının olmadığı şeklinde birçok yoruma şahit oldum. Bu mücadele tarzının gereksiz hedef olmayı getirdiği düşüncesi özellikle toplumumun yaş almış çevrelerinde halen hâkim. ‘Kimseyle sürtüşmeden sessiz kalmak bizleri yaşatır’ düşüncesi içine kapanık toplumumuzun genel algısı halinde. Mücadele verenlerin kapalı devre yaşayan toplumumuza zarar verdiğini söyleyenler bile bulunmakta.

OGÜN SAMAST SERBEST

Hrant Dink ’in ölümünden sonra, adına ‘derin devlet’ mi demek gerekir ya da başka bir ad mı kullanılır bilemiyorum ama bu her kim ya da kimler ise kendini hemen gösterdi. Ogün Samast’ın bayrak önünde çekilen videosunun servis edilmesi, mahkeme sürecinin nasıl ilerleyeceğine dair bir yol haritası çizdi. Bu karenin, derin bir mesaj içerdiğini sanırım hepimiz fark ettik.

Katilin terör suçlarından yargılanmaması ve bilinçli olarak 17 yaşında bir insanın seçilmesi, Hrant Dink’in büyük bir plan dahilinde katledildiğini gösterdi. Bu plan birileri tarafından bugüne kadar gayet iyi yönetildi.

Mahkemelerde zaten ciddi anlamda zor süreçler yaşandı. Yıllarca devam eden hukuk süreci henüz tamamlanmamışken, Samast cezaevindeki iyi halinden dolayı serbest bırakıldı. Bu kişi, o kadar iyi bir hal sergilemiş olmalı ki cezaevinde gardiyanlarla yaşadığı arbede bile iyi olma haline zarar vermedi. Zaten son bir senedir de çıkacağı algısı oluşturulmaya başlanmıştı.

Serbest bırakılmasının ardından tepkiler arttı ve yeni hukuki bir süreç olacağına dair söylentiler ortaya atıldı. Bu durum, hukuken zaman aşımı olduğu söylemlerinin hemen arkasından geldi. Bugünlerde aralık ayında yargılanacağı mahkemeye gelmezse tutuklanacağı söyleniyor. Ne olursa olsun katledilen katledildiğiyle kaldı. Ancak bilinmeli ki hiçbir acı zaman aşımı ve gerçekle yüzleşilmeden sonlanmaz.

Samast, nihayetinde tabii ki bir gün çıkacaktı. O zaten sadece kafası zehirlenmiş bir tetikçiydi. Esas mesele, onun bu eylemi gerçekleştirmesine olanak tanıyan planı yapanların ortaya çıkmamasıydı. Bu konuyla ilgili onlarca insan tutuklandı ancak çoğu serbest kaldı.

Yaşananlara bakınca, Markar Eseyan’ın Ak Parti vekili olmadan evvel söylediği söz aklıma geliyor. “Bu ülkede Hrant Dink’in gerçek katilleri bulunursa, ülkede devrim olur.” demişti. Kendisi yıllardır iktidarın vekiliydi fakat bu konuda bir arpa boyu yol alınmadı ya da bunu yapmasına izin verilmedi, bilinmez. Vicdanen rahatsız olanlar, Hrant Dink’in katledilişinin tüm yönleriyle araştırılması için geçtiğimiz günlerde Meclis’e önerge verdi. Tıpkı daha öncekilerde olduğu gibi, iktidar yapıları ret oyu kullandı. Yani ölen bir kez daha öldüğüyle kaldı. (Ak Partili Ermeni vekil Sevan Sıvacıoğlu’nun oy tercihini gerçekten merak ediyorum.)

Hatırlayalım yargı işleyişi ülkenin siyasi atmosferine göre sürekli değişti. Yani gerçekçi bir yargılama ne yazık ki yapılmadı. Bu durum, bizlere yalnız olduğumuzu hissettirdi. Ogün Samast’ın serbest kaldığını öğrendiğimde ilk önce öfke hissettim. Sonrasında bu öfkeye, Hrant abiye verdiğimiz sözü yerine getirememiş olmanın verdiği bir mahcubiyet ve mağlubiyet hissi eşlik etti. Zaten zayıflamış olan hukuka ve adalete olan inancım da neredeyse tamamen yok oldu.

ÜZÜLMEDEN KORKMADAN DEVAM ETMEK

Şimdi arkanıza yaslanın lütfen ve kendinizi bizlerin yerine koyarak düşünün. Kendinizi az bırakılan halklardan birinin ve bir de kalbi siyaseten soldan atan bir bireyin yerine koyarak düşünün. Size dayatılan tarih yerine doğru olduğuna inandığınız tarihin peşinde olduğunuzu düşünün. Vatandaşlıkla, coğrafyanın tarihi kültürüyle bağlı olduğunuz ülkenizde, sizin değer olarak gördüğünüz bir temsilcinizin katledilişinden yıllar sonra dramatik bir hukuk işleyişi sonucunda vicdanen de yok sayılsaydınız nasıl hissederdiniz?

Düşünceleri ve siyasi görüşleri yüzünden rehin tutulan insanların tutukluluk hali yıllardır sürerken, bir tetikçinin serbest kalması veya bunu planlayanların iktidarın söz vermesine rağmen, gerçekten ortaya çıkarılmaması sizde nasıl bir ruh hali yaratırdı?

Bir avuç kalmış halklar olarak artık üzgünüz ve korkuyoruz. Fakat mücadelenin tüm ötekilerle omuz omuza vererek verileceğini de bildiğimiz için devam etmek zorundayız. Elbet gerçekler ortaya çıkacak ve gerçek hukuk işleyecek. İşte o zaman Hrant Ahparigin acısı biraz olsun dinecek. Belki o zaman düşmanlaşanlar diyalog kurmanın önemini ve değerini kavrayacak.

xxxxxx

Pervin Chakar Konseri

Değerli opera sanatçısı sevgili Pervin Chakar’ın geçtiğimiz hafta sonu Kadıköy Süreyya Opera Salonu’nda gerçekleşen konserine, Pervin Buldan ve yine birlikte görev yaptığım MYK üyemiz İlknur Birol’la katıldık. Sayın Özgür Özel ve CHP heyeti de konsere geldi. Ancak bu durum, özellikle boyalı medyada ciddi bir algı operasyonuna dönüştü. Konser, HEDEP ve CHP ilişkileri üzerinden medyada yer aldı. Bu algı operasyonunu en başta değerli sanatçı Pervin Chakar ve ekibine yapılmış büyük bir saygısızlık olarak görüyorum.

Özellikle son yıllarda zevkle takip ettiğim Pervin Chakar, klasikleşmiş eserleri Türkçe ve anadili Kürtçe başta olmak üzere birçok dilde seslendirdi. Bu sanat gecesine yapılan saygısızlığı kınıyorum. Her iki parti temsilcilerinin bir konserde politika konuşmama medeniyetine sahip olduğunu tahmin etmek bu kadar zor olmamalı. Değerli Pervin Chakar’a bize yaşattığı bu güzel sanat gecesi için teşekkürlerimi sunarım.

Yazımı, Chakar’ın kendi anadilinde seslendirdiği bir eserle sonlandırmış olayım.

Murad Mıhçı: Ermeni yazar, siyasetçi, aktivist. 1975’te İstanbul'da doğdu. 2010’da Eşitlik ve Demokrasi Partisi Parti Meclis üyesi oldu. 2014’te İstanbul Halkların Demokratik Partisi İl yönetiminde görev alıp basın sözcüsü görevini yürüttü. 2015 yılında yapılan 7 Haziran ve 1 Kasım seçimlerinde HDP İstanbul 1. Bölge Vekil adayı oldu. 2016 ve 2017 'de Halkların Demokratik Partisi 2 Kongresi’nde Parti Meclis ve Merkez Yürütme Kurul üyesi görevlerini üstlendi. Halklar İnançlar ve Genişleme Komisyonlarında çalışma yürüttü. Turnusol, Agos Gazetesi (misafir yazar), Demokrat Haber'de yazarlık yaptı. ''Yeniden İnşa Et '' kitap yazarlarından.

QOSHE - Korkuyoruz ama susmuyoruz - Murad Mıhçı
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Korkuyoruz ama susmuyoruz

32 15
24.11.2023

‘’Ölü, yiğit, gölge ve buz, ne varsa
Tohuma dururlar yeniden
Ve halk, toprağa gömülü
Tohuma durur bir yerde
Buğday nasıl filizini sürer de
Çıkarsa toprağın üstüne
Güzelim kırmızı elleriyle
Sessizliği burgu gibi deler de
Biz halkız, yeniden doğarız ölümlerde’’

Pablo NERUDA

Geçen hafta Hrant Dink’in katili Ogün Samast’ın iyi hal koşulları nedeniyle serbest bırakıldığını öğrendik. Bu haberden sonra günlerce telefonum susmadı. Özgür medya durumu değerlendirmem için aradı, dostlarım feryatlarını paylaştı. Dostlarımız bu acı durumdan dolayı omuz vererek destek oldu. Bu durum, coğrafyamız için bir umut olduğunu gösteriyor.

Arayan dostların en çok sorduğu soru, Ermeni toplumunun bu durumu nasıl yorumladığı idi. Bu nedenle, bugün kendi penceremden bu gelişmeyi yazmak istedim. Bu tür durumlarda, biraz nefes alıp sakinleştikten sonra daha aklı selim yazmak daha doğru oluyor.

Hrant ahparig katledildiği gün iş yerimde oturuyordum. Haberi duyunca aklıma ilk gelen ‘Murad pes et ve artık bu ülkeden git’ oldu. Odamdan çıkamadığım gibi koltuğumdan bile kalkamadım. O panik ve şok duygusuyla, yaşamak için başka bir ülkeye göç etmem gerektiği düşüncesi zihnime hâkim olmuştu. O gün, birlikte çalıştığım Kürt arkadaşım Zeki’nin, odama girdiğini ve bana üst perdeden seslendiğini hatırlıyorum: “Neyi bekliyorsun? Ayağa kalk ve tepki ver.’’ Korkak ve ürkek bir halde o eşi benzeri olmayan on binlerin tepki yürüyüşüne Şişhane’den katıldım. İş yerim meydana uzak değildi ama o kalabalığa nasıl katıldığımı hatırlamakta güçlük çekiyorum. Atılan sloganlar sonrasında kendime gelmiştim. ‘Ne oluyor, ne yapıyoruz?’ soruları aklımdan geçiyordu.

Hrant abi katledilmeden önce çıktığı her Tv programında içimizde buruk bir heyecan olurdu. Her sözü için ‘Hrant ne güzel söyledi’ derken biraz da çekinirdik. Onun söylemlerinin ve yazılarının toplumda bu kadar önemli olduğunu aslında katledilinceye kadar fark etmemiş olduğumu itiraf etmem gerek. Bizim toplum içinde sözlerinin tartışıldığını hep hissederdim. Demek ki çabası birilerini korkutmuştu. Sonuçta öğrendik ki işin aslı hiç de göründüğü gibi değilmiş.

Katledilmesinden sonra isyanımı siyasette ve yazılarımda her zaman dile getirdim. Pes etmek, Hrant ahpariğe verilen bir sözü yok saymak gibi geldi bana. Onun diyalog çağrılarını sürdürmezsem, sanki Hrant abi bu sefer gerçekten ölecekmiş gibi bir ruh haline girdim. Bazen söylemleri kendi toplumumda dahi eleştirildi. Ölümünden sonra, onun bakış açısının bu coğrafyada hiçbir anlamının olmadığı şeklinde birçok yoruma şahit oldum. Bu mücadele tarzının gereksiz hedef olmayı getirdiği düşüncesi özellikle toplumumun yaş almış çevrelerinde halen hâkim. ‘Kimseyle sürtüşmeden sessiz kalmak bizleri yaşatır’ düşüncesi içine kapanık toplumumuzun genel algısı halinde. Mücadele........

© Artı Gerçek


Get it on Google Play