‘’Aslında zeki bir insan, bunu siz de pek iyi bilirsiniz, haydut olup topluma sadece şiddetle hükmetmenin hayalini kurar. Bu da birtakım romanlarda okuduğumuz kadar kolay olmadığından, genellikle siyasete girilir, en zalim partiye koşulur. Aklımızı ayak altına alıyormuşuz, ne önemi var, değil mi? Böylece dünyaya hükmedebildikten sonra… İçimde zulümle ilgili tatlı hayaller buluyordum.’’

Albert Camus

Yazıma başlamadan önce okuyucularımdan özür dilemek istiyorum. Geçen haftaki Erivan gezim nedeniyle maalesef yazı yazmaya vakit bulamadım. Fark edip, özelden soranlar başta olmak üzere tüm takipçi dostlar, kusura bakmayın.

Bu hafta, Ankaragücü-Rizespor maçında AK Parti kurucularından ve vekillerinden olan Faruk Koca ile yanındaki şahısların hakem Halil Mutlu Meler’e saldırısını ele almak istiyorum. Malumunuz bu vahim olay büyük bir gündem oluşturdu. Bu trajik durum her kesimde şiddete yönelik bir farkındalık yaratır gibi göründü. Fakat işin aslı ne yazık ki bu değil, şiddete yönelik gerçek bir tepkinin, farkındalığın kıyısından köşesinden bile geçemediğimizi düşünüyorum. Olayın dünya spor kamuoyunun gündemine oturması nedeniyle ciddi bir şekilde ele alındığı havası verildi ama bu durumun geçici olduğunu ve hafızalardan silinmesi için sporun şeflerinin çaba gösterileceğini tahmin ediyorum. Alınacak kararlar da bırakın tedaviyi, pansuman bile olmayacak.

Yazılarımı takip eden veya beni tanıyan dostlar sağlam bir Fenerbahçe taraftarı olduğumu bilir. Her zaman kombine bilet almasam da desteklediğim takımın maçlarını ne olursa olsun her koşulda takip etmeye çalışırım.

Özellikle geçen sene gittiğim müsabakalardan sonra siyasetin maçların ve futbolun önüne geçtiğini fark ettim. Bu sebeple zevkle izlediğim takımın kombinesini bu sene almamaya karar verdim. Maçlara oğlumla gidiyordum ama maçların artık masa başında sonuçlanmasından dolayı tribünlerin başka bir ruh haline büründüğünü, net bir şekilde gözlemliyordum.

Özellikle futbol hiçbir zaman tiyatro gibi izlenmez. Bunu hayal etmek de gerçekçi olmaz. Fakat haftanın stresini atmak isteyen bir ruh haliyle maçı izlemeye gelen insanların, iç dünyalarında ne kadar dolduğunu en iyi gözlemleyeceğiniz yer yine tribünlerdir. Farklı kesimlerin ve farklı görüşlerin yan yana oturduğu, ülkenin genel gündemi hakkında tartışmadan sohbet ettikleri ender ortamlardan biridir tribünler.

Ne yazık ki maçlardaki yanlış kararlara verilen tepkilerin artık sadece pozisyona yönelik olmadığını görüyoruz. Bunun sebebi ise rant sektörünün spor dünyasına yansıması ve neticesinde sistem siyasetinin sporun bir parçası haline gelmesidir.

SPOR VE SİYASİ İLİŞKİLER

Yaşananları anlamak için geçmişe biraz olsun bakmak gerekir. Örneğin Fatih Terim’in Galatasaray’ında Mehmet Ağar etkisi, sonrasında futbolcuların Gülen’le olan ilişkisi, bazı transferlerde Mesut Yılmaz’ın çabaları gibi gazete haberleri ilk akla gelenlerden.

Özellikle 3 Temmuz 2011 ‘de şike suçlamalarıyla ülke gündemi çalkalanmıştı. Daha sonra bu şike davaları sürerken siyasi iklimin değişmesiyle neler yaşandığını gördük. Siyasetin spora sirayet ettiğinin belki de en büyük kanıtı 3 Temmuz’da başlayan süreçti. Bu şike davalarının gerçek faillerinin bugün bile ceza almayışının ve bir türlü davaların sonuçlanmamasının toplum ve spor üzerindeki etkisi sürmekte. Adaletin sağlanmamasının en ağır yansımalarından biri de tribünlerde yaşanıyor.

Yeni stat inşasında hükümete yakın duran kulüp başkanlarının ayrıcalıklı imkanlardan yararlanmaları malumunuz. Ayrıca yayın ve resmi spor bahis ihalelerinin toplumsal alandaki etkileri üzerinde durulması gereken konuların başında geliyor.

Özellikle Trabzonspor ve Fenerbahçe üzerinden yaşanan iktidar savaşları uzunca bir anlatıma değer başlıklardan bir tanesi. Fakat asıl tartışmamız gereken tüm yaşananların şu an toplum üzerindeki etkileridir.

ŞİDDET İKLİMİ

Yaşadığımız atmosfere baktığımızda eşi benzeri görülmemiş şiddet haberleri duyuyoruz. Kadına ve gençlere yönelik şiddet olayları, parmak sallanan siyasi içerikli konuşmalar ve Meclis’teki gerginlikler hepimizin malumu.

Ekonomik sorunların memleketi sardığı bu dönemde hangimiz iş yerinde huzurlu bir şekilde çalışabiliyor?

Dünya gündemine baktığımızda ise çoğu haberin şiddet ve savaşla ilgili olduğunu görüyoruz.

ÜLKE SPORUNDA ŞİDDET

Son yıllarda yaşananlar incelendiğinde sporun içindeki şiddetin bolca örneği var. Örneğin 2015 yılında Çaykur Rize-Fenerbahçe maçı sonrasında Trabzon sınırları içinde Fenerbahçe otobüsü kurşunlandı. O günlerde siyasetin spora etkisi sebebiyle Trabzonspor ve Fenerbahçe’nin arası iyice açıktı. Bu olay yaşanan bir gerilim olmaktan çıktı ve taraftarların düşmanlaşmasına vesile oldu. Fenerbahçe otobüsünün kurşunlanmasının gerçek failleri bulunamadı ya da bulunmak istenmedi. Bu adli vakanın çözülmemesi taraftarların hafızasında ve şiddet eğilimlerinin tetiklemesinde etkili olmaya devam ediyor.

Bu örnekler içinde en acı olanların bir tanesi de Amedspor’un yaşadıkları. 24 Nisan 2016'da yine Ankaragücü yöneticilerinin, Amedspor yöneticilerini yumruklayıp tribünden aşağıya atması sosyal medyada ve özgür basında yer almıştı. Bu saldırından sonra adil bir cezalandırmanın istenmediği gördük. Adaletsizlikte ısrar edildi.

Hatırlayacağınız gibi 2022’de ülke futbolunun yönetim merkezi olan İstanbul Riva’daki silahlı saldırının gerçek nedeni hâlâ bilinmiyor.

Yakın geçmişte yaşananlar ise hafızalarımızda. 3 Mart 2023’te Bursaspor- Amedspor maçında yaşananlar, tribünlere ırkçı ve faşist pankartların girmesi, üzerinde Beyaz Toros resmi olan pankartlara izin verilmesi ve sahaya atılan kurşun ve bıçaklarla başlamıştı. Daha sonra saha kenarından ve bazı taraftarlardan gelen saldırılarla Amedsporlu futbolcular yaralanması. Federasyon, maçı bu zor şartlarda oynatmıştı. Şiddet gösterenlere gerçekçi bir yaptırım yine uygulanmamıştı. Bu olay, sporun içindeki ırkçı siyasetin net bir kanıtı niteliğindeydi.

HAKEMLERE BASKI

Spor haberlerini takip edenler hakemlerin maruz kaldığı baskıları bilirler. Geçtiğimiz günlerde yan hakemlik yapan Kemal Yılmaz mesleğini bıraktığı açıklamıştı. Mesleği bırakma nedeni ise gerçekten manidardı. Fenerbahçe - Atakaş Hatayspor maçında başarılı bir performans göstermesine rağmen sonraki haftalarda maç verilmemesini eleştirmişti. İstifasının nedenini "hakemlerin görevlerini yaparken karşılaştığı baskı" olarak açıklamıştı. Bu baskıların belli kişiler tarafından yapıldığını, özellikle futbol camiasının tanıdık yorumcuları tarafından TV’lerde sık sık dile getirildiğini görüyoruz.

Neredeyse tüm kulüp başkanlarının sporun idaresine dair eleştirilerini en üst perdeden yaptığı bir dönem yaşıyoruz. Bu durum elbette taraftarların ruh hallerine yansıyor ve şiddet eğilimini artırıyor.

Karşılaşmalardan sonra ‘’KARA GECE’’ başlığının her hafta sonu medyada gündem olması, aslında tahammülsüzlüğün ve yönetimlere olan inancın kalmadığının da göstergesi.

SONUÇ: HALİL MUTLU EREL’E SALDIRI

Maç bittiğinde parmak sallayan bir hoca (Emre Belezoğlu) ve güç zehirlenmesiyle kendini dokunulmaz gören Ankaragücü’nün patronu siyasetçi Faruk Koca hakem Halil Mutlu Erel’e saldırdı. Bahanesi de özellikle az bırakılan halkların mekanlarına yapılan saldırılarda çok sık karşılaştığımız şeker hastalığının etkisiyle kendini kaybetme oldu. Daha vahim olan şey ise bu saldırıda Faruk Koca dışında yere düşen hakeme tekme atılması ve tabii bu saldırıyı savunan bazı Ankaragücü taraftarlarının ve hatta başka kulüp taraftarlarının olması.

Benzer bir olayın başka bir karşılaşmada olması da muhtemeldir. Futbolun rant odaklı bir hale dönüşmesi ve siyasetin spora etkisi, yaşanan şiddet ortamının temel nedenlerinden biridir. Bunun çözümünün yakın gelecekte mümkün olamayacağı da ortada.

Siyasette parmak sallanmasının ve iktidar gücünün kavgalarla artmasının yansımalarını her alanda maalesef yaşıyoruz ve yaşamaya da devam edeceğiz.

Yaşanan vahim olay sonrasında sembolik olarak ligleri durdurmak trajik bir komediden öteye gidemedi. Yaşananlar hiç yaşanmamış gibi bir sonraki olaya kadar unutulacak.

Zaten Türkiye Futbol Federasyonu (TFF) Başkanı Mehmet Büyükekşi’nin açıklaması yaşananların çözümüne dair bakışı da gösteriyor. Büyükekşi, “Bu ülkeyi bölemeyecekler. Bayrak inmeyecek. Ezanlar susmayacak, bunu herkes bilsin.” diyerek bildik, alışıldık ve içi boş hamaset sözlerle duruma dair tespit yapmış. Uzun lafın kısası, bugünkü kavga siyasetini benimseyenler, sistemi inşa edenler bildiğimiz üslup ve politikalarından vazgeçmediği sürece benzer sorunlar her alanda sürecek. Daha çok badireler yaşayacağımız malumunuz.

********************

ŞİDDET HER YERDE

Geçtiğimiz günlerde birlikte görev yaptığım DEM Parti Gençlik Meclisi Sözcüsü ve partinin Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyesi Edanur İbrahimoğlu, İstanbul'da yapılan basın açıklaması sırasında polis müdahalesine maruz kaldı. Sadece basın açıklaması yapmak isteyen arkadaşımız ciddi şekilde yaralandı. Şiddetin, toplumlar arasındaki uçurumları derinleştirdiği ve farklı görüşlerin diyalog kurmasını iyice imkânsız hale getirdiği günümüzde halen idrak edilmiyor.

Şiddetin ayrıştırma yaratarak coğrafyaya kalıcı hasar verdiği ne zaman anlaşılacak? Her görüşün makul bir zeminde ifade edilemediği bir iklim gelecekte daha büyük sorunlara gebe olacaktır. Edanur arkadaşımıza yapılan bu vahim saldırı sadece onun şahsına değil, barış için mücadele eden taraflı veya tarafsız tüm bireylere yapılmıştır. Elbet bir gün barış kazanacak.

Murad Mıhçı: Ermeni yazar, siyasetçi, aktivist. 1975’te İstanbul'da doğdu. 2010’da Eşitlik ve Demokrasi Partisi Parti Meclis üyesi oldu. 2014’te İstanbul Halkların Demokratik Partisi İl yönetiminde görev alıp basın sözcüsü görevini yürüttü. 2015 yılında yapılan 7 Haziran ve 1 Kasım seçimlerinde HDP İstanbul 1. Bölge Vekil adayı oldu. 2016 ve 2017 'de Halkların Demokratik Partisi 2 Kongresi’nde Parti Meclis ve Merkez Yürütme Kurul üyesi görevlerini üstlendi. Halklar İnançlar ve Genişleme Komisyonlarında çalışma yürüttü. Turnusol, Agos Gazetesi (misafir yazar), Demokrat Haber'de yazarlık yaptı. ''Yeniden İnşa Et '' kitap yazarlarından.

QOSHE - Şiddet ikliminin spordaki yansımaları - Murad Mıhçı
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Şiddet ikliminin spordaki yansımaları

29 8
15.12.2023

‘’Aslında zeki bir insan, bunu siz de pek iyi bilirsiniz, haydut olup topluma sadece şiddetle hükmetmenin hayalini kurar. Bu da birtakım romanlarda okuduğumuz kadar kolay olmadığından, genellikle siyasete girilir, en zalim partiye koşulur. Aklımızı ayak altına alıyormuşuz, ne önemi var, değil mi? Böylece dünyaya hükmedebildikten sonra… İçimde zulümle ilgili tatlı hayaller buluyordum.’’

Albert Camus

Yazıma başlamadan önce okuyucularımdan özür dilemek istiyorum. Geçen haftaki Erivan gezim nedeniyle maalesef yazı yazmaya vakit bulamadım. Fark edip, özelden soranlar başta olmak üzere tüm takipçi dostlar, kusura bakmayın.

Bu hafta, Ankaragücü-Rizespor maçında AK Parti kurucularından ve vekillerinden olan Faruk Koca ile yanındaki şahısların hakem Halil Mutlu Meler’e saldırısını ele almak istiyorum. Malumunuz bu vahim olay büyük bir gündem oluşturdu. Bu trajik durum her kesimde şiddete yönelik bir farkındalık yaratır gibi göründü. Fakat işin aslı ne yazık ki bu değil, şiddete yönelik gerçek bir tepkinin, farkındalığın kıyısından köşesinden bile geçemediğimizi düşünüyorum. Olayın dünya spor kamuoyunun gündemine oturması nedeniyle ciddi bir şekilde ele alındığı havası verildi ama bu durumun geçici olduğunu ve hafızalardan silinmesi için sporun şeflerinin çaba gösterileceğini tahmin ediyorum. Alınacak kararlar da bırakın tedaviyi, pansuman bile olmayacak.

Yazılarımı takip eden veya beni tanıyan dostlar sağlam bir Fenerbahçe taraftarı olduğumu bilir. Her zaman kombine bilet almasam da desteklediğim takımın maçlarını ne olursa olsun her koşulda takip etmeye çalışırım.

Özellikle geçen sene gittiğim müsabakalardan sonra siyasetin maçların ve futbolun önüne geçtiğini fark ettim. Bu sebeple zevkle izlediğim takımın kombinesini bu sene almamaya karar verdim. Maçlara oğlumla gidiyordum ama maçların artık masa başında sonuçlanmasından dolayı tribünlerin başka bir ruh haline büründüğünü, net bir şekilde gözlemliyordum.

Özellikle futbol hiçbir zaman tiyatro gibi izlenmez. Bunu hayal etmek de gerçekçi olmaz. Fakat haftanın stresini atmak isteyen bir ruh haliyle maçı izlemeye gelen insanların, iç dünyalarında ne kadar dolduğunu en iyi gözlemleyeceğiniz yer yine tribünlerdir. Farklı kesimlerin ve farklı görüşlerin yan yana oturduğu, ülkenin genel gündemi hakkında tartışmadan sohbet ettikleri ender ortamlardan biridir tribünler.

Ne yazık ki maçlardaki yanlış kararlara verilen tepkilerin artık sadece pozisyona yönelik olmadığını görüyoruz. Bunun sebebi ise rant sektörünün spor dünyasına yansıması ve neticesinde sistem siyasetinin sporun bir parçası haline gelmesidir.

SPOR VE SİYASİ İLİŞKİLER

Yaşananları anlamak için geçmişe biraz olsun bakmak gerekir. Örneğin Fatih Terim’in Galatasaray’ında Mehmet Ağar etkisi, sonrasında futbolcuların Gülen’le olan ilişkisi, bazı transferlerde Mesut Yılmaz’ın çabaları gibi gazete haberleri ilk akla gelenlerden.

Özellikle 3 Temmuz 2011 ‘de şike suçlamalarıyla ülke gündemi çalkalanmıştı. Daha sonra bu şike davaları sürerken siyasi iklimin değişmesiyle neler yaşandığını gördük. Siyasetin spora sirayet ettiğinin belki de en büyük kanıtı 3 Temmuz’da başlayan süreçti. Bu şike davalarının gerçek faillerinin bugün bile ceza almayışının ve bir türlü davaların sonuçlanmamasının toplum ve spor üzerindeki etkisi sürmekte. Adaletin sağlanmamasının en ağır yansımalarından biri de tribünlerde yaşanıyor.

Yeni stat........

© Artı Gerçek


Get it on Google Play