“Küresel Kozmopolit Demokrasi” başlıklı yazımı BM rejiminin küresel kozmopolit demokrasiye yönelik olarak yeniden tasarlanması gerektiğini belirterek bitirmiştim.

Hukuk ve demokrasinin bulunmadığı dolayısıyla otoriter ya da totaliter bir rejimin hüküm sürdüğü bir ülkede halkın bir bölümü hak, hukuk, özgürlük ve insan onuruna saygı talep ettiğinde ve rejim talepte bulunanları şiddetle bastırmaya, silahla hatta kimyasal silahlar kullanarak imhaya gittiğinde bunu ivedilikle araştırıp engelleyecek bir dünya parlamentosu ve yürütme gücü bulunması gerekmez mi ?

Ülkeler arası savaşlarda ya da iç savaşlardaki katliamları önlemeyi, dış politikalarını sadece çıkarlar üzerinden şekillendiren ABD, Birleşik Krallık, Fransa, Rusya, Çin gibi güçlü ülkeler arasındaki oyun dengesi içinde mi bekleyeceğiz.?

Saddam Hüseyin’in 1988’de Halepçe’de kimyasal silah kullanarak Kürtlere karşı yaptığı katliam. Mısır’da sadece bir sivil itaatsizlik eylemi sergileyen insanların darbe yönetimince katledilmesi. Avrupa’nın ortasında, Bosna’da cereyan eden ve seyredilen Srebrenitsa katliamı.

Yıllardan beri İsrail’in uyguladığı şiddet politikaları nedeniyle Filistin halkının yaşadığı acılar.

Hamas’ın 7 Ekim’de sivillere yönelik olarak başlattığı saldırının İsrail devletince kadın, çocuk, yaşlı, hasta olduğuna bakılmaksızın Gazze halkına katliam olarak ödettirilirken, BM Güvenlik Konseyi’nin güçlü üyeleri katliamı önlemek bir yana İsrail’i desteklemeye devam ediyorlar.

ABD, Birleşik Krallık, Fransa ,Rusya ve Çin’in çıkarları nedeniyle Birleşmiş Milletleri kilitlemeleri yani ahlak dışı bir siyasetle dünyayı hukuksuz, otokratik bir yapıya mahkum etmeleri ciddi bir insanlık ve vicdan sorunu olarak ortaya çıkmakta. Bu bağlamda tartışılması gereken çok sorun olmakla birlikte BM rejiminin eleştirilmesi başta gelmekte.

‘Birleşmiş Milletler’ ifadesi ilk kez Roosvelt tarafından önerildi ve yine ilk kez 1 Ocak 1942 tarihli Birleşmiş Milletler Bildirisinde kullanıldı. Roosvelt, Churchill ve Stalin’in Yalta Konferansı’nda özellikle Güvenlik Meclisi’nin (Konsey) oylama usullerine ilişkin uzlaşmaya varmaları üzerine 25 Nisan 1945’de San Fransisko’da bir konferans toplanarak yeni örgütün anayasasının hazırlanması çalışmalarına başlandı.

Bu çalışmalar katılanların oy birliğiyle, bugünkü BM Antlaşması’nı ve Uluslararası Adalet Divanı Statüsü’nü kabul etmeleriyle sonuçlandı. Söz konusu antlaşma 26 Haziran 1945’de imzalanıp,24 Ekim 1945’de yürürlüğe girdi. BM 51 asli üyeyle kurulmuş olup ,daha sonra kabul edilen üyeler ile üye sayısı 193’e ulaşmış durumda.

İkinci Dünya Savaşı sonrası galip devletlerini güçlü ve tek söz sahibi kılan bu örgütlenmenin amaçları uluslararası barış ve güvenliği sağlamak, uluslar arasındaki dostane ilişkileri geliştirmek, ekonomik, sosyal, kültürel ve insani nitelikteki sorunların çözümü ve insan hak ve özgürlüklerine saygının geliştirilip özendirilmesi için uluslararası işbirliğini gerçekleştirmek olarak belirlendi.

Ancak BM’nin yapılanmasında her üyenin temsil edildiği genel kurul, 5 sürekli, 10 geçici üyeden oluşan Güvenlik Meclisi’ne göre daha yetkisiz ve işlevsiz kılınarak GM’ye geniş yetkiler tanındı.

GM’de bir sorunun usul sorunu mu yoksa esas sorunu mu olduğu meselesi dahi tartışma konusu olabilmekte, sürekli üyelerden birinin muhalefeti durumunda sorun oluşturan olay gündeme dahi gelmemekte. GM’de karar alınabilmesi 5 sürekli üyenin çatışan çıkarlarının dengelenmesiyle veya güçlü olan üyenin diğer üyeleri tehditle ya da çıkarla kendi çizgisine çekmesiyle olanaklı olabilmekte.

GM’de 5 ülkeye sürekli üyelik statüsü verilmesi antidemokratik olduğu gibi, bu kuruma verilen yetkiler düşünüldüğünde durum daha vahimleşmekte. BM Antlaşmasının 12.maddesine göre GM, bir uyuşmazlık veya herhangi bir durum karşısında Antlaşmanın kendisine yüklediği görevleri yaptığı sürece Genel Kurul bu uyuşmazlık veya durum hakkında GM istemedikçe hiçbir tavsiyede bulunamamakta.

Savaşın galipleri olan Amerika, Birleşik Krallık, Fransa, Rusya Çin’i de yanlarına alarak söz konusu organda 5 daimi üye olarak yer edinmiş durumdalar.14 üyenin birleştiği bir kararda bir daimi üyenin muhalefeti söz konusu kararın alınmasını engelleyebilmekte.

Üstelik BM Antlaşması’nın 24.maddesine göre Genel Kurul üyeleri, uluslararası barış ve güvenliğin korunması sorumluluğunu GM’ye verdiklerini ve bu sorumluluğun kendisine yüklediği görevleri yerine getirirken GM’nin kendi adlarına hareket ettiğini kabul etmekteler. Bu görevlerin yapılmasında GM, meydana gelecek uyuşmazlıkların barış yoluyla çözülmesinin yanında kuvvet kullanılması hususundaki yetkilerini de kullanmakta.

GM’’nin oluşumu, oylama usulleri ve yetkileri göz önüne alındığında BM’nin bir vesayet kurumu olarak 5 daimi üye tarafından yönetildiği görülmekte.

BM Genel Kurulu’nun işlevsiz bir tavsiye organı olmaktan çıkartılarak bir parlamento gibi çalışır ve çoğunlukla bağlayıcı kararlar alan bir organ durumuna getirilmesi, özellikle askeri güç kullanımını gerektiren kararların Genel Kurul’ca alınması, ayrıca GM’nin yürütme organı durumuna getirilip, sürekli üyeliklerin kaldırılarak bu organın üyesi olacak ülkelerin 4 yıl için Genel Kurul’ca seçilmesi demokratik bir yapılanma için ön koşul olmalı.

Küreselleşmenin ancak dünyada demokratik bir üst yapılanma sonucu alınacak siyasi kararlarla adil sonuçlar doğurabileceği açık. BM rejiminin demokratikleşmesiyle birlikte uluslararası ekonomik örgütlerin de (IMF, Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütü gibi) demokratik bir yapıya kavuşturulacak olan BM rejimi içine alınması gerekmekte.

Dünya üzerinde barışın sağlanması sürecinde en önemli hedef silahsızlanma olmalı.GM sürekli üyelerinin silahsızlanması, gelişmekte olan ülkelerin silahsızlandırılmasından daha önemli.

Gelişmekte olan ülkelere silahları, biyolojik, kimyasal, nükleer silah teknolojilerini satanlar GM daimi üyeleri. O halde güçlü ülkelerin silahsızlanması ve dünya kaynaklarının insana onurlu bir hayat seviyesi sağlamaya ve doğanın bozulan dengelerini onarmaya yönlendirilmesi ancak dünyada yeni bir demokratik yapılanmanın kurulmasıyla olanaklı.

Savaşları ve katliamları önlemenin yolu, “dünya siyasi-hukuki-ekonomik sistemini” ve kurumlarını sorgulamaktan geçmekte.

Ümit Kardaş: 1971'de İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirdi. 1975 yılında askeri hakim, 1985 yılında hukuk doktoru oldu. Çeşitli yerlerde savcılık, hakimlik ve adli müşavirlik yaptı. 1995 yılında emekli olup, serbest avukatlığa başladı. Çeşitli dergi, gazete ve kitaplarda yazıları yayınlandı. Halen internet gazeteleri Artı Gerçek ve Son Medya’da yazmaya devam ediyor. Bülent Tanör eser yarışmasında birincilik ödülü alan "Türkiye'nin Demokratikleşmesinde Öncelikler" isimli çalışması 2004 yılında yayınlandı. "Hukuk Devlete Sızabilir mi?", "Ötekiler İçin Sivil İtaatsizlik Rehberi", "Demokrasi ve Hukuk Krizi, "Zulüm Özür Uzlaşı", Kardaş’ın yayınlanmış kitaplarından bazıları.

QOSHE - Dünyada bir vesayet kurumu: Birleşmiş Milletler - Ümit Kardaş
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Dünyada bir vesayet kurumu: Birleşmiş Milletler

30 0
07.11.2023

“Küresel Kozmopolit Demokrasi” başlıklı yazımı BM rejiminin küresel kozmopolit demokrasiye yönelik olarak yeniden tasarlanması gerektiğini belirterek bitirmiştim.

Hukuk ve demokrasinin bulunmadığı dolayısıyla otoriter ya da totaliter bir rejimin hüküm sürdüğü bir ülkede halkın bir bölümü hak, hukuk, özgürlük ve insan onuruna saygı talep ettiğinde ve rejim talepte bulunanları şiddetle bastırmaya, silahla hatta kimyasal silahlar kullanarak imhaya gittiğinde bunu ivedilikle araştırıp engelleyecek bir dünya parlamentosu ve yürütme gücü bulunması gerekmez mi ?

Ülkeler arası savaşlarda ya da iç savaşlardaki katliamları önlemeyi, dış politikalarını sadece çıkarlar üzerinden şekillendiren ABD, Birleşik Krallık, Fransa, Rusya, Çin gibi güçlü ülkeler arasındaki oyun dengesi içinde mi bekleyeceğiz.?

Saddam Hüseyin’in 1988’de Halepçe’de kimyasal silah kullanarak Kürtlere karşı yaptığı katliam. Mısır’da sadece bir sivil itaatsizlik eylemi sergileyen insanların darbe yönetimince katledilmesi. Avrupa’nın ortasında, Bosna’da cereyan eden ve seyredilen Srebrenitsa katliamı.

Yıllardan beri İsrail’in uyguladığı şiddet politikaları nedeniyle Filistin halkının yaşadığı acılar.

Hamas’ın 7 Ekim’de sivillere yönelik olarak başlattığı saldırının İsrail devletince kadın, çocuk, yaşlı, hasta olduğuna bakılmaksızın Gazze halkına katliam olarak ödettirilirken, BM Güvenlik Konseyi’nin güçlü üyeleri katliamı önlemek bir yana İsrail’i desteklemeye devam ediyorlar.

ABD, Birleşik Krallık, Fransa ,Rusya ve Çin’in çıkarları nedeniyle Birleşmiş Milletleri kilitlemeleri yani ahlak dışı bir siyasetle dünyayı hukuksuz, otokratik bir yapıya mahkum etmeleri ciddi bir insanlık ve vicdan sorunu olarak ortaya çıkmakta. Bu bağlamda tartışılması gereken çok sorun olmakla birlikte BM rejiminin eleştirilmesi başta gelmekte.

‘Birleşmiş Milletler’ ifadesi ilk kez Roosvelt tarafından önerildi ve yine ilk kez 1 Ocak 1942 tarihli Birleşmiş Milletler Bildirisinde kullanıldı. Roosvelt, Churchill ve Stalin’in Yalta Konferansı’nda özellikle Güvenlik Meclisi’nin (Konsey) oylama usullerine ilişkin uzlaşmaya varmaları üzerine 25 Nisan 1945’de San Fransisko’da bir konferans toplanarak yeni örgütün anayasasının hazırlanması çalışmalarına başlandı.

Bu çalışmalar katılanların oy birliğiyle,........

© Artı Gerçek


Get it on Google Play