Bir Yeşilçam filmini izler gibi...
“Yeşilçam sineması fena halde yaşama benzer” derlerdi de inanmazdık... Demek ki doğruymuş...
Bir zamanlar, birçoğumuzun burun kıvırıp küçümsediği dahası dalga geçtiği o klasik Yeşilçam sinemasında izleyip de “yok artık” dediğimiz her bir şey, şimdilerde hayat diye karşımıza çıkmaya başladı.
Yeşilçam filmlerinin zirve yaptığı –ya da kendine özgü klasik yapımlar ürettiği- 50’li yılların ikinci yarısından 70’li yılların ilk yarısına uzayıp giden o dönemlerde bu sektörün bir açıdan resmi türü haline gelen melodramların ortak teması; zengin kız-fakir erkek, fakir kız-zengin erkek ya da bunların onlarca versiyonundan oluşuyordu. Yeşilçam repliği ile “farklı dünyaların insanları”nın, 50’li yıllarda büyük bir çoğunlukla iktidara gelen Demokrat Parti’nin “Her mahallede bir milyoner yaratmak” ile “Türkiye’yi küçük bir Amerika yapma” iddia ve ideallerine “cuk” diye oturuyordu. Bir de bunlara sınıfsız olduğu iddia edilen bir toplumun kendi içindeki geçişkenliğinin kolaylığı eklenince beyazperdeye yansıyan görüntüler bir düş olmaktan çıkıyor, giderek herkesin bilinçaltında “neden olmasına” dönüşüveriyordu.
Bu........
© Aydınlık
visit website