1945’te Türkiye’nin “Küçük Amerika” denen sürece girmesinden sonra, Atlantik sistemi, Türkiye’de Sola bir duvar örerek ayakta kaldı. Milliyetçi ve muhafazakâr halk kitlesinin denetim altına alınması, bu duvarı oluşturuyordu. Sağın dayandığı halk, çiftçiden, işçiden, esnaftan, sanayici ve tüccardan oluşuyordu. Bu önemli çoğunluğun çıkarı emperyalizme karşıydı, fakat siyasal düzlemdeki konumlanması sistemin yanındaydı. Bu çoğunluk üzerindeki ideolojik ve siyasal hegemonya, sistemin güvencesini oluşturuyordu. Bu sayede sistem, parlamenter rejimle yoluna devam edebiliyordu.

Halkın denetimden çıkma eğilimi gösterdiği durumlarda, 1971 ve 1980 Gladyo darbeleriyle halk kuvvetleri bastırıldı ve arkasından sistem yine seçimler yoluyla hakimiyetini sürdürdü. Muhafazakâr ve milliyetçi oylar, nasıl olsa işlevlerini görmekteydi.

Atlantik Sistemini sürdürülebilir kılan bu denklem, Silivri Duvarının 2014 yılı baharında yıkılmasıyla ve arkasından 15-16 Temmuz 2016 yılında FETÖ Darbesinin Ordu-Millet işbirliğiyle ezilmesiyle bozuldu. Bu süreç, Türkiye’deki ABD zincirinin kırıldığı süreçtir. Hem halk kitleleri ve hem de başta Ordu olmak üzere Türk devleti ABD denetiminden çıkmaya başlamıştır.

Atlantik zincirlerinin kırılmakta olduğu bu sürecin anahtar partisi, Vatan Partisi olmuştur. Vatan Partisi, ABD’nin Ergenekon-Balyoz tertiplerinde Türk Silahlı Kuvvetleriyle birlikte hedef aldığı tek siyasal partidir. Çünkü emperyalizme karşı millî mevzidedir. Parti, işte o mevzide olduğu için, geniş kitleleri harekete geçirebilmiştir. Her seferinde yüz bine yakın insanı Silivri Duvarının önüne yığmıştır. Duvarın içinde ve yargılamada da subaylara ve sivillere önderlik ederek ABD tertibinin bozulmasında ön cephenin başında olmuştur.

15-16 Temmuz 2016 gecesi yaşanan tarihî hesaplaşma, aslında Silivri Duvarını yıkma mücadelesinin devamıdır. FETÖ’nün karşı atağı, yine Vatan Partisi’nin en kritik andaki kararlı duruşu sonucunda bozguna uğratılmıştır. O mücadeleyi yaşayan bütün taraflar, Vatan Partisi’nin bu rolünü saptamıştır.

Vatan Partisi’nin bu başarısının sırrı, elbette en önde milletine bağlılığındadır. Ancak o bağlılık yeterli değildir. Doğru program, doğru strateji ve doğru siyasetinin kaynağı, Bilimsel Sosyalizmin de doruğunda bulunduğu bilimin yol göstericiliğindedir.

Çağımızda, Ezilen ve Gelişen Dünyada devrim yapan doğru strateji, emperyalizme karşı mevzilenen millî stratejidir.

İki yüzyıllık Türk Devriminin başarı kazanan stratejisi, emperyalizme karşı millî mevzilenmedir.

Dünyaya bakalım 1917’den 1949’a kadar Sovyet Devriminden Çin ve Kore Devrimine, Vietnam Devriminden Afrika devrimlerine, Küba ve Venezuela Devrimine kadar çağımızın bütün devrimleri millî stratejinin ürünüdür.

19. Yüzyılda değiliz, 20. Yüzyıldan beri Emperyalizm çağındayız. Bütün devrimler, 20. Yüzyılda Lenin, Atatürk ve Mao gibi büyük devrim önderlerinin teori ve pratikte kanıtladıkları üzere emperyalizme karşı millî mevzide gerçekleştirildi.

Çağımızda Sol, millîdir. Eğer Sol adını taşıyan bir hareket millî değilse, Sol da değildir, çünkü bütün örneklerinde görüldüğü üzere emperyalizmin denetimindedir.

Türkiye’de de millî mevzide bulunmayan Sol adlı örgütler, dikkat edilirse hem Silivri sürecinde, hem de 15-16 Temmuzda, PKK çatısından bir türlü ayrılamadılar ve ABD kuvvetlerinin yanına düştüler. 2014 sonrasında ABD güdümlü Tayyip Erdoğan düşmanlığı da onları Atlantik konumlarına bağladı.

İşte Vatan Partisi’nin farkı burada kendini gösteriyor. Emekçi sınıflara, işçi sınıfına önderlik etmek, bugün ancak millî mevzide olanaklıdır. Çünkü işçi sınıfı, milletin emperyalizme karşı mücadelesine önderlik ederek, Manifesto’da da yazdığı gibi millî sınıf konumuyla tarihî görevini başarabilir. Bunun dışında yapılan işler, ancak gevezelik olabilir. Çünkü bütün sınıfsal mücadele, emperyalizm ile Türkiye arasında odaklanıyor. Siz o nesnel sınıfsal safta yer almazsanız, tarihin getirdiği fırsatları ıskalamaktan başka bir şey yapamazsınız.

Türkiye tarihi, Ergenekon ve Balyoz mevzilerinde, FETÖ’ye karşı ve PKK’ya karşı mücadele mevzisinde yazılıyor. Ekonomik ve toplumsal cephede Türkiye’nin önündeki mesele, burjuvaziyi temizlemek değil, millî sanayici ve tüccar dahil ütün millî sınıfları Üretim Devrimine seferber etmek ve iktidar yapmaktır.

Tarihe çalım atılamaz. Her toplum ancak önündeki sorunları çözmek için seferber olur. Herhangi bir grup, kendi sorununu halka dayatamaz.

PKK’nın ve bir takım yobaz terör örgütlerinin bağlı olduğu merkez, ABD ve İsrail’dir. ABD, Yunanistan’ın Ege kıyılarına üslerini kurmuş, namluları Türkiye’ye çevirmiş. Üreticiyi kambur ilan eden bugünkü ekonominin arkasında ABD var.

Kuzeyde Rusya, güneyde Filistin ABD emperyalizmine karşı savaşıyor.

Yedi iklimdeki cepheleşme de millîdir. Bu cephe uluslar arasındaki sınıf mücadelesinin cephesidir.

Dünyadaki cepheleşmenin “Ezen ile Ezilen milletler arasında olduğu” daha 1919 yılındaki Enternasyonal tarafından saptandı ve yüzyıldır hayat bu saptamayı doğruluyor. 19. Yüzyılın teorisiyle 20. Yüzyılda ancak çelik çomak oynanır, tarih yapılmaz.

Cephe hem millî düzlemde hem de bölgesel düzlemde ABD emperyalizmine karşı kurulmuş. Bu cephe gerçeklerin belirlediği cephedir, ahbap çavuş meclislerinde kurulan cephelerde mücadele olmaz, yalnızca lafazanlık olur. Nitekim millî mevzide olmayanlara burjuvazi hiç dokunmuyor, dokunmaz. Silivri’ye Vatan Partisi ve Türk subayları atılır, çünkü onlar millî cephededir.

ABD ve hakim sınıflar, Sol adını taşıyan partilerin ve örgütlerin ve PKK ve FETÖ ile aynı cephede olmasından fevkalâde memnundur. ABD Derin Devletinin organı Rand Corporation’ın ünlü 2020 Raporuyla ilan edilen stratejide CHP ve çevresindeki Sol örgütlere verilen rolleri bütün dünya öğrenmiş olmalı.

Türkiye, 1920’lerden sonra ilk kez bir devrim sürecine girmiştir. Üretim Devrimi kaçınılmazdır. Bu devrim, iki yüzyıllık Millî Demokratik Devrimin tamamlanmasıdır. Bu devrimin stratejisi, emperyalizme karşıdır, millîdir.

İşte Vatan Partisi, devrim aşamasını doğru saptadığı, doğru programla doğru strateji kurduğu, özetle millî mevzide mücadele ettiği için Solun duvarlarını yıkmaktadır. Vatan Partisi, işçi sınıfından millî sanayicisine kadar millî sınıflara önderlik edecek bir konumda mücadele ettiği için Solun duvarlarını yıkmaktadır.

AK Parti ve MHP’den CHP ve İYİ Parti saflarındaki güçlere kadar milletin önemli çoğunluğundan güç toplamadan tarih yapılmaz.

İşçi sınıfı, kendisini tecrit edenlerin ve kenarlara sürenlerin arkasından gitmez. İşçi sınıfı ve emekçiler, kendisini milletle birleştiren önderliklere güvenir.

Solu milletin büyük çoğunluğundan koparan ve kendi hapishanesine kapatan stratejilerin arkasında ABD ve İsrail bulunuyor.

Vatan Partisi, Sol ile milletin çoğunluğu arasına örülen duvarları yıkıyor. Dikkat edilirse hapislere atmaktan kara propagandaya kadar Vatan Partisi’ni hedef alan bütün uygulamaların nedeni, Vatan Partisi’nin bilimi kılavuz alan millî devrimci ve üretimci duruşundadır.

Bu duruş, önümüzdeki büyük tarihî zaferin üreticisidir.

YARIN: 19. YÜZYILDA DEĞİL 21. YÜZYILDAYIZ

TÜRKİYE, UKRAYNA, FİLİSTİN, AFRİKA VE VENEZUELA’DA SINIF MÜCADELESİ CEPHESİ

KİTAPLAR

DOĞU PERİNÇEK

-BİLİMSEL SOSYALİZM VE BİLİM, 11. basım

-ASYA ÇAĞININ ÖNCÜLERİ, geliytirilmiş 4. Basım kapakları

QOSHE - Sola örülen duvarı yıkıyoruz - Doğu Perinçek
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Sola örülen duvarı yıkıyoruz

66 113
15.03.2024

1945’te Türkiye’nin “Küçük Amerika” denen sürece girmesinden sonra, Atlantik sistemi, Türkiye’de Sola bir duvar örerek ayakta kaldı. Milliyetçi ve muhafazakâr halk kitlesinin denetim altına alınması, bu duvarı oluşturuyordu. Sağın dayandığı halk, çiftçiden, işçiden, esnaftan, sanayici ve tüccardan oluşuyordu. Bu önemli çoğunluğun çıkarı emperyalizme karşıydı, fakat siyasal düzlemdeki konumlanması sistemin yanındaydı. Bu çoğunluk üzerindeki ideolojik ve siyasal hegemonya, sistemin güvencesini oluşturuyordu. Bu sayede sistem, parlamenter rejimle yoluna devam edebiliyordu.

Halkın denetimden çıkma eğilimi gösterdiği durumlarda, 1971 ve 1980 Gladyo darbeleriyle halk kuvvetleri bastırıldı ve arkasından sistem yine seçimler yoluyla hakimiyetini sürdürdü. Muhafazakâr ve milliyetçi oylar, nasıl olsa işlevlerini görmekteydi.

Atlantik Sistemini sürdürülebilir kılan bu denklem, Silivri Duvarının 2014 yılı baharında yıkılmasıyla ve arkasından 15-16 Temmuz 2016 yılında FETÖ Darbesinin Ordu-Millet işbirliğiyle ezilmesiyle bozuldu. Bu süreç, Türkiye’deki ABD zincirinin kırıldığı süreçtir. Hem halk kitleleri ve hem de başta Ordu olmak üzere Türk devleti ABD denetiminden çıkmaya başlamıştır.

Atlantik zincirlerinin kırılmakta olduğu bu sürecin anahtar partisi, Vatan Partisi olmuştur. Vatan Partisi, ABD’nin Ergenekon-Balyoz tertiplerinde Türk Silahlı Kuvvetleriyle birlikte hedef aldığı tek siyasal partidir. Çünkü emperyalizme karşı millî mevzidedir. Parti, işte o mevzide olduğu için, geniş kitleleri harekete geçirebilmiştir. Her seferinde yüz bine yakın insanı Silivri Duvarının önüne yığmıştır. Duvarın içinde ve yargılamada da subaylara ve sivillere önderlik ederek ABD tertibinin bozulmasında ön cephenin başında olmuştur.

15-16 Temmuz 2016 gecesi yaşanan tarihî hesaplaşma, aslında Silivri Duvarını yıkma mücadelesinin devamıdır. FETÖ’nün karşı atağı, yine Vatan Partisi’nin en kritik andaki kararlı duruşu sonucunda bozguna uğratılmıştır. O mücadeleyi yaşayan bütün taraflar, Vatan Partisi’nin bu rolünü saptamıştır.

Vatan Partisi’nin bu başarısının sırrı, elbette en önde milletine bağlılığındadır. Ancak o bağlılık yeterli değildir. Doğru program, doğru strateji ve doğru siyasetinin kaynağı, Bilimsel Sosyalizmin de doruğunda bulunduğu bilimin yol göstericiliğindedir.

Çağımızda, Ezilen ve Gelişen Dünyada devrim yapan doğru strateji, emperyalizme karşı mevzilenen millî stratejidir.

İki yüzyıllık Türk........

© Aydınlık


Get it on Google Play