2015 Mart’ında, ABD’nin desteğinde, Suudi Arabistan’ın öncülüğünde kurulan Sünni bir savaş koalisyonunun Kızıldeniz’in güney girişindeki kıyılarını kontrol etmeye çalışan Şii Husilere saldırdığını; yapılan hava saldırılarının yıkımları ile deniz ve hava ablukasının yol açtığı gıda kıtlığının Yemen’de neden olduğu yüz binlerce sivil ölümlerini geçen hafta anlatmıştım. Orta Doğu’daki Sünnilerin birleşerek Yemen’deki Şiileri katletmelerine, Asya’nın yüz akı olarak bir tek İran’ın duyarsız kalmadığından da bahsetmiştim. Günümüz için değinmeliyim: 7 Ekim 2023’ten beri yaklaşık 4 aydır emperyalizm destekli İsrail siyonizmi tarafından sistematik katliama uğrarken, Filistin’deki Sünni nüfus, Batı’ya karşı en aklı başında desteği, yalnızca Şii İran’dan ve Şii Yemen Husilerinden aldılar. Mezhepçi Sünni Körfez devletlerinin çektirdiklerine rağmen mezhepçi politikalar gütmeyen Şii İran ve Yemen Husileri, Sünni Filistin’in emperyalizmden korunması konusunda da Asya’nın yüz akı olmuşlardır.

Emperyalizm destekli vekâlet savaşları dâhil, her türlü savaşı sona erdirecek şey, taraflardan birinin savaşa devam azmini yitirmesidir. Deniz ve hava kuvveti olmayan taraf olmasına rağmen, üstelik sürekli bombalanmasına, açlığa mahkûm edilmesine ve her gün yüzlerce sivil nüfus kaybına uğramasına rağmen, azmini yitiren taraf, Husiler olmamış; Yemenli mazlumlar, emperyalizmin vekillerine karşı, ana vatanlarını destansı bir şekilde savunmuşlardır.

Husilere saldıran Suudi Arabistan’a karşı ilk ciddi karşılık; 6 Haziran 2015’de Suudi Arabistan’ın Hamis Muşayt Hava Üssü’ne yönelik yapılan başarısız Scud füze taarruzu olmuştur. Topraklarına saldıran çok sayıda düşman ülkenin savaş azmini kırabilecek silahlar olarak, Husilerin elinde, ilkel ve eski teknolojili, ama savunma zafiyeti bulabildiğinde etkili olabilecek füzeler ve insansız kamikaze araçlardan başka bir şey yoktu. Kendilerini dengesiz bir savaşın içinde bulan Husiler, kendilerine savaş açanların askerî birliklerine, üslerine, stratejik petrol tesislerine, savaş gemilerine ve tankerlerine füze veya dron saldırıları yaparak savaş hukukuna uygun bir şekilde rakiplerinin azimlerini kırmaya çalışmışlardır. Saldırgana karşı füze ve dron kullanmak, savaşanların en doğal hakkıdır.

Husilerin, Suudi Arabistan’ı füze ve dron yağmuruna tuttuğunu sanmayın sakın. Dünyanın en kolay imal edilebilir, en ucuz, en ilkel, isabet yüzdesi en düşük ve tahrip gücü en düşük füze ve dronlarını bile stoklamakta güçlük çeken Husilerin, yılda 100’ü bile bulmayan füze ve dron saldırılarının, askerî ve siyasi hedefe ulaştırabilecek nitelikte olduklarını söyleyebilmek güçtür. Yine de, Yemen topraklarına saldıran koalisyon askerlerinin binlercesinin ölüm nedeni, Husi füzeleri ve dronları olmuştur. Husiler, 2016’da El-Hudeyde Limanı başta olmak üzere Kızıldeniz’in pek çok stratejik noktasını daha ele geçirince, saldırgan koalisyonun topraklarından başka Babelmandeb Boğazı’ndan geçen gemilerine de füze veya dron atabilir duruma gelmiştir. Anlayacağınız, 2016’dan sonra Husiler, kendileriyle savaş hâlindeki Suudi Arabistan ve BAE savaş ve ticaret/tanker gemilerinin yanı sıra, bu iki devlete destek sağlayan ABD savaş gemileri için tehlikeli olmaya başlamışlardır. Husiler, savaş hukuku çerçevesinde meşru hedeflere saldırdığını söylerken; Batı medyası, Husilerin denizdeki bu direnişini meşru olmayan saldırılar olarak sunmuş; petrol fiyat dengesini olumsuz etkileyecek bir unsur olarak servis etmeye çalışmıştır. Gerçekte Husiler, kendisiyle savaş hâlinde olmayan diğer ülkelerin ticaret gemilerine zarar vermemeye özen göstermişlerdir.

Yemen İç Savaşı’nın sıklıkla Kızıldeniz’e taşması, Batı’nın Kızıldeniz’e daha sıkı yerleşmesinin yeni bir bahanesi olmuştur. 1 Ekim 2016’da BAE’ne ait Swift-1 isimli, yüksek süratli bir hibrit katamaran tipi askerî kargo gemisi, Babelmandeb Boğazı’nı geçerken Husilerce karadan atılan bir C-802 füzesinin avı olmuş ve Swift-1’in köprüüstünde bulunan 24 kişilik personelin 22’si hayatını kaybetmiştir. BAE, Swift-1’in insani yardım taşıdığı iddia etmişse de, bu kuyruklu bir yalandı ve Yemen’deki harekât alanına asker nakliyatı yapılmaktaydı. Bu nadir başarılı füze olayından sonra, ABD savaş gemileri, bölgeden geçerken havada teşhis edemedikleri her şeye ateş açmaya başlamışlardır.

2017’den itibaren Husiler, uzaktan kumandalı patlayıcı yüklü kamikaze botlar da kullanmaya başlamışlar; 30 Ocak 2017’de yapılan patlayıcı yüklü bot saldırısında, Suudi Al-Madinah fırkateyni hafif hasar almış, 2 Suudi askeri ölmüştür. Swift-1 ve Al-Madinah dışında, Husilerin zarar verebildikleri bir başka savaş gemisi olmamıştır. Gerçekte, günümüz savaş gemilerinin Husi silahlarıyla vurulmaları, pek olası görünmemektedir.

2017’de Batı dünyası, Husiler hakkında yeni bir algı oyununa başlamıştır. 2017’den önce Babelmandeb, Yemen Denizi ve Somali sularında yapılan deniz haydutluğu girişimleri Somalilere mal edilirken; 2017 sonrasında sivil ticaret gemilerine yaklaşıp durdurmaya çalışan her hafif tekne, Husi deniz haydutları idi. Gerçekte Somalili idiler, ama Batı medyası Husi deyince, Husi oluveriyordu; kim, nereden bilecek.

CENTCOM, Şubat 2017’den itibaren, sözde Husi deniz haydutluğu için önlem olarak, Kızıldeniz’deki ABD savaş gemisi varlığını artırırken, Husi bölgesine silah nakleden kaçakçı gemilerini de önlemeye çalışmıştır. ABD, Yemen’in güney bölgelerindeki El Kaide’ye zaman zaman hava saldırıları yapsa da, 2023’e kadar, Husilere yönelik doğrudan bir harekâttan kaçınmış; Husileri kıyılardan karaya itme işini vekili savaş koalisyonuna bırakmıştır.

Yemen’deki Sünni Hadi Hükûmeti, Kızıldeniz kıyılarının bir bölümüne ulaşıp Muha’yı alırken; 11 Mayıs 2017’de, Yemen’in güney kıyılarında ayrılıkçı bir Güney Geçiş Konseyi (daha sonraki ismi, Güney Ulusal Meclisi) kurulmuştur. Böylece Yemen İç Savaşı’nın tarafları 2 iken 3 olmuştur. İran’ın desteklediği Husiler, Suudi Arabistan’ın desteklediği Hadi Hükûmeti ve BAE’nin desteklediği Güney Geçiş Konseyi’nin birbirleriyle savaşı, günümüzde de devam etmektedir. Birlikte giriştikleri Yemen Vekâlet Savaşı’nda, Suudi Arabistan ve BAE’nin farklı ajandaları takip etmeleri, emperyalizm için ayrı bir mutluluk kaynağı olmuştur.

Yemen İç Savaşı’nda, Husilerle bile baş edemediği hâlde, bir de BAE destekli Güney Geçiş Konseyi ile uğraşmak durumunda kalan Suudi Arabistan, savaşı sürdürebilmek için daha fazla silaha gereksinim duymuştur. ABD, vekili Suudi Arabistan’ın yardımına koşmuştur, tabii kazık bir bedel karşılığında. Hatırlarsanız, 20 Mayıs 2017’de ABD ile Suudi Arabistan, ilk etapta 110 milyar dolarlık, gelecek 10 yıl içinde de 300 milyar dolarlık dev bir silah satış anlaşması imzalamışlardı. ABD’nin gönüllü vekili olan Suudi Arabistan, Yemen’de bir savaşın içine itildiği yetmemiş gibi, bir de 2017’de silah satın almak için ABD’ye 300 milyar dolar transfer etmek zorunda bırakılmıştı. Bu silahlar ABD’den alınmıştı, ama Suudi Arabistan da ABD tarafından nasıl bir belanın içine sokulduğunu anlamaya başlamıştı.

Emperyalizmin Batı Asya denizlerindeki hâkimiyetini sürdürmek için Yemen sularında yaptıklarına devam edeceğiz. Bu haftaki yazıyı sonlandırmadan önce, ABD’nin vekili olarak kullandığı Suudi Arabistan’a 2017’de 300 milyar dolarlık silah satış kazığı gibi; günümüzde ABD’nin Türkiye’ye attığı 23 milyar dolarlık F-16 satış kazığına da değinmeliyim. Yunanistan’a ve PKK’ya da bizimle güzel savaşsınlar diye kazık silah satışları yapan ABD; müttefiki(!) Türkiye’ye attığı F-16 kazığından sonra, biraz daha kazıklamaya heveslenmiş ki “S-400’ü Rusya’ya geri ver; sana Patriot ve F-35 satayım.” havasında… Türk milleti; Türkiye’nin ABD’nin vekili Yunanistan ile ABD silahları satın alma yarışına sokulduğunun, dahası Türkiye’nin ABD silahları ile donatılmış PKK ile mücadele etmek için ABD silahları almaya zorlandığının elbette ki farkındadır. NATO’cular, F-16 kazığını, “Kaan öncesi ara formül” diye yutturmaya kalkışacaktır. Bu ucuz numarayı yutmayın ve her zaman hatırlayın: Emperyalizmin vekili ve esiri olmaktan kurtulmak isteyenler, “yerlilikten ve millîlikten şaşmaz.”

QOSHE - Mezhepçi vekâlet savaşları, emperyalizm ve Yemen suları-II - Halil Özsaraç
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Mezhepçi vekâlet savaşları, emperyalizm ve Yemen suları-II

8 17
03.02.2024

2015 Mart’ında, ABD’nin desteğinde, Suudi Arabistan’ın öncülüğünde kurulan Sünni bir savaş koalisyonunun Kızıldeniz’in güney girişindeki kıyılarını kontrol etmeye çalışan Şii Husilere saldırdığını; yapılan hava saldırılarının yıkımları ile deniz ve hava ablukasının yol açtığı gıda kıtlığının Yemen’de neden olduğu yüz binlerce sivil ölümlerini geçen hafta anlatmıştım. Orta Doğu’daki Sünnilerin birleşerek Yemen’deki Şiileri katletmelerine, Asya’nın yüz akı olarak bir tek İran’ın duyarsız kalmadığından da bahsetmiştim. Günümüz için değinmeliyim: 7 Ekim 2023’ten beri yaklaşık 4 aydır emperyalizm destekli İsrail siyonizmi tarafından sistematik katliama uğrarken, Filistin’deki Sünni nüfus, Batı’ya karşı en aklı başında desteği, yalnızca Şii İran’dan ve Şii Yemen Husilerinden aldılar. Mezhepçi Sünni Körfez devletlerinin çektirdiklerine rağmen mezhepçi politikalar gütmeyen Şii İran ve Yemen Husileri, Sünni Filistin’in emperyalizmden korunması konusunda da Asya’nın yüz akı olmuşlardır.

Emperyalizm destekli vekâlet savaşları dâhil, her türlü savaşı sona erdirecek şey, taraflardan birinin savaşa devam azmini yitirmesidir. Deniz ve hava kuvveti olmayan taraf olmasına rağmen, üstelik sürekli bombalanmasına, açlığa mahkûm edilmesine ve her gün yüzlerce sivil nüfus kaybına uğramasına rağmen, azmini yitiren taraf, Husiler olmamış; Yemenli mazlumlar, emperyalizmin vekillerine karşı, ana vatanlarını destansı bir şekilde savunmuşlardır.

Husilere saldıran Suudi Arabistan’a karşı ilk ciddi karşılık; 6 Haziran 2015’de Suudi Arabistan’ın Hamis Muşayt Hava Üssü’ne yönelik yapılan başarısız Scud füze taarruzu olmuştur. Topraklarına saldıran çok sayıda düşman ülkenin savaş azmini kırabilecek silahlar olarak, Husilerin elinde, ilkel ve eski teknolojili, ama savunma zafiyeti bulabildiğinde etkili olabilecek füzeler ve insansız kamikaze araçlardan başka bir şey yoktu. Kendilerini dengesiz bir savaşın içinde bulan Husiler, kendilerine savaş açanların askerî birliklerine, üslerine, stratejik petrol tesislerine, savaş gemilerine ve tankerlerine füze veya dron saldırıları yaparak savaş hukukuna uygun bir şekilde rakiplerinin azimlerini kırmaya çalışmışlardır. Saldırgana karşı füze ve dron kullanmak, savaşanların en doğal hakkıdır.

Husilerin, Suudi Arabistan’ı füze ve dron yağmuruna tuttuğunu sanmayın sakın. Dünyanın en kolay imal edilebilir, en ucuz, en ilkel, isabet yüzdesi en düşük ve tahrip gücü en düşük füze ve dronlarını bile stoklamakta güçlük çeken Husilerin, yılda 100’ü bile bulmayan füze ve dron saldırılarının, askerî ve siyasi hedefe ulaştırabilecek nitelikte olduklarını söyleyebilmek güçtür. Yine de, Yemen topraklarına saldıran koalisyon........

© Aydınlık


Get it on Google Play