Türk kadını, Orta Asya’dan kopup gelen eşitlikçi kabile toplumunun,

Dedekorkut hatunlarının,

Dokuz Oğuz’a beylik etmiş kadınların, antlaşmalara hükümdarla birlikte mühür basan Hitit kraliçelerinin,

kişilikli Sümer ve adı hâlâ birçok türbe, medrese ve hastanede yaşayan Selçuklu kadınlarının,

İslamiyet’in devrimci geleneklerinin ve imparatorluklar yıkmış, imparatorluklar kurmuş bir kültürel birikimin o eşsiz mirasıyla olduğu yerde duramazdı.

Hakları için mücadelede 1800’lerde Tanzimat’la aralanan dar kapıdan geçti.

Değişiklik arzusu giderek şiddetlendi.

İhtiyaçlarının bilinci arttıkça talepleri de giderek ivme kazandı.

Millî Mücadeleye ve Cumhuriyet Devrimine katıldı.

Yalnızca Türkiye’mizde ve coğrafyamızda değil, insanlık tarihinde kadının yeri ve önemi açısından büyük katkıların öncüsü oldu.

Bint-i Pertev Hadiye, 30 Mart 1918’de Kadınlar Dünyası dergisindeki yazısında şöyle sesleniyordu:

“Bugün herkes bilmelidir ki, Türk kadını artık uyumuyor. Uyanmıştır. Düşünüyor, hissediyor, yükselmek ve yükseltmek istiyor. (…) Umum kadınlığı aydınlatmayla cehaletten kurtarmak, sefil ve muzdarip kadınlığı zilletten kurtarmak, kadınlar hakkında evvelden beri cari olup akıl ve mantıkla uyuşmayan bir takım batıl itikatlara ve hastalıklı fikirlere bir nihayet vermek, kadınlığa hakkıyla layık olduğu ihtiram mevkiini ihraz eylemek…”

Daha 3 Ekim 1913’te aynı dergide şu gerçeği saptamışlardı:

“Biz Osmanlı kadınları şimdiye kadar derin bir uykudaydık. O uykuda müthiş, karanlık, korkunç rüyalar görerek muzdarip oluyorduk. Bu uykumuz senelerden beri devam ediyordu. Fakat edemezdi. (…) Bu uyanmamız pek tabiidir. Tabiat kanunu gereğidir.”

Tabiat kanunlarını gerçekten de hızlandırdılar.

Çünkü arkalarında 1908 Devrimini bırakmışlar hızla Cumhuriyet Devrimi’ne ilerliyorlardı. 29 Ocak 1909 Kadın dergisinde geleceği ve o aydınlık geleceği görüyorlardı:

“Evet, hanımlar, emin olun biz böyle kalmayacağız. Bir gün, büyük bir gün gelecek ki, yükseklerde gördüğümüz ve korktuğumuz her şey bastığımız yerlerde sürünecek. Bütün bu müesseseler bir vehimdir, bir dumandır; kırılacak ve uçacak. Yerine o zaman asıl bir güneş, bir ziya, bir hararet başlayacak. Sönenler hep hayaldir ve hakikat ebedi bir şuledir.”

3 Nisan 1930’da Türk kadınına belediye seçimlerinde seçme ve seçilme hakkını da tanıyan “Belediye Kanunu” Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kabul edildiğinde aslında tarihi açıdan baktığınızda öyle çok uzun bir zaman geçmemişti.

21 yıl önce gerçeği görenler kazanabilirdi, öyle de oldu.

Hayal değildi.

Art arda devrimlerle, içte ve dışta savaş ve şiddetli mücadelelerle zaman kuş gibi uçtu gitti.

Cumhuriyet’in ilanından sonra 7 Şubat 1924’te Nezihe Muhiddin’in başkanlığında kurulan “Türk Kadınlar Birliği”nin tüzüğünde amaçları “kadınların sosyal ve siyasal haklarını elde edecek olgunluğa eriştirilmesi” olarak tanımlanıyordu. 1927’de siyasal haklar için de bir madde eklendi. O yıl seçimler vardı. Kadınların da katılması basında da daha geniş tartışılmaya başlamıştı.

Belediye Kanunu’nun arkasından 26 Ekim 1933’te 1924 tarihli Köy Kanununda değişiklik yapıldı. İlk kadın muhtarımız seçildi. Kadınlar 5 Aralık 1934’te 1924 tarihli Teşkilât-ı Esasiye Kanunu’nun 10 ve 11. maddelerinin değiştirilmesine ilişkin kanun teklifinin kabul edilmesiyle milletvekili seçme ve seçilme hakkını kazandılar.

3 Nisan1930-3 Nisan 2024…

Nereden nereye geldik.

Nereye gelebiliriz.

“Evet, hanımlar, emin olun biz böyle kalmayacağız.”

İşte o “yanan ebedi ateşi” görenler, hiç sönmeyeceğini bilenler beri gelsin…

Bayramınız kutlu olsun.

Daha aydınlık bayramlar için dizlerimizi dövmeyelim, emek verelim.

Bu bir görev çağrısıdır.

1930’da yapılan Belediye Seçimleri, Eylül başından Ekim’in 20’sine kadar sürdü. İzmir’de Şehir Meclisine Cumhuriyet Halk Fırkası (CHF)’nın iki kadın adayı olan Hasane Nalan ve Benal Nevzat Hanımlar; İstanbul seçimlerinde CHF adayı olan Rana Sani Yaver (Eminönü), Seniye İsmail Hanım (Beykoz), Ayşe Remzi Hanım (Beyoğlu), Nakiye (Beyoğlu), Latife Bekir (Beyoğlu) Hanımlar girdi.

Bu seçimlerde Artvin ili Yusufeli ilçesine bağlı Kılıçkaya beldesinde belediye başkanı seçilen Sadiye Hanım, "Türkiye'nin İlk Kadın Belde Belediye Başkanı" oldu. İki yıl görev yaptı. İlk il Belediye başkanı 3 Eylül 1950 tarihinde yapılan yerel seçimlerde 27 üyesi bulunan Mersin Belediye Meclisine seçilen Müfide İlhan oldu

QOSHE - Evet, hanımlar! Emin olun biz böyle kalmayacağız - Şule Perinçek
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Evet, hanımlar! Emin olun biz böyle kalmayacağız

14 20
07.04.2024

Türk kadını, Orta Asya’dan kopup gelen eşitlikçi kabile toplumunun,

Dedekorkut hatunlarının,

Dokuz Oğuz’a beylik etmiş kadınların, antlaşmalara hükümdarla birlikte mühür basan Hitit kraliçelerinin,

kişilikli Sümer ve adı hâlâ birçok türbe, medrese ve hastanede yaşayan Selçuklu kadınlarının,

İslamiyet’in devrimci geleneklerinin ve imparatorluklar yıkmış, imparatorluklar kurmuş bir kültürel birikimin o eşsiz mirasıyla olduğu yerde duramazdı.

Hakları için mücadelede 1800’lerde Tanzimat’la aralanan dar kapıdan geçti.

Değişiklik arzusu giderek şiddetlendi.

İhtiyaçlarının bilinci arttıkça talepleri de giderek ivme kazandı.

Millî Mücadeleye ve Cumhuriyet Devrimine katıldı.

Yalnızca Türkiye’mizde ve coğrafyamızda değil, insanlık tarihinde kadının yeri ve önemi açısından büyük katkıların öncüsü oldu.

Bint-i Pertev Hadiye, 30 Mart 1918’de Kadınlar Dünyası dergisindeki yazısında şöyle sesleniyordu:

“Bugün herkes bilmelidir ki, Türk kadını artık uyumuyor. Uyanmıştır. Düşünüyor, hissediyor, yükselmek ve yükseltmek istiyor. (…) Umum kadınlığı aydınlatmayla cehaletten kurtarmak, sefil ve muzdarip kadınlığı zilletten kurtarmak, kadınlar hakkında evvelden beri cari olup akıl ve mantıkla uyuşmayan bir takım batıl itikatlara ve hastalıklı fikirlere bir nihayet vermek, kadınlığa hakkıyla layık olduğu ihtiram mevkiini ihraz eylemek…”

Daha 3 Ekim 1913’te aynı dergide şu gerçeği saptamışlardı:

“Biz........

© Aydınlık


Get it on Google Play