Uzun süredir haftalık yazılarla uzay ve teknoloji konularında buluşuyoruz. Uzay, enerji ve yapay zekâ gibi konulara el atabildik ancak sonuçta uçsuz bucaksız bir evrende yaşıyoruz ve evrenimiz sonsuz sırlarla ve bilinmeyenlerle dolu. Zaten temelde bilim ve teknoloji her ne kadar hayatımızı kolaylaştıracak bilgileri elde etmekten ibaret görünse bile aynı zamanda özellikle Göbeklitepe’den beri var olan insanoğlunun bilinmeyeni keşfetme ve evreni anlama çabasını da ifade etmektedir. Bu çerçevede özellikle antik Sümerliler, Mısırlılar, Aztekler, Yunanlılar, Hititler ve diğer birçok kadim toplum sürekli bilim ve teknoloji alanında çalışmalar yapmışlardır ve bu çalışmalar bugünümüze dahi ışık tutmaktadır. Yukarıda bahsedilen kadir toplumlar astronomi, fizik, kimya ve matematik dallarında çok ciddi çalışmalar yapmışlardır ve bu çalışmalar bugünkü bilimin temelini oluşturmaktadır. Peki bu evreni anlama güdüsü çerçevesinde binlerce yıllık bir bilgi birikimi oluştursak da gerçekte evren hakkında ne biliyoruz?

Her şeyden önce Evrenimizin yaklaşık 14 milyar yıl yaşında olduğunu bilmekteyiz. Büyük Patlama (Big Bang) ile oluştuğunu varsaydığımız evrenin oluşumu ile hem zaman akışı başlamış oldu hem de madde oluştu. Bu teoriye göre evrenden önce sadece tekil nokta diyebileceğimiz bir hiçlik vardı ve ne zaman ne madde var idi. Elimizdeki teoriler evrenin oluşumu ile beraber muazzam bir genişleme içine girdiği ve bu genişleme süreci ile başta çok yüksek hızlarda genişlerken bir yandan patlama enerjisinin soğuması ile beraber evrenin içindeki bazı alanların maddeye dönüşmeye başladığını tahmin ediyoruz. Henüz tam anlamasak da genel hatlarıyla haberdar olduğumuz bir süreç var. Hubble Teleskopunun gösterdiği verilere göre evrenin oluşumu ve genişlemesi halen devam ediyor ve bu sebeple evrende her şey hareket halinde ve sürekli uzağa doğru bir gidiş eğilimi var. Evrenin oluşumu ile beraber zamanın da ileriye doğru aktığını zaten günlük hayatlarımızdan ve fiziksel olaylardan biliyoruz.

Ancak elimizdeki son veriler evrenin sadece bildiğimiz maddeden ibaret olmadığını aynı zamanda Karanlık madde ve Karanlık Enerji gibi iki farklı olgunun da var olması gerektiğini söylüyor. Karanlık madde evrendeki maddenin yaklaşık yüzde 80'ini oluşturan ve görünür maddenin kütleçekimine göre çok daha fazla kütleçekimsel etkiye sahip olan bir madde türüdür. Karanlık madde, elektromanyetik radyasyonla etkileşime girmez, bu nedenle ışığı yansıtmaz, ve soğurmaz. Bu da karanlık maddenin doğrudan gözlemlenmesini imkansız hale getirir.

Karanlık maddenin varlığına dair en güçlü kanıtlardan biri, galaksilerin dönme eğrileridir. Galaksilerdeki yıldızlar ve gazlar, galaksinin merkezi etrafında dönerler. Bu dönme hızları, yıldızların ve gazların kütleçekimine bağlıdır. Ancak, galaksilerin dönme eğrileri, görünür maddenin kütleçekimine göre çok daha yüksek hızlar gösterir. Bu da, galaksilerin merkezinde görünmeyen, ancak büyük miktarda kütleçekimsel etkiye sahip bir maddenin varlığını göstermektedir. Karanlık maddenin varlığına dair bir diğer kanıt da galaksi kümelerinin oluşumudur. Galaksi kümeleri, yüzlerce veya binlerce galaksinin bir araya geldiği büyük yapılardur. Galaksi kümelerinin oluşumu için, galaksilerin bir araya gelmesi ve çarpışması gerekir. Bu çarpışmalar, büyük miktarda enerji açığa çıkarır. Ancak, galaksi kümelerindeki galaksilerin hareketleri, bu enerjinin galaksi kümelerini dağıtacak kadar güçlü olmadığını gösterir. Bu da, galaksi kümelerini bir arada tutan görünmeyen bir maddenin varlığını gösterir. Karanlık enerji, evrenin yüzde 74'ünü oluşturan ve evrenin genişlemesine neden olan bir enerji türüdür.

Karanlık enerji, negatif basınçlı bir maddedir. Bu da, karanlık enerjinin evren genişlemesine neden olan bir itici kuvvet oluşturduğu anlamına gelir. Karanlık enerjinin varlığına dair en güçlü kanıtlardan biri, süpernovaların gözlemleridir. Süpernovalar, yıldızların ölümü sırasında meydana gelen çok parlak patlamalardır. Süpernovaların parlaklığı, patlama sırasında açığa çıkan enerjinin bir ölçüsüdür. Süpernovaların uzaklıklarının ve parlaklıklarının ölçümü, evrenin genişleme hızının zamanla arttığını gösteriyor. Bu da, evrenin genişlemesini sağlayan bir itici kuvvetin varlığını gösteriyor. Karanlık enerjinin varlığına dair bir diğer kanıt da, evrenin düzlüğüdür. Evrenin düzlüğü, evrenin eğriliğinin bir ölçüsüdür. Eğri bir evren, sonunda kendi içine çökecektir. Düz bir evren ise sonsuza kadar genişlemeye devam edecektir. Evrenin düzlüğü, evrenin genişlemesini sağlayan bir itici kuvvetin varlığını göstermektedir.

Bunlar dışında bazı bilim adamları evrenin sonsuza kadar genişleyeceğini öngörse de bazı bilim adamları da Büyük Donma (Big Freeze) veya Büyük Çöküş (Big Crunch) gibi teoriler öne sürerek evrenimizin bir gün sona ereceğini söylemektedirler. Büyük Donma teorisinde evrenin enerjisinin tamamen biterek ve yeni yıldızlar da oluşmayarak evrenin bir yok oluşa gideceği öne sürülmektedir.

Büyük Çöküş teorisinde ise belirli bir süre sonra evrenin kendi içine doğru kapanarak küçüleceği öne sürülmektedir. Hatta bilim adamları bu ikinci teoride zamanın geriye dahi gitmeye başlayabileceğini ve evrendeki düzensizliği ifade eden entropinin de azalmaya doğru gideceği düşünmektedirler. O zaman tıpkı Benjamin Button filminde olduğu gibi belki de herkes yaşlı doğup zamanda geriye doğru hareket ederek gençlik yaşlarına doğru yaşayacaklar ve bir bebek olarak öleceklerdir. Ayrıca entropinin (düzensizliğin) azalmasıyla örneğin çırpılmış bir yumurta kendiliğinden tekrar bütün bir hale gelecektir. Bu evrende herkes gençleşerek ölürken her olay düzene doğru hareket edecektir. Olmaz olmaz demeyin fizikte her şey mümkündür yeter ki doğru veri ve hipotezlerle hareket etme imkânı olsun. Ya da belki de daha önce ortaya atılan Multiverse Teorisi (Çoklu Evrenler) doğrudur ve o zaman bir evren yok olurken bambaşka bir evrende yaşamaya devam edeceksiniz ve hatta binlerce belki de yüzbinlerce kopyanız farklı hayatlar yaşamaya devam edecekler.

Evrenimizin tüm sırlarının hemen açıklanması mümkün görünmemektedir. Belki de bir gün bir bilim adamı evrenimizin sırrını keşfettiğinde yaşam herkes için çok farklı olacak. Yüce Ata’mızın dediği gibi “Dünyada her şey için, maddiyat için, maneviyat için, hayat için, başarı için en hakiki yol gösterici ilimdir, fendir” ve daha çok öğrenmemiz ve araştırmamız lazımdır. Ancak bu şekilde bizlerde evrenin sırlarına vakıf olabiliriz.

QOSHE - Evrenin Sonsuzluğu ve Sırları: Gençleşerek mi öleceğiz? - Uğur Güven
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Evrenin Sonsuzluğu ve Sırları: Gençleşerek mi öleceğiz?

36 1
12.12.2023

Uzun süredir haftalık yazılarla uzay ve teknoloji konularında buluşuyoruz. Uzay, enerji ve yapay zekâ gibi konulara el atabildik ancak sonuçta uçsuz bucaksız bir evrende yaşıyoruz ve evrenimiz sonsuz sırlarla ve bilinmeyenlerle dolu. Zaten temelde bilim ve teknoloji her ne kadar hayatımızı kolaylaştıracak bilgileri elde etmekten ibaret görünse bile aynı zamanda özellikle Göbeklitepe’den beri var olan insanoğlunun bilinmeyeni keşfetme ve evreni anlama çabasını da ifade etmektedir. Bu çerçevede özellikle antik Sümerliler, Mısırlılar, Aztekler, Yunanlılar, Hititler ve diğer birçok kadim toplum sürekli bilim ve teknoloji alanında çalışmalar yapmışlardır ve bu çalışmalar bugünümüze dahi ışık tutmaktadır. Yukarıda bahsedilen kadir toplumlar astronomi, fizik, kimya ve matematik dallarında çok ciddi çalışmalar yapmışlardır ve bu çalışmalar bugünkü bilimin temelini oluşturmaktadır. Peki bu evreni anlama güdüsü çerçevesinde binlerce yıllık bir bilgi birikimi oluştursak da gerçekte evren hakkında ne biliyoruz?

Her şeyden önce Evrenimizin yaklaşık 14 milyar yıl yaşında olduğunu bilmekteyiz. Büyük Patlama (Big Bang) ile oluştuğunu varsaydığımız evrenin oluşumu ile hem zaman akışı başlamış oldu hem de madde oluştu. Bu teoriye göre evrenden önce sadece tekil nokta diyebileceğimiz bir hiçlik vardı ve ne zaman ne madde var idi. Elimizdeki teoriler evrenin oluşumu ile beraber muazzam bir genişleme içine girdiği ve bu genişleme süreci ile başta çok yüksek hızlarda genişlerken bir yandan patlama enerjisinin soğuması ile beraber evrenin içindeki bazı alanların maddeye dönüşmeye başladığını tahmin ediyoruz. Henüz tam anlamasak da genel hatlarıyla haberdar olduğumuz bir süreç var. Hubble Teleskopunun gösterdiği verilere göre evrenin oluşumu ve genişlemesi halen devam ediyor ve bu sebeple evrende her şey hareket halinde ve sürekli uzağa doğru bir gidiş eğilimi var. Evrenin oluşumu ile beraber zamanın da ileriye doğru aktığını zaten günlük hayatlarımızdan ve fiziksel olaylardan biliyoruz.

Ancak elimizdeki son veriler evrenin sadece bildiğimiz maddeden ibaret olmadığını aynı zamanda Karanlık madde ve Karanlık Enerji gibi iki farklı olgunun da var olması........

© Aydınlık


Get it on Google Play