Megamakine’nin Sonu, bakışlarımızı 'kazananların tarihi”nden “insanların tarihi”ne kaydırıyor. Askeri ve finansal sistemleri birbirine bağlayan ve antik çağdan moderniteye dünyanın teknokratik vizyonlarının evrimini teşvik eden “metalürji kompleksinin” kilit rolünü vurguluyor. Hem kapitalist “Yeni Dünya” projeksiyonları hem de sistem karşıtı hareketler için Batı kültürünü şekillendiren “kıyamet düşüncesi”nin tarihine özellikle odaklanılıyor.

Megamakine’nin 21. yüzyılda artan istikrarsızlığı ve yaklaşan çöküşüyle birlikte yeni tehlikelerin yanı sıra sistemik değişim için yeni olasılıklar da ortaya çıkıyor.

Orijinal adı “Das Ende Der Megamaschine Geschichte Einer Scheiternden Zivilisation” olan ve Türkçeye “Megamakine’nin Sonu / Başarısız Bir Uygarlığın Kısa Tarihi” olarak çevrilen Fabian Scheidler’in kitabı üzerine, kitabın çevirmeni Güneş İspir ile Diyarbakır 10. Kitap Fuarı’nda söyleştik.

Megamakine’nin Sonu’nu bianet okurlarına kısaca nasıl anlatırsınız?

Megamakine'nin Sonu, bugün insanlığın geleceğini tehdit eden yıkıcı güçlerin kökenine ışık tutuyor. İlk bölüm ekonomik, askeri ve ideolojik gücün 5000 yıl önceki kökenlerini açıklığa kavuştururken, ikinci bölüm modern dünya gelişiminin son 500 yıllık oluşum ve genişlemesini odak noktasına alıyor. Yazarın amacı ise Batı'nın ilerleme mitlerini yerle bir ederek bu tip bir sonsuz sermaye birikimi mantığının toplumları ve ekosistemimizi nasıl da tahrip ettiğini gözler önüne sermek.

Kitabı çevirme sürecinden bahsedebilir misiniz biraz?

Scheidler'in kitabı hem tarih, hem siyaset, hem inceleme, hem eleştiriyi içinde barındırması açısından tercüme ederken zamanın nasıl geçtiğini anlamadığım bir sürece soktu beni, iyi ki okumuşum mu desem, iyi ki çevirmişim mi desem bilemiyorum.

Son tahlilde Scheidler'in kansız bir dönüşüm projesi düşündüğü açık, bunu da elbette devletin yok oluşu ile değil, merkezsizleşmesi ile bağdaştırıyor yazarımız. Bu da aslında devlet ile sermaye arasındaki aşırı sıkı ilişkinin kesilmesi, böylece ceberut devletin ihtiyaç duyduğu (ve yine bu ceberut yapı olmaksızın yok olup gidecek) savaş-para ekonomisinin sonu anlamına geliyor, takdir edersiniz ki bu dünyanın en zengin şirketleri için kanlı devrimlerden dahi daha korkunç bir olasılık.

Noam Chomsky gibi dünyacı ünlü yazarların da dikkatini çekmiş Scheidler. Scheidler’i dikkat çekici yapan nedir?

Bunu devletin merkezsizleşmesi savına borçlu olduğunu söyleyebilirim. Bu savın irdelenmesi gerektiği kanaatindeyim. Zira Scheidler bir Alman olarak duruma hızlı bir biçimde kabarıp da çabucak sönümlenen isyanlar çerçevesinde değil, çok daha sistemsel bir biçimde yaklaşıyor.

Bunu Merkezsizleşme kavramı bağlamında biraz açabilir misiniz?

Merkezsizleşme aslında doğrudan verilen bir kavram olmaktan ziyade çok uluslu devletlerin yaşam desteğini sonlandırma, yeni öz örgütlenme modelleri, toplulukların yeniden canlandırılması, hakiki demokrasi arayışı konulu bölümlerin satırlarında gizli.

Scheidler temsili demokrasinin tarihte denenen yegâne sistem olmadığından, Paris Komünü, Rus Devrimi başlangıcı, 1918-19 Alman Devrimi, İspanya Cumhuriyeti, 1968 Prag Baharı ve 1973 darbesinden önce Şili bağlamında işçilerin kendilerini konseyler halinde örgütlediğinden bahseder. Bu konsey demokrasileri başarısız olduklarından değil, gayet iyi işledikleri için askeri güçle ortadan kaldırılmıştır. Günümüze gelindiğinde ise Rojava deneyiminin köy, topluluk ve bölgesel konseylere dayalı otonom yönetim yapıları oluşturma noktasındaki önemine değinir yazarımız. Öte yandan işçilerin kendi eylemlerinin nitelik ve kapsamına karar verdiği kooperatifler eşliğindeki bu öz örgütlenme çabasının bugün Türk ordusunun tekrarlanan saldırıları nedeniyle ciddi tehlike altında olduğunu belirterek, merkezi devletlerin hakiki demokratikleşme konusunda en büyük sorunlardan birini teşkil ettiklerine de yerinde bir örnek sunmuş olur.

Bu saldırılar ulus-devletin varlığını sürdürme çabaları olarak mı değerlendiriliyor?

Modern ulus-devlet (başka bir tabirle merkezi devlet) varlığını sürdürmek için sürekli olarak yeni öcüler yaratmak zorundadır. Bu öcüler zamanında Almanya’da Yahudiler, ABD’de Kızılderililer ve ardından Komünistler oldu; Türkiye’de ise Ermeniler, Kürtler, hatta yaratılan çarkın işlemesinde pürüz çıkarabilecek her türlü hareket oldu. Savaş-para ekonomisi ile ulus-devletin sıkı fıkı ilişkisi tam da bu noktada gözü acıtıyor. Öcüler olmadan temelleri krallara savaş zamanı borç vererek zenginleşen bankerlere -bugünün en büyük finans şirketlerine- dayanan bu ekonomi modeli nasıl işler? Savaş nasıl meşru kılınır? Bu sistemin savaş ve kıyım olmadıkça işlemesi mümkün değil. Scheidler elbette bir Avrupalı olarak toplumun sivilleşmesini daha çok askerileşmenin yeni teknolojilerle güçlenip toplumun her alanını kolonize etmesi bağlamında ele alıyor; bu durum aşağı yukarı tüm dünyada böyle olmakla beraber kendi deneyimimize dayanarak şunu da söyleyebiliriz ki, militarize olmuş (aslında militarize edilmiş demek daha doğru) toplumun da savaş ve kıyıma karşı bir tutum sergilemek şöyle dursun, ondan çekinmesi bile mümkün değil. Toplumun sivilleş(e)mediği durumda ise karşımıza sürekli işler tutulması gereken devasa bir kıyma makinesi çıkmış oluyor.

Kıyılmamak için merkezsizleşmek gerektiğini söylüyorsunuz.

Evet, bu çarktan çıkmak için olmazsa olmaz bir şart bu merkezsizleşmenin başarılması. Öte yandan merkezsizleşmenin gerçekleşmesi için çok uluslu şirketlerin büyük ölçüde devletlerce karşılanan yaşam desteğini sonlandırmak, sivilleşmek, böylece para-savaş ekonomisinin şah damarına basmak gerekiyor. Aksi takdirde biz “sıradan” insanları bekleyen sadece yoksulluk ve eşitsizlik değil, çok daha büyük iklim krizleri ve açlık olacak.

Noam Chomsky: Konu daha önemli olamazdı. Gayet değerli ve kesinlikle zamanında yapılan bir katkı.

Vandana Shiva: Dünyadaki yaşamı ve geleceğimizi mahveden sisteme karşı gelen herkesin okuması gereken bir çalışma.

Jean Ziegler: Daha güncel olamayacak muhteşem bir kitap. Yazarımıza minnettarlık, dayanışma ve bolca takdiri borç biliriz.

1968'de doğan Fabian Scheidler, Freie Universität Berlin'de tarih ve felsefe eğitimi aldı. Yazılı basın, televizyon ve tiyatro yazarı olarak Berlin'de yaşıyor, çalışıyor. 2009'da küresel adalet sorunlarına yönelik bağımsız bir haber programı olan Kontext TV'nin () kurucu ortaklarından biri olur. Yine 2009'da Eleştirel Gazetecilik alanında Otto Brenner Medya Ödülü alır. Ayrıca uzun yıllar Berlin'deki Grips Theater'da dramaturg ve oyun yazarı olarak çalışır. 2013'te kaleme aldığı opera Bankerin Ölümü (müzik: Andreas Kers- ting) ilk kez Görlitz'teki (Almanya) Gerhart Hauptmann Tiyatrosu'nda oynandı. Megamakine'nin Sonu ise 2015'te Almanca dilinde yayınlandı. Çalışmanın Fransızca çevirisi 2020 sonbaharında Les Éditions du Seuil tarafından basıldı. Fabian Scheidler 2017'de "Chaos. Das neue Zeitalter der Revolutionen (Kaos. Devrimin Yeni Çağı)", 2021'de ise "The Stuff We Are Made of. Rethinking Nature and Society (Piper, Münih 2021)" çalışmalarını yayınlamıştır.

Kitap hakkında videolar, değerlendirmeler, konferans gezileri ve Fabian'ın bloğu dâhil olmak üzere daha fazla bilgi şu web adresini ziyaret edebilirsiniz. Yazar hakkında daha fazla bilgi ve iletişim için yazarın web adresini ziyaret edebilirsiniz.

(BA/AS)

QOSHE - "Para-savaş ekonomisinin şah damarına basmak gerekiyor" - Bedri Adanır
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

"Para-savaş ekonomisinin şah damarına basmak gerekiyor"

10 0
30.12.2023

Megamakine’nin Sonu, bakışlarımızı 'kazananların tarihi”nden “insanların tarihi”ne kaydırıyor. Askeri ve finansal sistemleri birbirine bağlayan ve antik çağdan moderniteye dünyanın teknokratik vizyonlarının evrimini teşvik eden “metalürji kompleksinin” kilit rolünü vurguluyor. Hem kapitalist “Yeni Dünya” projeksiyonları hem de sistem karşıtı hareketler için Batı kültürünü şekillendiren “kıyamet düşüncesi”nin tarihine özellikle odaklanılıyor.

Megamakine’nin 21. yüzyılda artan istikrarsızlığı ve yaklaşan çöküşüyle birlikte yeni tehlikelerin yanı sıra sistemik değişim için yeni olasılıklar da ortaya çıkıyor.

Orijinal adı “Das Ende Der Megamaschine Geschichte Einer Scheiternden Zivilisation” olan ve Türkçeye “Megamakine’nin Sonu / Başarısız Bir Uygarlığın Kısa Tarihi” olarak çevrilen Fabian Scheidler’in kitabı üzerine, kitabın çevirmeni Güneş İspir ile Diyarbakır 10. Kitap Fuarı’nda söyleştik.

Megamakine’nin Sonu’nu bianet okurlarına kısaca nasıl anlatırsınız?

Megamakine'nin Sonu, bugün insanlığın geleceğini tehdit eden yıkıcı güçlerin kökenine ışık tutuyor. İlk bölüm ekonomik, askeri ve ideolojik gücün 5000 yıl önceki kökenlerini açıklığa kavuştururken, ikinci bölüm modern dünya gelişiminin son 500 yıllık oluşum ve genişlemesini odak noktasına alıyor. Yazarın amacı ise Batı'nın ilerleme mitlerini yerle bir ederek bu tip bir sonsuz sermaye birikimi mantığının toplumları ve ekosistemimizi nasıl da tahrip ettiğini gözler önüne sermek.

Kitabı çevirme sürecinden bahsedebilir misiniz biraz?

Scheidler'in kitabı hem tarih, hem siyaset, hem inceleme, hem eleştiriyi içinde barındırması açısından tercüme ederken zamanın nasıl geçtiğini anlamadığım bir sürece soktu beni, iyi ki okumuşum mu desem, iyi ki çevirmişim mi desem bilemiyorum.

Son tahlilde Scheidler'in kansız bir dönüşüm projesi düşündüğü açık, bunu da elbette devletin yok oluşu ile değil, merkezsizleşmesi ile bağdaştırıyor yazarımız. Bu da aslında devlet ile sermaye arasındaki aşırı sıkı ilişkinin kesilmesi, böylece ceberut devletin ihtiyaç duyduğu (ve yine bu ceberut yapı olmaksızın yok olup gidecek) savaş-para ekonomisinin sonu anlamına geliyor, takdir edersiniz ki bu dünyanın en zengin şirketleri için kanlı devrimlerden dahi daha korkunç bir olasılık.

Noam Chomsky gibi dünyacı ünlü yazarların da dikkatini çekmiş Scheidler. Scheidler’i dikkat çekici yapan nedir?

Bunu devletin........

© Bianet


Get it on Google Play