Zeynep Yavuz’un Ruha Üflenen Nefes, Kanatları Koparılan Çocuklar kitaplarının ardından, yeni kitabı “Kırk Dokuz”, Destek Yayınları etiketiyle yayımlandı. Bir üniversitenin edebiyat bölümünde doçentlik olan Tomris Esen’in “Edebiyatta Kadın İmgesi ve Aşkın Metaforları” üzerine yaptığı bir araştırmada karşısına çıkan “anonim” bir destanla başlayıp, bu topraklardaki kadınların çilesine, onlara hiç sorulmayan bir nokta olan aşk üzerinden bakarak anlatan roman, aynı zamanda yüz yıllık tarihin hâlâ kapanmamış yaralarının köklerine iniyor.

Tomris Esen, beyninden geçirdiği bir rahatsızlık nedeniyle uzun süre tedavi gördüğü hastaneden taburcu olur ve hastalığın dermanı olan çok sevdiği işine geri döner. Okuldaki birçok kişinin ona “bitti” gözüyle bakması Tomris üzerinde ters etki yaratır ve rahatsızlığından önce başladığı “Edebiyatta Kadın İmgesi ve Aşkın Metaforları” araştırmasına kaldığı yerden devam etmek için okulun kütüphanesine yuva kurar. Bu süre içinde karıştırdığı eserler arasında, 1925 yılına ait, imzası yarım kalmış bir destana rastlar. Kütüphane görevlisinden de kitabın okula ait olmadığını, bir öğrencinin bıraktığını öğrenir. Etik değerlere bağlılığı yüzünden kitabı okumak ve okumamak arasında kalan Tomris, her şeyi bir kenara bırakır, kendini kitabın sayfalarına gömer ve kafasını çok uzun bir süre kaldıramaz. Zira hikâye gerçektir ve bu toplumun sinir uçlarını oluşturan birçok meseleyle hemhal olmuştur.

Kaçağa gitmek ata yadigârıdır bu topraklarda

Ararat’ta, sözü geçen bir aşiretin oğlu olan Alaz, babasını ve annesini kaybedince, amcası Eşref’i baba olarak görür. Eşref de onu oğlundan ayırmaz. Yörenin geçim kaynaklarıyla karnını doyuran Eşref ve ailesinin aksine Alaz, tüccar olmak istemektedir. Bunun yolunu yordamını kovalarken aklına İran’a gidip halı ticareti yapmak düşer. Ancak ailesi onunla aynı fikirde olmadığı için törelerin buyurduğu şekilde Alaz’ı bu fikirden vazgeçirmek üzere tüm eşraf onu baş göz edip evlendirmek ister. Ailenin tüm kadınları ona bir kız bulmak için arayışlara başlar. Alaz ise başka bir hal çare bulmak için vaktini koyun gütmek yerine dağ başında bir ağacın dibine varıp, tükeninceye kadar yanık türküler söyleyerek düşünür, taşınır. Bağrının sesiyle içindeki tüm tilkilerin gürültüsünü kesmeye çalışan Alaz bir kız görür ve anında sevda çukurunun içine düşer. Ancak ailesi ona çoktan başka bir kız bulmuştur ve karşı tarafın ailesiyle söz bile kesilmiştir. Alaz yine vurur kendini dağlara. Bir de bilmediği şey vardır ki, öğrense zaten dünyalar Alaz’ın olacaktır. 17 yaşındaki Alaz’ın gönlünü kaptırdığı kız, aslında evleneceği kız Mahperi’dir ve o da Alaz’a aşıktır. Fakat ikisinin de bundan haberi yoktur.

“Daha on yedi, on yedi, on yedi, on yediymiş…”

Günler geçer, geceler geçmez iken Alaz, Eşref’le konuşup halı ticaretine girmek istediğini söyler. Eşref de tamam deyip onu, bu işlerle uğraşan arkadaşı Abdülvahap’la tanıştırır. İkisi önce telef olmuş hayvanların postlarını satacaktır. Buradan kazandıkları parayla da halı alıp satmaya başlayacak ve işi büyüteceklerdir. Hayvan postlarını almaya gitmek için vakit kaybetmeden yola düşerler. Gittikleri yerde onları Alaz’ın uzaktan akrabası karşılar ve ona silah işine girmeyi teklif eder. İş risklidir ama parası iyidir. Alaz, akrabasının yamuk yapmayacağını düşünerekten işi kabul eder. Daha ilk işinde akrabaları Alaz’ı satınca, cahil oğlan mahkeme kararı onamamasına rağmen iki yıl hapis yatar. Soğuk duvarlar arasında aklı gönlü Mahperi’de olan Alaz çıkar çıkmaz düğün için hazırlıklara başlanır. Mahperi de Alaz’ın burnunda tütmektedir.

Vuslatlarına sayılı zaman kalmışken dışarıdan askerlerin sesi duyulur. Hiç kimse duruma bir anlam veremez ve Eşref ne iş diye kapıya çıkınca kalabalık bir asker konvoyunun, “Etrafınız sarıldı. Derhal bu köyü boşaltın,” anonsuyla karşılaşır. Emir büyük yerdendir. Zira “Şark Islahat Raporu” yürürlüğe girmiştir. Tüm köylü apar topar yollara düşüp köyü terk ederler. Bu ayrılış, daha 17 yaşında gencecik bir kızın gönlüne kilit vuran 49 yıllık bir bekleyişin başlangıcıdır. Hayat Alaz için farklı Mahperi için ise sıtmaya razı olarak devam eder…

Zeynep Yavuz, “Kırk Dokuz”da, Cumhuriyet’in ilanından sonra doğuda farklı, batıda farklı işleyen düzenin doğu yakasında yaşananlara bir kadının gözünden bakıyor. Hikâyenin gerçekliği zaten metni kuvvetli tutarken, Yavuz’un kalemini olabildiğince “kontrollü serbestlik” içinde kullanması bu kuvveti kat be kat artırıyor. “Bölgeden” aşina olduğumuz, töre, gelenek vs. gibi konulara neredeyse hiç girmeden saf bir aşk hikâyesi çevresinde şekillenen roman, kadınların günümüze kadar uzanan dertlerinin başlangıç noktasına geri dönerek okura pürüzsüz, masalsı bir desten bırakıyor.

Zeynep Yavuz hakkında

Müzik öğretmeni, yazar.

1979 yılında Diyarbakır’da doğdu. 2002 yılında Harran Üniversitesi Müzik Öğretmenliği bölümünden mezun oldu.

2021’de Ankara Müzik ve Güzel Sanatlar Üniversitesi Müzik Bilimleri Müzikoloji alanında tezli yüksek lisans yaptı. Yine aynı yıl içerisinde Sağlık Bakanlığı GETAT Uygulayıcı Müzik Terapisi eğitimi alarak müzik terapisti oldu. Akademik çalışmaları için Irak’a giderek “Ezidi Topluluğu’nda İnanç Müziği” kapsamında bilimsel araştırmalar yaptı. Halen müzik öğretmeni olarak görev yapıyor.

(BS/AS)

QOSHE - Bir gönül kırk dokuz yıl bekler mi? - Burak Soyer
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Bir gönül kırk dokuz yıl bekler mi?

14 0
09.12.2023

Zeynep Yavuz’un Ruha Üflenen Nefes, Kanatları Koparılan Çocuklar kitaplarının ardından, yeni kitabı “Kırk Dokuz”, Destek Yayınları etiketiyle yayımlandı. Bir üniversitenin edebiyat bölümünde doçentlik olan Tomris Esen’in “Edebiyatta Kadın İmgesi ve Aşkın Metaforları” üzerine yaptığı bir araştırmada karşısına çıkan “anonim” bir destanla başlayıp, bu topraklardaki kadınların çilesine, onlara hiç sorulmayan bir nokta olan aşk üzerinden bakarak anlatan roman, aynı zamanda yüz yıllık tarihin hâlâ kapanmamış yaralarının köklerine iniyor.

Tomris Esen, beyninden geçirdiği bir rahatsızlık nedeniyle uzun süre tedavi gördüğü hastaneden taburcu olur ve hastalığın dermanı olan çok sevdiği işine geri döner. Okuldaki birçok kişinin ona “bitti” gözüyle bakması Tomris üzerinde ters etki yaratır ve rahatsızlığından önce başladığı “Edebiyatta Kadın İmgesi ve Aşkın Metaforları” araştırmasına kaldığı yerden devam etmek için okulun kütüphanesine yuva kurar. Bu süre içinde karıştırdığı eserler arasında, 1925 yılına ait, imzası yarım kalmış bir destana rastlar. Kütüphane görevlisinden de kitabın okula ait olmadığını, bir öğrencinin bıraktığını öğrenir. Etik değerlere bağlılığı yüzünden kitabı okumak ve okumamak arasında kalan Tomris, her şeyi bir kenara bırakır, kendini kitabın sayfalarına gömer ve kafasını çok uzun bir süre kaldıramaz. Zira hikâye gerçektir ve bu toplumun sinir uçlarını oluşturan birçok meseleyle hemhal olmuştur.

Kaçağa gitmek ata yadigârıdır bu topraklarda

Ararat’ta, sözü geçen bir aşiretin oğlu olan Alaz, babasını ve annesini kaybedince, amcası Eşref’i baba olarak görür. Eşref de onu oğlundan ayırmaz. Yörenin geçim kaynaklarıyla karnını doyuran Eşref ve ailesinin aksine Alaz, tüccar olmak istemektedir. Bunun yolunu yordamını........

© Bianet


Get it on Google Play