Gazetecilik, 19. yüzyılın ikinci yarısında, modern toplumsal yaşamın önemli birtakım eyleyicilerinden birisi olarak, kamusal alanda kendisini daha yoğun bir şekilde görünür kılmış bir meslektir.

Modern toplumsal yaşamın girift olan ve anlaşılmasında güçlük çekilen olaylarını/örüntülerini, anlaşılır bir netliğe dönüştürerek, topluma aktarma edimini yerine getirmekle sorumlu tutulan gazetecilik mesleği, her şeyden evvel, insani bir eylem olarak da kendisini serimler.

Özellikle, gerçeklikten hareketle modern bir hikâye anlatıcısı olarak ortaya çıkmasında başrol olan medya araçlarının gelişimi, bu mesleğin olgunlaşması ve normatif bir dizi kurallara tâbi kılınmasını da beraberinde getirmiştir. Mesleğin normatif yapısı içerisinde gazeteci, aynı zamanda yazdıkları ve söyledikleriyle de sorumlu tutulan kişidir.

Hemen her mesleğin sahip olduğu bir dizi etik kodlar söz konusudur. Bazen kişiler, mesleğini icra ederken sahip oldukları etik kodların dışına çıkabilmekte, hatta kimi zaman bu kodlara uysa da hak ihlallerinin önüne geçememektedir.

Fakat söz konusu gazetecilik mesleği olduğunda, bu durum önemli toplumsal sorunlara sebebiyet verebilir. Çünkü gazetecilik, topluma karşı doğrudan sorumluluğu olan bir meslektir ve toplumun demokratikleşmesinde, aydınlanmacı bir perspektifi ortaya koymak zorundadır.

Diğer bir deyişle, gazetecinin iktidar veya güç odaklarının tekelinde bulunan bilgiyi, olgu-merkezli kanıtlara dayalı bir şekilde elde ettiği olguları, anlamıyla beraber toplumla paylaşması gerekir. Bu sayede gazetecilik mesleği, toplumda güç yapılarının uygulayacağı olası haksızlıkların ve kamuyu tehlikeye düşürecek olası politik kararların da tartışılmasına ortam hazırlar. Kısaca toplumu, toplumsal güç odaklarına karşı korur ve kollar.

Bu anlamıyla gazetecilik, bir nevi hak savunucu/hak merkezli bir iş güderek, demokrasinin, insan haklarının ve kamusal alanın dışına itilen, ötekilerin de sesi sedası olur. Gazetecinin bu tarz bir kaygı ve hassasiyet ekseninde hareket edebilmesi, insani değerleri içselleştirip, gazeteci olmadan önce insan olmanın felsefi-etik bilgisine sahip olmasını da gerekli kılar.

Gazetecinin hem insan olması hem de toplumsal sorumluluğu yüksek olan bir mesleğe içkin kişi olması, sorumluluk ve farkındalık noktasında da kendini sürekli gözden geçirmesini zorunlu hale getirir. Çünkü gazeteci, insanın değerinin harcanmasına engel olmaktan ya da değerinin korunmasından da sorumludur.

Elif N. Hamidi’nin kaleme aldığı ve Türkiye Felsefe Kurumu (TFK) tarafından İnsan Hakları Işığında Gazetecinin İşi (2024) adıyla basılan eser, gazetecinin tam da böyle bir sorumlulukta ve farkındalıkta olmasının yolunun, felsefi-etik temellere dayalı bir insan hakları eğitiminden geçtiğine vurgu yapmaktadır.

Hamidi kitabında, temelde gazeteciliğin üç farklı boyutuna odaklanarak, günümüz gazetecilik anlayışını da sorgulanır bir hale getirmektedir. Kitapta ilk olarak odaklanılan konu, insan hakları kavramı ekseninde gazetecinin sorumluluklarının ne olduğudur.

Gazetecilik ve insan hakları arasında yakın bir ilişki olduğu tezinden hareketle kitap, insan hakları kavramının açık bilgisini sunmaktadır. İnsan hakları, insanın değeri ve olanaklarıyla ilgisinde ele alınması gereken bir dizi etik ilkeler bütününe işaret eden düzenlemelerdir: “İnsanlar insansal olanaklarını gerçekleştirip geliştirebilecek şekilde muamele görmeli ve diğer insanlara da aynı şekilde muamele etmelidir”.

Hamidi, gazetecinin de bu yaklaşım ekseninde ötekileştirici veya ayrımcı bir dilden uzak bir şekilde, felsefi-etik temelli insan hakları bilgisine sahip olması gerektiğinin ve bu bilgiyi topluma da aktarmasının önemi üzerinde durur.

Gazeteciliğin tarihsel arka planına da değinen Hamidi, gazetecilik alanında yaşanan tekelleşme, ticarileşme ve medyanın sahiplik yapısından kaynaklı ortaya çıkan, sansür, oto-sansür gibi sınırlandırma ve diğer baskı politikalarının mesleği nasıl ablukaya aldığını tarihsel olaylar, edebi ve siyasi metinlerden örnekler çerçevesinde ele alarak, gazetecinin bütün bu yasakçı anlayışlar setine karşı, insan olmanın zorunluluğundan kaynaklı olarak nasıl karşı durabileceğini göstermektedir.

Tüm haksız ve hukuksuz gelişmelere karşı durmak, gazetecinin insani ve toplumsal bir sorumluluğudur diyen Hamidi, gazetecinin toplumu etkileme gücünün diğer mesleklere nazaran bir kat daha fazla olmasının, onun sorumluluğunu daha da çoğaltan bir durum olduğuna işaret etmektedir. Gazetecinin sorumluluğu da haberin değerini oluşturan unsurda kendisini açık etmektedir.

Hamidi kitabında, gazetecinin yapacağı her haberde, alışılagelmiş haber değeri kriterlerinin, insanın değerinin önüne geçmemesi gerektiğini ve haberde insanın değerini merkeze alan bir anlayışın hâkim olmasının önemine vurgu yapar ve haber değeri uğruna insanın değerinin harcanabildiğine dikkat çeker.

Kitabın ikinci odağını oluşturan konu, “insan olarak gazeteci”dir. Hamidi, insan olarak gazeteci kimliğinden önce, kitabında “insanın neliği” olgusunu, felsefi ve edebi metinler üzerinden ele alarak, “insan kimdir ve nedir?” sorularını sorarak bir tartışma yürütmektedir.

Geniş bir yelpaze içerisinde tarihsel gelişmelerden ve değerli yapıtlardan damıtarak sentezlediği insanın özneliği olgusu, günümüz postmodernizmin ya da trans-hümanizim gibi insan olmanın olanaklarını ekarte eden anlayışlara da bir reddiye şeklinde cevap verir. İnsan olarak gazetecinin veya gazetecilik yapacak kişinin de bu çerçevede her şeyden önce “iyi bir insan olmayı” bilmesi gerektiğini hatırlatır. “İyi bir insan olmak” gazeteci için yansız, tarafsız, mahremiyete saygılı ve en önemlisi de insan olmayı unutmadan, yaptığı haberin öznesinin de insan odaklı olması gerekliliğiyle mümkündür.

Hamidi bu noktada, etik nosyonun üzerinde durarak, gazetecilik mesleğinin etik kodlarına ilişkin önemli bir dizi ifadeler sunar ve meslek etiklerinin sorunları çözmeye yetmediğini vurgular. İnsanın insanlaşabilmesi için erdeme ve etik değerlere sahip olması gerektiğini belirtir, çünkü insan erdeme göre de eyleyebilen bir varlıktır: “Akla ve erdeme uygun bir şekilde işini yapan, insan onurunu ve insan haklarını koruma sorumluluğuyla haber üreten gazeteci ‘iyi gazeteci’dir. Diğer bir deyişle, iyi insan olmakta ısrar eden gazetecidir.”

Gazetecinin “iyi gazeteci” olmasının birtakım başka gerekliliklerinin de bulunduğunu söyleyen Hamidi, gazetecinin işini amacına ve işlevine uygun bir şekilde yapabilmesinin ön koşulunun “erginleşmiş” ve “özgür” bir kişi olup olamadığıyla da yakından ilişkili olduğunu vurgular. Ayrıca gazetecinin özgür bir kişi olabilmesi için didinmesi, çabalaması ve kendi geçmişi, gazetecilik mesleğinin geçmişi ve sorunlarıyla yüzleşebilmesi gerektiğini belirterek, mesleği icra edenlerin mücadele etmesinin önemini ortaya koyar.

Kitabın üçüncü odağını oluşturan konu, hak gazeteciliği ve insan haklarının korunmasındaki rolüdür. Hamidi, hak gazeteciliğini, medyada görünür olmayan, hakları sistematik bir şekilde yok sayılan etnik kimlikler, dini azınlıklar, kadınlar ve çocukların varolma mücadelesinde onların haklarını duyuran bir habercilik anlayışı olduğunu ifade eder.

Fakat çoğu zaman da “öteki” olarak görülenlere/ötekileştirilenlere yönelik ayrımcılığı ve nefret söylemini de bilinçli ya da bilinçsiz bir şekilde gazetecilerin yaptığını belirtir.

Hamidi, bu sorunla ilgili olarak, gazetecilerin, her şeyden önce insana karşı sorumlu olduğunu unutmadan işini yapması gerektiğinin, medyada görünür olmayan kesimlerin haklarını savunarak, seslerini duyurabilmelerinin, çok sesliliği vurgulamalarının ve barış ortamının oluşmasına yönelik bir amaç gütmelerinin önemli olduğunun altını çizmektedir.

Ancak medyanın gerek sermaye yapısından gerekse de iktidar erkleri tarafından kontrol ediliyor olması, demokratik ve insan haklarına ilişkin sağlıklı bir iklimin oluşmasının, salt gazetecileri veya medyayı eleştirmekle de mümkün olamayacağının altını çizen Hamidi, bu bakımdan hak gazeteciliği anlayışının medyada önemli bir boşluğu doldurduğunu belirtir.

Öte yandan gazetecilik mesleğindeki sorunların çözümünde, adına ister hak gazeteciliği, ister barış gazeteciliği, ister yurttaş gazeteciliği, ister internet gazeteciliği vs. densin, hangi başlık altında haber ürettiğine bakmaksızın her bir gazetecinin etik eğitimi ve etik değer bilgisinin büyük önem taşıdığını vurgulamak gerekir.

Bu noktada en önemli parametreyi, gazetecilerin insan haklarına duyarlı kılınması ve felsefi-etik temelli insan hakları bilgisine, değer bilgisine, doğru değerlendirme bilgisine sahip olması olarak belirler ve günümüz medyasının ayrıştırıcı, şoven-milliyetçi yapısına ve savaş politikalarına destek veren anlayışına karşı bunun önemli bir müdahale olacağını ifade eder.

Özetle, İnsan Hakları Işığında Gazetecinin İşi adlı kitap, medya ekolojisindeki mevcut tahribatların iyileştirilmesinin, en önemli başlangıç adımı olan iletişim fakültelerinin “gazetecilik” bölümlerinde yetişen gazeteci adaylarına, insan olmayı unutmadan gazetecilik yapmak gerektiğini hatırlatacak, eğitimcilere de felsefi etik temelli bir eğitimi merkeze almanın şart olduğunu gösterecektir.

Bu noktada kitabın, gazetecilik bölümü müfredatında okutulması gereken başlıca eserler listesinde olması gerektiği söylenebilir.

(FG/EMK)

QOSHE - İnsan hakları ışığında gazetecinin işi nedir? - Ferhat Göçer
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

İnsan hakları ışığında gazetecinin işi nedir?

18 8
30.03.2024

Gazetecilik, 19. yüzyılın ikinci yarısında, modern toplumsal yaşamın önemli birtakım eyleyicilerinden birisi olarak, kamusal alanda kendisini daha yoğun bir şekilde görünür kılmış bir meslektir.

Modern toplumsal yaşamın girift olan ve anlaşılmasında güçlük çekilen olaylarını/örüntülerini, anlaşılır bir netliğe dönüştürerek, topluma aktarma edimini yerine getirmekle sorumlu tutulan gazetecilik mesleği, her şeyden evvel, insani bir eylem olarak da kendisini serimler.

Özellikle, gerçeklikten hareketle modern bir hikâye anlatıcısı olarak ortaya çıkmasında başrol olan medya araçlarının gelişimi, bu mesleğin olgunlaşması ve normatif bir dizi kurallara tâbi kılınmasını da beraberinde getirmiştir. Mesleğin normatif yapısı içerisinde gazeteci, aynı zamanda yazdıkları ve söyledikleriyle de sorumlu tutulan kişidir.

Hemen her mesleğin sahip olduğu bir dizi etik kodlar söz konusudur. Bazen kişiler, mesleğini icra ederken sahip oldukları etik kodların dışına çıkabilmekte, hatta kimi zaman bu kodlara uysa da hak ihlallerinin önüne geçememektedir.

Fakat söz konusu gazetecilik mesleği olduğunda, bu durum önemli toplumsal sorunlara sebebiyet verebilir. Çünkü gazetecilik, topluma karşı doğrudan sorumluluğu olan bir meslektir ve toplumun demokratikleşmesinde, aydınlanmacı bir perspektifi ortaya koymak zorundadır.

Diğer bir deyişle, gazetecinin iktidar veya güç odaklarının tekelinde bulunan bilgiyi, olgu-merkezli kanıtlara dayalı bir şekilde elde ettiği olguları, anlamıyla beraber toplumla paylaşması gerekir. Bu sayede gazetecilik mesleği, toplumda güç yapılarının uygulayacağı olası haksızlıkların ve kamuyu tehlikeye düşürecek olası politik kararların da tartışılmasına ortam hazırlar. Kısaca toplumu, toplumsal güç odaklarına karşı korur ve kollar.

Bu anlamıyla gazetecilik, bir nevi hak savunucu/hak merkezli bir iş güderek, demokrasinin, insan haklarının ve kamusal alanın dışına itilen, ötekilerin de sesi sedası olur. Gazetecinin bu tarz bir kaygı ve hassasiyet ekseninde hareket edebilmesi, insani değerleri içselleştirip, gazeteci olmadan önce insan olmanın felsefi-etik bilgisine sahip olmasını da gerekli kılar.

Gazetecinin hem insan olması hem de toplumsal sorumluluğu yüksek olan bir mesleğe içkin kişi olması, sorumluluk ve farkındalık noktasında da kendini sürekli gözden geçirmesini zorunlu hale getirir. Çünkü gazeteci, insanın değerinin harcanmasına engel olmaktan ya da değerinin korunmasından da sorumludur.

Elif N. Hamidi’nin kaleme aldığı ve Türkiye Felsefe Kurumu (TFK) tarafından İnsan Hakları Işığında Gazetecinin İşi (2024) adıyla basılan eser, gazetecinin tam da böyle bir sorumlulukta ve farkındalıkta olmasının yolunun, felsefi-etik temellere dayalı bir insan hakları eğitiminden geçtiğine vurgu yapmaktadır.

Hamidi kitabında, temelde gazeteciliğin üç farklı boyutuna odaklanarak, günümüz gazetecilik anlayışını da sorgulanır bir hale getirmektedir. Kitapta ilk olarak odaklanılan konu, insan hakları kavramı ekseninde gazetecinin sorumluluklarının ne olduğudur.

Gazetecilik ve insan hakları arasında yakın bir ilişki olduğu tezinden hareketle kitap,........

© Bianet


Get it on Google Play