AKP hükümeti, 31 Mart seçimlerindeki çöküşünü gerçekten irdelemek ve özeleştiri vermek istiyorsa istihdam, istihdam koşulları ve mutlak yoksulluk verilerini “TÜİK’in pembe gözlüklerini” çıkararak gözden geçirmeli.

14 Mayıs seçimlerinden sonraki faiz ve enflasyondaki artış, tüm toplum kesimlerini görülmemiş düzeyde etkiledi. AKP iktidarı ilk yıllarından 2023 Mayıs seçimlerine kadar bir söylem olarak “faiz ve enflasyonun” zararlarını anlatmaktan hiç geri durmadı. Ancak son bir yıl içerisinde hem faiz hem de enflasyon başlıklarında Türkiye’yi dünyada en kötü durumdaki ülkeler arasına soktu. Verilerle ifade edecek olursak; AKP’nin iktidara geldiği Kasım 2002’de “TCMB Borç alma faiz oranı” yüzde 44, borç verme faiz oranı ise yüzde 51’di. Gelinen aşamada bu oranlar sırası ile yüzde 47 ve yüzde 53’e yükseldi.

25 Nisan Perşembe günü toplanacak para politikası kurulunun da faiz azaltmaya “gidemeyeceğini” hatta yüksek enflasyon oranları nedeniyle artışa devam edeceğini tahmin edebiliriz.

En yüksek tüketici enflasyon oranı

Arjantin, Suriye, Lübnan’dan sonra en yüksek tüketici enflasyon oranı Türkiye’de. İç savaşın, jeopolitik veya ekonomik krizlerin yaşandığı bu ülkelerde istihdam ve yatırımların artması düşük bir olasılık. Türkiye de hem kendi boyutuyla Kürt meselesinde çözümsüzlük politikasıyla, OHAL-KHK, kayyum uygulamalarıyla hem de Suriye/Libya/Karabağ vb. yerlerde aldığı konumlar itibariyle “bir savaş” içinde. Bu politikalarının en somut toplumsal maliyeti yüksek faiz ve enflasyon oranları.

AKP hükümeti döviz kurlarındaki “oynaklık/istikrarsızlık” ile mücadele etmek amacıyla bu politikalarda yapısal bir değişikliğe gitmeden sadece para politikası ile sorunu çözmeye çalışıyor. Türkiye’de hukuka, bürokrasiye, basın özgürlüğüne, temel hak ve özgürlüklere yönelik saldırı/müdahale ve eksiklikler ekonomide bir güven krizine yol açtı.

İnandırıcılık sorunu

“Borç bulmak amacıyla” ABD’ye giden Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in de, Hollanda’ya giden eski MİT başkanı şimdiki Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın da önüne haksız tutuklamalar (tutuklu gazeteciler, Kavala, Demirtaş ve benzeri binlercesi), hukuk skandalları (HDP kapatma davası, Kobani kumpas davası, 300 bin KHK dosyası, uygulanmayan mahkeme kararları, tecrit vb.) çıkıyor.

Hükümet ve bürokrasi bir güvensizlik ve inandırıcılık sorunu yaşıyor. Toplumun önemli bir kesimi TÜİK’in açıkladığı verilere kuşkuyla yaklaşıyor. Bizzat iktidar sözcüleri bile aynı ürün için aynı piyasada “fahiş fiyat farkları” olduğunu ifade ediyor.

İşletmelerin büyük bölümü zor durumda

Enflasyon artışlarında ÖTV ve KDV etkisi özellikle akaryakıt üzerinden önemli bir etken olarak karşımızda dururken iktidarın özel sektörü suçlama iddiaları temelsiz. İşletmelerin sabit maliyetlerindeki artışlarda vergi, prim ve diğer kamu alacaklarının etkisi yüksek. Kira ve işçilik giderlerindeki artış işletmelerin büyük bir bölümünü zor durumda bıraktı.

Şubat enflasyon raporunda 2024 yılı için açıklanan yüzde 36 ve 2025 yılı için açıklanan yüzde 14 oranındaki tahminlerin tutmayacağına dair halkta bir inanç olmadığını, hazine ve maliye bakanının kendisi bu hafta ifade etti.

Kapanan işletme sayısı artıyor

Faiz artışları, büyük çoğunluğu borç yükü altında olan işletmelerin kapanmasına, tasfiyesine veya daralmasına yol açıyor. Ticaret Sicili Gazetesi (TOBB) verilerine göre; 2024 yılının Ocak-Şubat döneminde kurulan şirket sayısı, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 12, kurulan gerçek kişi ticari işletme sayısı ise yüzde 25 azaldı. Bu dönemde tasfiye edilen şirket sayısı yüzde 25, kapanan şirket sayısı ise yüzde 32 oranında arttı. Bu olumsuz eğilim, son iki aya özgü olmayıp 2023 yılında da 2022’ye göre kurulan şirket sayısı yüzde 17, kurulan gerçek kişi ticari işletme sayısı ise yüzde 39 oranında azalmıştı. Yine kapanan şirket sayısında yüzde 30 ve kapanan gerçek kişi ticari işletme sayısının da yüzde 27 oranında arttığı açıklandı. İşletmeler daha az açılırken, daha çok kapanıp veya tasfiye olurken istihdam artamaz.

İşletmeler, yatırım ve istihdamdan kısıyor

Yüksek faiz ve enflasyon oranları işletmelerin kredi ve finansmana erişimini kısıtlıyor. Özellikle büyük ölçekli olmayan firmalar, borç çevrim sorunu nedeniyle yatırım ve istihdamlarını kısmak zorunda kalıyor. Halkın gelir dağılımındaki eşitsizliği derinleştiren iki önemli etken olan faiz ve enflasyonun, firma ölçeğine göre de KOBİ’leri daha çok olumsuz etkilediği biliniyor.

Enflasyonu dizginlemek için halkın, emeklinin, ücretlinin ve işsizlerin kemerini sıkmaya devam eden iktidarın faiz politikası, büyük ölçekli tekellere ve üst gelir gruplarına bir tür sermaye ve kaynak transferine yol açıyor. Firma ölçeği büyüdükçe “marjinal istihdam etkisi azalan bu işletmeler” için yüksek faiz oranları krizi fırsata dönüştürüyor.

SGK verilerinde istihdam

Bu koşullarda KOBİ’lerde istihdamın ve özellikle kayıtlı istihdamın artması düşük bir olasılık. Zaten SGK verileri incelendiğinde toplam istihdam da artışın aksine azalışın başladığı da görülüyor.

SGK’nin verilerine göre sigortalı sayısındaki azalış Ocak 2024 döneminde önceki yılın aynı ayına göre 133 bin 743 kişi. Aralık 2023 dönemine göre ise bu azalış 219 bin 166 kişi. SGK verilerine göre istihdam azalırken TÜİK’in “istihdamı arttıran”, “işsizliği azaltan” verileri ise tartışılmaya devam edecektir.

Güvenceli istihdamın yaygınlaştırılması ve desteklenmesi derinleşen yoksulluk ve gelir dağılımı adaletsizliğine karşı en etkili politika olacaktır. Ancak bu faiz ve enflasyon koşullarında bunun gerçekleşmesi imkansız.

(SO/AS)

QOSHE - Bu faiz-enflasyon oranlarıyla istihdam artamaz! - Sinan Ok
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Bu faiz-enflasyon oranlarıyla istihdam artamaz!

17 1
20.04.2024

AKP hükümeti, 31 Mart seçimlerindeki çöküşünü gerçekten irdelemek ve özeleştiri vermek istiyorsa istihdam, istihdam koşulları ve mutlak yoksulluk verilerini “TÜİK’in pembe gözlüklerini” çıkararak gözden geçirmeli.

14 Mayıs seçimlerinden sonraki faiz ve enflasyondaki artış, tüm toplum kesimlerini görülmemiş düzeyde etkiledi. AKP iktidarı ilk yıllarından 2023 Mayıs seçimlerine kadar bir söylem olarak “faiz ve enflasyonun” zararlarını anlatmaktan hiç geri durmadı. Ancak son bir yıl içerisinde hem faiz hem de enflasyon başlıklarında Türkiye’yi dünyada en kötü durumdaki ülkeler arasına soktu. Verilerle ifade edecek olursak; AKP’nin iktidara geldiği Kasım 2002’de “TCMB Borç alma faiz oranı” yüzde 44, borç verme faiz oranı ise yüzde 51’di. Gelinen aşamada bu oranlar sırası ile yüzde 47 ve yüzde 53’e yükseldi.

25 Nisan Perşembe günü toplanacak para politikası kurulunun da faiz azaltmaya “gidemeyeceğini” hatta yüksek enflasyon oranları nedeniyle artışa devam edeceğini tahmin edebiliriz.

En yüksek tüketici enflasyon oranı

Arjantin, Suriye, Lübnan’dan sonra en yüksek tüketici enflasyon oranı Türkiye’de. İç savaşın, jeopolitik veya ekonomik krizlerin yaşandığı bu ülkelerde istihdam ve yatırımların artması düşük bir olasılık. Türkiye de hem kendi boyutuyla Kürt meselesinde çözümsüzlük politikasıyla, OHAL-KHK, kayyum uygulamalarıyla hem de Suriye/Libya/Karabağ vb. yerlerde aldığı konumlar itibariyle “bir savaş” içinde. Bu politikalarının en somut toplumsal maliyeti yüksek faiz ve enflasyon oranları.

AKP hükümeti döviz kurlarındaki “oynaklık/istikrarsızlık” ile mücadele etmek amacıyla bu politikalarda yapısal bir değişikliğe gitmeden sadece para politikası ile sorunu çözmeye çalışıyor. Türkiye’de hukuka, bürokrasiye, basın özgürlüğüne, temel hak ve özgürlüklere yönelik saldırı/müdahale ve eksiklikler ekonomide bir güven krizine yol açtı.

........

© Bianet


Get it on Google Play