Her yıl bu zamanlar ortalığı Orta Vadeli Program (OVP), Merkezî Yönetim Bütçesi, Bütçe Gerekçesi, Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programı gibi metinler doldurur. Bu yıl bir de 12. Beş yıllık Kalkınma Plan bunlara eklenmiştir. 5018 sayılı yasaya göre bunlar arasında bir hiyerarşi vardır. AKP devrinde bunlara uyulmaması âdetten olmuştur; ama konumuz iktidarın ciddiyetsizlikleri değildir.

Ekonomiyle ilgili belge sağanağının olduğu böyle günlerde, bunların içerdiği verileri halkın anlayacağı bir biçime sokarak haberleştirmek ekonomi gazeteciliğinin işidir. Ancak bazen bu kanal yeterince çalışmayabiliyor. Belgelerde sunulan verileri hiç sorgulamadan aktarmak bu yetersizliğin tezahür biçimlerinden biridir. Örneğin, 2024 Yılı Bütçe Gerekçesi (s. 471 vd) verilerine dayanarak, özelleştirme gelirlerinin 1986-2023 arasında yani 37 yılda 144,2 milyar TL’yi bulduğu, bunun yaklaşık 140 milyar TL’lik bölümünün AKP dönemini ilgilendirdiği biçiminde bir haber yaparsanız, belgeye (kısmen) sadık kalmış ama gerçekleri tahrif etmiş (yani bilerek yanlış aktarmış) olursunuz. Niçin peki? Çünkü okurun pek çoğu 144 milyar TL’yi bugünkü dolar kuru olan 28 TL’ye bölecek ve karşılığında 5 milyar 150 milyon dolar bulacaktır!

Oysa yüksek enflasyon yaşanan bir ekonomide cari TL değerlerin 37 yıl boyunca sabit kalmış gibi toplanamayacağı hususu bir ekonomi muhabirinin ilk dersi olmalıydı. "Kısmen sadık" dememizin nedeni de şu: İlgili belge yıllara göre özelleştirme tablolarını artık TL olarak vermekle büyük bir çarpıtmaya yol açmaktadır ama toplam özelleştirmenin dolar karşılığı olarak 70,9 milyar doları da ayrıca vermektedir. Demek ki ekonomi muhabiri en azından 144 milyar TL yanına bu değeri de yazıp küçük bir açıklama yapmalıydı. Bu hatalı haberleştirmenin Türkiye’nin en güvenilir günlüğü sayılan bir gazetede yapılması ayrıca sıkıntı vericidir. Demek ki ekonomi gazeteciliği için de bir ombudsmana ihtiyaç duyulmaktadır (Bu arada, daha ileri araştırma yapabilecek bir ekonomi muhabiri, daha önce bir çok makalemde gösterdiğim gibi, Ulaştırma Bakanlığı ve TMSF üzerinden ayrıca 12 milyar doları aşkın bir ek özelleştirme yapıldığı bilgisine de ulaşabilmeliydi).

2024 YILI NE VADEDİYOR?

Önümüzdeki plan/programların kapsadığı tüm yıllara bakmak yararsız sayılmazsa da, asıl kritik dönemeç 2024 yılındadır. O halde dikkatimizi oraya verelim. "Vaat etmek" olumlu çağrışım yaratabilir; o nedenle hemen baştan düzeltelim, 2024 yılı emekçi kitleler bakımından hiçbir olumluluk öngörmemektedir. Bunu belgelerden birkaç örnekle açalım: OVP’nin (2024-2026) 21. sayfasında iki temel tedbirden bahsedilir: Enflasyon hedeflemesi ve gelirler politikası. Bu gizemli gibi görünen "teknik" kavramların tercümesi şudur: Faizler enflasyonun üzerine çıkarılacak, gelir artışları enflasyonun altında tutulacaktır. Başka deyişle, enflasyonun temel nedeni talep artışıdır (çünkü Erdoğan-Nebati-Kavcıoğlu politikalarına toz kondurulamamaktadır; ama kondurulsa da durum değişmezdi); öyleyse talep yani gelirler kısılmalıdır. Çifte kıskaç uygulanmalıdır: Ücretler, tarımsal gelirler enflasyona ezdirilmelidir (gerçi bunun aksini söyleyeceklerdir), bunların satın alma güçleri iyice kısılmalıdır. Faizlerin hızlı artırılması yoluyla da halkın borçlanarak gelir aşınmasını telafi etmesi yani talep seviyesini koruması engellenmelidir. Daha önemli talep unsuru olarak sermaye gelirlerinin baskılanmasının lafı bile olmayacaktır. Sistemin adı kapitalizmdir yani kapital/sermaye hâkim düzendir. Sermayenin hizmetindeki siyaset sınıfı da esasen sermayedarlaşma sürecinin ileri noktalarına varmıştır.

Peki, bu politikaların somut belirtilerini bu plan-program belgelerinde görebiliyor muyuz? Hem de çok açık biçimde, adeta müstehcenlik seviyesinde! Sanayi ve Toplum dergisinin Ekim 2023 sayısındaki makalemizde de sunulan yazıdaki tabloya bakmak yeterli olur. Bu tablo ne anlatıyor? Özel tüketim harcamalarının 2022’den 2023’e doğru çok güçlü daraltılmasının yeterli görülmeyip, 2024’te çok daha şiddetli bir şokun öngörüldüğünü söylüyor. Kamu tüketiminde de 2024 ve devamında ciddi bir azalış öngörülmesinin tüm ekonomiyi etkileyecek sonuçları olacaktır.

Şimdi böyle bir durumda, M. Şimşek’in ücret artışlarında "refah payı" uygulamasına son verileceğini söyleyen demeci yadırgatıcı olabiliyor mu? 2024 yılı asgari ücret artışından –seçim konjonktürüne rağmen– halen çok umutlu olunabilir mi? Emekli aylıklarında, bırakın reel artışları, enflasyonun aşındırmasının düzeltileceğine güvenilebilir mi?

Önemli bir mesele de şu: İktidarın yerel seçimleri dağılmış görünün muhalefet karşısında artık daha kolay bir hedef olarak gördüğü; ekonomi ve siyaset alanlarında kendi "göz boyama" ve "gerçekleri çarpıtma" yeteneğine fazlasıyla güvendiği için, geçen seçimlerden daha olumsuz bir ekonomik tabloda seçimleri karşılamaktan artık o kadar da çekinmediği saptaması yapılabilir.

TARIMSAL DESTEKLERİ SÜREKLİ GERİLETME BAŞARISI

Bunun bir yansımasını da tarımsal desteklerin sürekli olarak geriletilmesinden iktidarın artık hiç çekinmemesinde görebiliriz. Tabii şu imkânı her zaman kullanarak: Yılın bütününe ait desteklerin büyük bölümünü seçim öncesindeki aylarda dağıtarak çiftçide desteklerin artmış olduğu algısını yaratmak! Peki, çiftçi buna her defasında kanıyor mu? Kırsal oylar öyle söylüyor!

Tarımsal desteklerin GSYH’nin yüzde 1’inden (veya binde 10’undan) az olamayacağı hükmü Tarım Kanunu’nda duruyor olsun; hatta bu Kanun 2006’da bizzat AKP tarafından çıkarılmış olsun; Anayasa tanımayan bir iktidarın yasalara uyması beklenebilir mi? Nitekim 2006 sonrasındaki uygulamada söz konusu oran binde 6’dan başlayıp son yıllarda binde 2’lere kadar geriletilmiş durumda: Bu oran 2020’de binde 4,4 düzeyindeyken, 2021’de binde 3,3, 2022’de ise binde 2,7’ye geriliyor!

2023 yılı henüz bitmedi, ama öngörülen 63 milyar TL desteğin beklenen milli gelire oranı binde 2,5 düzeyini işaret ediyor. 2024 Yılı Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programı’na göre (s. 144 ve 152), 2024 yılında tarımsal desteklerin 91,5 milyar TL olması öngörülmekte. Bu tutar, 2023’e göre yüzde 44,5’lik bir artış anlamına gelmektedir ki muhtemelen enflasyonun da gerisinde kalacaktır. Oysa 2024’te bütçe giderlerinin yüzde 69 artması öngörülmektedir; demek ki, bütçe içinde tarımsal desteğin payı daha da geriletilmiş olacaktır. Nitekim bu pay 2024’te sadece binde 2,2 olacaktır!

Tarımsal destekleri kıyaslamamız gereken asıl büyüklük ise tarımsal katma değerdir. Avrupa’nın gelişmiş ülkelerinde tarımsal desteklerin tarımsal katma değere oranı yüzde 50’nin altına pek düşmez. AKP Türkiye’sinde ise bu oran son yıllarda yüzde 6 civarında olup, 2002’den yüzde 4,1’e kadar gerilemiştir. Peki, olması gereken nedir? Tarımsal katma değerin en az üçte birinin tarıma destek olarak dönmesidir ki bu da mevcut desteğin 8 ile çarpılmasını gerektirir. Demek ki, 2024 için 91,5 milyar TL destek yerine 730 milyar TL düzeyinde bir tarımsal desteği uyguluyor olmamız gerekirdi. İşte ancak o zaman gıda enflasyonu ile mücadele araçlarına da sahip olmaya başlanmış olabilirdi.

QOSHE - Ekonomiden toplumsal yaşama süzülenler - Oğuz Oyan
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Ekonomiden toplumsal yaşama süzülenler

8 0
12.11.2023

Her yıl bu zamanlar ortalığı Orta Vadeli Program (OVP), Merkezî Yönetim Bütçesi, Bütçe Gerekçesi, Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programı gibi metinler doldurur. Bu yıl bir de 12. Beş yıllık Kalkınma Plan bunlara eklenmiştir. 5018 sayılı yasaya göre bunlar arasında bir hiyerarşi vardır. AKP devrinde bunlara uyulmaması âdetten olmuştur; ama konumuz iktidarın ciddiyetsizlikleri değildir.

Ekonomiyle ilgili belge sağanağının olduğu böyle günlerde, bunların içerdiği verileri halkın anlayacağı bir biçime sokarak haberleştirmek ekonomi gazeteciliğinin işidir. Ancak bazen bu kanal yeterince çalışmayabiliyor. Belgelerde sunulan verileri hiç sorgulamadan aktarmak bu yetersizliğin tezahür biçimlerinden biridir. Örneğin, 2024 Yılı Bütçe Gerekçesi (s. 471 vd) verilerine dayanarak, özelleştirme gelirlerinin 1986-2023 arasında yani 37 yılda 144,2 milyar TL’yi bulduğu, bunun yaklaşık 140 milyar TL’lik bölümünün AKP dönemini ilgilendirdiği biçiminde bir haber yaparsanız, belgeye (kısmen) sadık kalmış ama gerçekleri tahrif etmiş (yani bilerek yanlış aktarmış) olursunuz. Niçin peki? Çünkü okurun pek çoğu 144 milyar TL’yi bugünkü dolar kuru olan 28 TL’ye bölecek ve karşılığında 5 milyar 150 milyon dolar bulacaktır!

Oysa yüksek enflasyon yaşanan bir ekonomide cari TL değerlerin 37 yıl boyunca sabit kalmış gibi toplanamayacağı hususu bir ekonomi muhabirinin ilk dersi olmalıydı. "Kısmen sadık" dememizin nedeni de şu: İlgili belge yıllara göre özelleştirme tablolarını artık TL olarak vermekle büyük bir çarpıtmaya yol açmaktadır ama toplam özelleştirmenin dolar karşılığı olarak 70,9 milyar doları da ayrıca vermektedir. Demek ki ekonomi muhabiri en azından 144 milyar TL yanına bu değeri de yazıp küçük bir açıklama yapmalıydı. Bu hatalı haberleştirmenin Türkiye’nin en güvenilir günlüğü sayılan bir gazetede yapılması ayrıca sıkıntı vericidir. Demek ki ekonomi gazeteciliği için de bir ombudsmana ihtiyaç duyulmaktadır (Bu arada, daha ileri araştırma yapabilecek bir ekonomi muhabiri, daha önce bir çok makalemde gösterdiğim gibi, Ulaştırma Bakanlığı ve TMSF üzerinden ayrıca 12 milyar doları aşkın bir ek özelleştirme yapıldığı bilgisine de ulaşabilmeliydi).

2024 YILI NE VADEDİYOR?

Önümüzdeki plan/programların kapsadığı tüm yıllara bakmak yararsız sayılmazsa da, asıl kritik dönemeç 2024 yılındadır. O halde dikkatimizi oraya........

© Birgün


Get it on Google Play