Yazar metinler üretir. Ürettiği metinlerin içeriği sokaktaki insanın içeriğini de belirler. Yazar sadece metin üretmekle kalmaz, kimlikler de üretir. İçleri, Marx tarafından üretilmiş metinlerle dolu bireylere Marksist, Sartre tarafından üretilmiş içeriklerle dolu bireylere varoluşçu denir, bu liste uzayıp gider. İçerikler bireylerin içlerini doldurdukça özler inşa edilir. Platon olsaydı, şeyleri öz ve görünüş açısından değerlendirecek, görünüş ile özü arasında tutarsızlık sergileyenleri eleştirecekti. “Ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol” düsturunu benimseyenlerin özünü Platoncu içerik belirlemiştir. “Sen kimsin?” diye sorulduğunda kendisini Platoncu olarak tanımlamasa da o bir Platoncu’dur. O yüzden tükettiğiniz içerikleri özenle seçmeniz gerekir, birileri tarafından üretilen içerikler hayatınızı, hayata bakışınızı belirler. Ve “benim bakış açıma göre” dediğinizde siz değil, içinizdeki içerik konuşmaktadır. Kişiye özel bakış açısından söz etmek mümkün değil. Sürekli yer değiştirdiğiniz ve manzaranız sürekli değiştiği halde bakış açınızın değişmediğini fark etmişsinizdir. Özne, bir içeriğe yerleşir ve bakış açısı o içerik tarafından inşa edilir. “Şu ya da bu bakış açısına yerleştikçe şu ya da bu özne olunur. Özneyi açıklayan bakış açısıdır, tersi değil” (Deleuze, Leibniz Üzerine Beş Ders, Kabalcı). Ya da hangi içeriğe yerleştiyseniz o içerikten yeryüzüne bakıyorsunuzdur, içeriğin ürettiği öznesiniz. İçerik değişmedikçe öznenin bakış açısı da değişmez.

∗∗∗

2000li yılların başından beri nesnelere küçük özneler muamelesi yapıldığı topyekûn bir tasarım çağında yaşadığımız söyleniyor. Küçük özneler olarak tasarlanmış kimlikli nesneler, içerik ajanslarında çalışan içerik üreticileri tarafından dijital dünyaya taşınıyor ve pazarlanıyor. Sadece nesnelere küçük özneler muamelesi yapılsa iyi, öznelere de küçük nesne muamelesi yapılıyor. Özneler “ben de buradayım” demek, kendilerini ifade etmek için çok uzun zamandır hayatlarını dijital ortamda sürdürmekte. Hem nesneler hem özneler içerik üreticilerinin ürettikleri bağlama yerleşiyor ve her ikisi de kendilerini dijital ortamda pazarlıyor. Nesneler, içerik üreticileri tarafından marka kimliklerle donatıldıkça aynı içerikler özneleri de kimliklendiriyor ve markalaştırıyor. Özneler yeryüzü ile kurdukları otantik ilişkileri terk ettiklerinden beri ancak markalarla kimlik kazanan, markalaştıkça görünür hale gelen metalara dönüştü. Özlerini kapitalist ilişkiler belirliyor, görünüşleri ise adeta bir reklam panosu. Bedenler, ticari markaların amblemlerini taşıyor. Çoğunluk çakma olanları kullansa da özneler artık kendilerini ticari markalarla kimliklendiriyor.

∗∗∗

Hayatlar, orijinal ve çakma olarak ikiye ayrılıyor: Çakma markalar tüketenlerin yaşadığı çakma hayatlar, orijinal markaları tüketenlerin orijinal hayatı. Orijinal markaları tüketmeye gücü yetmeyenler, orijinal hayat yaşayanlara gıptayla bakıyor. Kimsenin artık yeryüzündeki hayatın ne olduğuna dair en küçük bir fikri yok. Hayat, aralarda yaşanan, birbirini izleyen baş belası şeylerdir. Aralarda yaşadığınız baş belası şeyleri bir araya getirip tutarlı bir anlatıya dönüştürmüşseniz, yani bir hikâyeniz varsa, içerik üreticilerinin metaların etrafında ürettikleri içerikleri doldurmayı hak etmişsinizdir. Hayat, metaların arasını dolduran bir dolgu maddesidir. Yeryüzü, dolgu maddesi hayatlarla dolduruldukça canlılığını yitirir, dijital evren markaların etrafında dönüyor. TV ekranlarında anlatılan hayatlar da sizin hikayeniz, reklam kuşaklarının arasını doldurmaya yarıyor. Orijinal ya da çakma, bu alemde hayatınızı ancak bir dolgu maddesi olarak sürdürebilirsiniz.

Metin yazarı ya da içerik üreticisi, metaların marka kimliklerine sadık kalarak hedef kitleye uygun içerikler üreten kişiye denir. İçerikleri dolduran dolgu hayatlar, markaların hedef kitleye ulaşmasında ve tüketilmesinde rol oynuyor. Kim çakma bir hayat sürmek ister ki? Herkes orijinalinin peşinde, markaların hedef kitlesi olmak istiyor; sahte olanı değil, hakiki olanı tüketmeyi arzuluyor. Hakiki olan, markalar tarafından belirleniyorsa, hakikat sonrası çağdan hiç şikâyet etmeyin. Yalanın içine yerleştirilmişsiniz, yalan içeriğinizi oluşturuyor. Yalan hayat nasıl doğru yaşanabilir ki?

QOSHE - Orijinal hayatlar - Rahmi Öğdül
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Orijinal hayatlar

20 16
24.11.2023

Yazar metinler üretir. Ürettiği metinlerin içeriği sokaktaki insanın içeriğini de belirler. Yazar sadece metin üretmekle kalmaz, kimlikler de üretir. İçleri, Marx tarafından üretilmiş metinlerle dolu bireylere Marksist, Sartre tarafından üretilmiş içeriklerle dolu bireylere varoluşçu denir, bu liste uzayıp gider. İçerikler bireylerin içlerini doldurdukça özler inşa edilir. Platon olsaydı, şeyleri öz ve görünüş açısından değerlendirecek, görünüş ile özü arasında tutarsızlık sergileyenleri eleştirecekti. “Ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol” düsturunu benimseyenlerin özünü Platoncu içerik belirlemiştir. “Sen kimsin?” diye sorulduğunda kendisini Platoncu olarak tanımlamasa da o bir Platoncu’dur. O yüzden tükettiğiniz içerikleri özenle seçmeniz gerekir, birileri tarafından üretilen içerikler hayatınızı, hayata bakışınızı belirler. Ve “benim bakış açıma göre” dediğinizde siz değil, içinizdeki içerik konuşmaktadır. Kişiye özel bakış açısından söz etmek mümkün değil. Sürekli yer değiştirdiğiniz ve manzaranız sürekli değiştiği halde bakış açınızın değişmediğini fark etmişsinizdir. Özne, bir içeriğe yerleşir ve bakış açısı o içerik tarafından inşa edilir. “Şu ya da bu bakış açısına yerleştikçe şu ya da bu özne olunur. Özneyi açıklayan bakış açısıdır, tersi değil” (Deleuze, Leibniz Üzerine Beş Ders, Kabalcı). Ya da hangi içeriğe yerleştiyseniz o içerikten yeryüzüne........

© Birgün


Get it on Google Play