İş günleri ve tatiller; biteviye tekrar eden törenler ve ritüeller. Takvim, iktidarın zamana sahip olma iddiasını taşır ve size durmadan zamanı hatırlatır. Takvimi devre dışı bıraktığımız zamanlar da vardır, oyun oynarken zamanı unutursunuz: “Birbirini kovalayan eğlenceler sayesinde günler, haftalar yıldırım gibi geçiyordu.” Collodi’nin Pinokyo kitabında, nüfusu tamamıyla çocuklardan oluşan Eğlenceler Ülkesi’nde takvim, “tek bir tatil gününün ölçüsüz genleşmesiyle aniden duruverir” (Agamben). Eğlenceler ülkesinin şenliği, curcunası, çılgınlığı takvimin felç olup çökmesiyle sonuçlanır. “Düşünün ki sonbahar tatili bir ocakta başlıyor ve aralık sonunda bitiyor.” Takvim, zamanı sabitlemenin ve sahiplenmenin bir yöntemi. Sadece zaman mı? Mekân da sahiplenmelidir. “Siyasi iktidar mekâna hâkim olur ya da hâkim olmayı amaçlar” (Lefebvre). Meydanlara dikilen anıtlar, iktidarın mekânı sahiplendiğini gösteren işaretlerdir; takvimin noktalarını oluşturan törenler ve ritüeller ise zamanı sahiplenmesinin göstergeleri. Anıtlar ve anıtların etrafında gerçekleşen törenler ve ritüeller bedenlerin mekân ve zaman içindeki hareketlerini ve ritimlerini belirler, bedenleri biçimlendirir. İktidarın zamanı ve mekânı içine hapsedilmiş bedenler disipline edilir. Oyun oynayan birey, yitirdiği zamanı ve mekânı ele geçirmekle kalmaz, özgürlüğünü de ele geçirir, kendini ve mekânını özgürce biçimlendirebilir.

∗∗

Oyun, ritüeller ve törenlerle sabitlenmiş ve yapılandırılmış takvimi tahrip eder. Oyun tarafından tahrip edilmesin diye iktidar, takviminde boş zamanları da sabitlemiş ve yapılandırmıştır. Tatiller, cep harçlığı olarak harcayasınız diye zamanın sahibi tarafından verilmiştir. Çalışma zamanı ile boş zaman, kölelik ile özgürlük arasına sıkıştırılmış insan, çalışma koşullarına ancak, gelmesini dört gözle beklediği tatil sayesinde katlanabilir. Kim bilir kaç kez tatile, özgürlüğe dair planlar yapılmış ve hayal kırıklıkları yaşanmıştır. Tatilden her seferinde tükenmiş halde dönülür. Tıpkı ritüeller ve törenler gibi takvimi sabitleyip yapılandıran boş zaman, bahşedilmiş bir zaman dilimidir ve sadece tüketmeniz içindir. Bireylerin özgürlüğü, iktidar için tehlikeli bir şey. Boş zaman özgürlüğünüzü yaşayasınız diye değil, aksine tüketesiniz diye size verilmiştir. Özgürlük, günümüzde tüketim nesnelerinin pazarlamasında kullanılan bir konsept; bir tüketim nesnesi. 2000li yılların başında dolaşıma giren “özgür kız” reklamlarında pazarlanan, hazır karta iliştirilmiş özgürlük kavramıydı. Oysa hazır kart, sizi yakalayan, yönlendiren, denetleyen, biçimlendiren bir iktidar aygıtıdır ya da Foucault’nun deyişiyle dispozitif. “Dispozitif, her zaman bir iktidar oyunu çerçevesinde yer alır” (Foucault). Oyun oynayarak takvimi çökerten Homo ludens’ten evrilen Homo economicus, boş zamanlarında iktidarın tasarladığı özgürlük oyunlarına katılan bir türdür; katıldıkça takvimi ve iktidar ilişkilerini yeniden üretir.

∗∗

Homo economicus bir uzam turistidir. Bir turist olarak kendisine bahşedilen zaman diliminde gittiği uzamları, ekonomik bakımdan kendisini kazançlı hissedecek şekilde tüketir. Tam pansiyonlar, her şey dahil oteller, paket turlar, uzam turistinin boş zamanlarında tercih ettiği seçeneklerdir. Boş zaman terimi sakın sizi aldatmasın, asla boş değildir; yakalayan, denetleyen ve biçimlendiren dispozitiflerle tıka basa doldurulmuştur. Lizbon’da rastladığım bir duvar yazısı hâlâ aklımda: “Turists are terorists” (turistler, teröristlerdir). Duvarlar her zaman doğruyu söyler. Zamanınızı takvim belirliyorsa asla zaman size ait değildir. İktidara yakalanmışsınızdır; zaman ve mekânla sadece yıkıcı bir ilişki kurabilirsiniz. Takvimin zamanında kendinizi, ötekileri ve mekânı tüketerek var olabilirsiniz. Takvim sahibinin sesidir; zamanın sahibi ancak zamanı bir tüketim nesnesi olarak tükettiğiniz sürece varlığını sürdürebilir.

Takvimin kronolojisi, siz kendi zamanınızı ele geçirdiğinizde çökecektir. Bekleyiş ve ertelemeden oluşan kronolojinin karşısına Stoacı özgürleştirici bir zaman deneyimini çıkarmıştır, eylemden ve insanın kararından kaynaklanan “kairos”. Hayatın tüm potansiyellerine bir anda ulaştığımız bu karar anı, takvimin köleliğinden kurtulduğumuz ve özgürleştiğimiz andır.

QOSHE - Zaman sahipsiz değildir - Rahmi Öğdül
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Zaman sahipsiz değildir

16 10
26.01.2024

İş günleri ve tatiller; biteviye tekrar eden törenler ve ritüeller. Takvim, iktidarın zamana sahip olma iddiasını taşır ve size durmadan zamanı hatırlatır. Takvimi devre dışı bıraktığımız zamanlar da vardır, oyun oynarken zamanı unutursunuz: “Birbirini kovalayan eğlenceler sayesinde günler, haftalar yıldırım gibi geçiyordu.” Collodi’nin Pinokyo kitabında, nüfusu tamamıyla çocuklardan oluşan Eğlenceler Ülkesi’nde takvim, “tek bir tatil gününün ölçüsüz genleşmesiyle aniden duruverir” (Agamben). Eğlenceler ülkesinin şenliği, curcunası, çılgınlığı takvimin felç olup çökmesiyle sonuçlanır. “Düşünün ki sonbahar tatili bir ocakta başlıyor ve aralık sonunda bitiyor.” Takvim, zamanı sabitlemenin ve sahiplenmenin bir yöntemi. Sadece zaman mı? Mekân da sahiplenmelidir. “Siyasi iktidar mekâna hâkim olur ya da hâkim olmayı amaçlar” (Lefebvre). Meydanlara dikilen anıtlar, iktidarın mekânı sahiplendiğini gösteren işaretlerdir; takvimin noktalarını oluşturan törenler ve ritüeller ise zamanı sahiplenmesinin göstergeleri. Anıtlar ve anıtların etrafında gerçekleşen törenler ve ritüeller bedenlerin mekân ve zaman içindeki hareketlerini ve ritimlerini belirler, bedenleri biçimlendirir. İktidarın zamanı ve mekânı içine hapsedilmiş bedenler disipline edilir. Oyun oynayan birey, yitirdiği zamanı ve mekânı ele geçirmekle kalmaz, özgürlüğünü de ele geçirir, kendini ve mekânını özgürce biçimlendirebilir.

........

© Birgün


Get it on Google Play