ABD’li gazeteci Tucker Carlson bir süredir Rusya’da. Birkaç gün gündemi meşgul eden “Putin’le röportaj mı geliyor?” sorusu nihayet iki gün önce verilen yanıtta doğrulandı ve söz konusu röportaj gün gece saatlerinde Carlson’un internet sitesinde ve X platformunda yayınlandı.

Normal şartlarda büyük bir fırtına koparması gerek röportaj elbette ABD medyasında yayınlanmadı. Röportajın Carlson’un internet sitesinde yayınlanması, aynı zamanda ABD’deki siyasi saflaşma ve Carlson’un siyasi konumuyla ilgili.

Eski FOX sunucusu ve Demokrat Joe Biden yönetimine yönelttiği eleştirilerle tanınan ve siyasi yelpazede ‘sağda’ bulunan Carlson, konumu itibarıyla yalnızca bir gazeteci değil, aynı zamanda bir siyasi figür. Bu bağlamda, röportaj, ABD’de Demokratların ‘Cumhuriyetçiler (Trump) eşittir Rusya yanlılığı’ argümanının gölgesinde yayına girdi diyebiliriz.

Eski Belçika başbakanı ve şu anki Avrupa Parlamentosu üyesi Guy Verhofstadt, Carlson’u eleştirerek ‘Rus propagandacısı olma yolunda ilerlediğini’ söyleyerek, Carlson’a ‘seyahat yasağı getirilmesini’ önermişti.

Bunun üzerine tartışmaya giren Elon Musk ise, Tucker’ın ‘AB ülkelerine alınmama’ ihtimali hakkında yaptığı açıklamada, “Eğer doğruysa, bu gerçekten rahatsız edici olacaktır. Tucker ile aynı fikirde olunur ya da olunmaz, ancak kendisi önemli bir Amerikan gazeteci ve böyle bir eylem Amerikan halkını büyük ölçüde rencide edecektir” demişti.

Carlson, röportajı duyurduğu açıklamasında, ‘Amerikalıların dahil oldukları bir savaş hakkında her şeyi bilmeye hakları olduğunu’ ve ‘Ukrayna lideri Zelenskiy ile de röportaj talebinde bulunduklarını’ söylemişti.

Carlson’un röportajının ‘Rus propagandası’ olduğuna ilişkin söylemler ABD ve Avrupa’da çoktan dolaşıma girdi. Ancak röportajın tamamı, ortada önemli bir gazetecilik başarısı olduğunu gösteriyor.

Rusya lideri Vladimir Putin, Ukrayna’ya ilişkin açıklamalarında Ukraynalı kimliğinin ‘Rus dünyasına içkin’ bir kimlik olduğunu bugüne kadar sıkça dile getiren bir lider.

Bu nedenle Carlson’la röportajına da uzun bir Rus tarihi anlatısıyla başlayan Rus lider, Ukrayna politikalarında Sovyet dönemine de değinerek “Ukrayna’nın Stalin’in iradesiyle şekillendirilmiş yapay bir devlet olduğunu doğrulamak için her türlü nedene sahibiz” ifadelerini kullandı.

Rusya ile Batı arasında artan gerilimin ABD başta olmak üzere Batı tarafından kışkırtıldığını savunan Putin, Sovyetler Birliği’nin çözülmesinin ardından Rusya’nın defalarca ‘Batı’ya yanaştığını’ ancak Batı tarafından geri çevirildiklerini söyledi:

“Rusya, Sovyetler Birliği’nin dağılmasını gönüllü ve proaktif olarak kabul etti ve bunun sözde medeni Batı tarafından işbirliği ve birliktelik için bir davet olarak anlaşılacağına inanmıştı. Rusya’nın hem ABD’den hem de bir bütün olarak bu sözde kolektif Batı’dan beklediği buydu.

1991’den sonra, Rusya’nın medeni ulusların kardeş ailesine kabul edileceğini beklediği zaman, böyle bir şey olmadığı gerçeğini ele alalım. Bizi kandırdınız. Siz derken şahsınızı kastetmiyorum. Elbette ABD’den bahsediyorum. NATO’nun doğuya doğru genişlemeyeceği sözü verilmişti. Ama bu beş kez oldu. Beş genişleme dalgası oldu. Bütün bunlara göz yumduk. Onları ikna etmeye çalışıyorduk. Diyorduk ki, lütfen yapmayın. Artık biz de sizin kadar burjuvayız. Biz bir piyasa ekonomisiyiz ve Komünist Parti iktidarı yok. Müzakere edelim.”

Ukrayna’da devam eden operasyonların ‘savaş başlatma’ değil, savaşı bitirme operasyonu olduğuna yönelik genel Rus tezlerini paylaşan Putin, Ukrayna’nın dönüşümüne ilişkin ise şu anektodu aktarıyor:

“ABD bize Yanukoviç’i sakinleştirin, biz de muhalefeti sakinleştirelim dedi. Bırakın durum gelişsin. Siyasi bir çözüm senaryosu yaşansın. Biz de tamam, anlaştık, bu şekilde yapalım dedik. Amerikalıların istediği gibi Yanukoviç ne silahlı kuvvetleri ne de polisi kullandı. Ancak silahlı muhalefet Kiev’de darbe yaptı. Bu ne anlama geliyor? Siz kim olduğunuzu sanıyorsunuz? O zamanki ABD yönetimine sormak istiyorum.”

Putin, Ukrayna’da askeri operasyona giden süreci ise Carlson’a şu ifadelerle özetliyor:

“Maydan’daki kanlı gelişmeler olmasaydı parmağımızı bile kıpırdatmayı asla düşünmezdik. Çünkü Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra sınırlarımızın eski birlik cumhuriyetlerinin sınırları boyunca olması gerektiği konusunda hemfikirdik. Bunu kabul ettik ama NATO’nun genişlemesini asla kabul etmedik ve dahası Ukrayna’nın NATO’da yer almasını asla kabul etmedik. Bizimle herhangi bir görüşme yapılmadan NATO’nun orada üs kurmasını kabul etmedik. On yıllar boyunca sürekli şunu yapmayın, bunu yapmayın dedik. Peki son olayları ne tetikledi? İlk olarak, mevcut Ukrayna yönetimi, bildiğiniz gibi 2014 yılında Minsk’te yaşanan olaylardan sonra imzalanan ve Donbas’ta barışçıl çözüm planını ortaya koyan Minsk anlaşmalarını uygulamayacağını ilan etti. Ancak hayır, mevcut Ukrayna yönetimi, dışişleri bakanı, diğer tüm yetkililer ve o zamanki devlet başkanı Minsk anlaşmalarıyla ilgili hiçbir şeyi beğenmediklerini söyledi. Başka bir deyişle, bunu uygulamayacaklardı. Bir ya da bir buçuk yıl önce, Almanya ve Fransa’nın eski liderleri açıkça Minsk anlaşmalarını imzaladıklarını ama hiçbir zaman uygulamaya niyetli olmadıklarını, sadece burnumuzdan getirdiklerini söylediler.”

Röportajda ABD ilişkileri bağlamında Çin’e de değinen Putin, Çin Halk Cumhuriyeti’nin konumu ve ikili ilişkilerle ilgili şunları söylüyor:

“Putin’in röportajında ayrıca, Batı güçlü bir Rusya’dan korktuğundan daha fazla güçlü bir Çin’den korkuyor, zira Rusya 150 milyonluk bir nüfusa sahipken Çin 1,5 milyarlık bir nüfusa sahip. Ve ekonomisi her yıl yüzde 5 gibi büyük bir hızla büyüyor. Eskiden daha da fazlaydı ama bu Çin için yeterli. Bismarck’ın bir zamanlar söylediği gibi, potansiyeller en önemlileridir. Çin’in potansiyeli muazzam. Alım gücü paritesi ve ekonominin büyüklüğü açısından bugün dünyanın en büyük ekonomisi. ABD’yi çok uzun bir süre önce geride bıraktı ve hızlı bir şekilde büyüyor.”

BRICS’in konumunu da değerlendiren Putin, Carlson’un “BRICS ülkeleri tamamen Çin’in, Çin ekonomisinin egemenliği altına girme tehlikesiyle mi karşı karşıya?” sorusunu ise şu şekilde cevaplandırdı:

“Bu öcü hikayelerini daha önce de duyduk. Bu bir öcü hikayesi. Biz Çin ile komşuyuz. Komşularınızı seçemezsiniz, tıpkı yakın akrabalarınızı seçemeyeceğiniz gibi. Onlarla 1000 kilometrelik bir sınırı paylaşıyoruz. Bu birincisi. İkincisi, yüzyıllardır birlikte yaşadığımız bir tarihimiz var. Biz buna alışığız. Üçüncüsü, Çin’in dış politika felsefesi saldırgan değil. Fikri her zaman uzlaşma aramaktır. Bunu görebiliyoruz. Bir sonraki husus da şu. Bize hep aynı öcü hikayesi anlatılıyor. Ve burada yine üstü kapalı bir şekilde devam ediyor. Ama hala aynı öcü hikayesi. Çin ile işbirliği artmaya devam ediyor, Çin’in Avrupa ile işbirliğinin büyüme hızı Çin-Rus işbirliğinin büyüme hızından daha yüksek ve daha fazla. Avrupalılara sorarsanız, korkmuyorlar mı? Bilmiyorum. Ama yine de ne pahasına olursa olsun Çin pazarına erişmeye çalışıyorlar, özellikle de ekonomik sorunlarla karşı karşıya oldukları şu dönemde. Çinli işletmeler de Avrupa pazarını araştırıyor. Çinli işletmelerin ABD’de küçük bir varlığı var mı? Evet, var. Siyasi kararlar öyle ki Çin ile işbirliğini sınırlandırmaya çalışıyorlar. Bay Tucker, Çin ile işbirliğini sınırlandırmanız sizin zararınıza. Kendinize zarar veriyorsunuz. Bu hassas bir konu ve tıpkı dolarda olduğu gibi sihirli bir çözüm yok. Dolayısıyla Birleşmiş Milletler tüzüğü açısından meşru olmayan herhangi bir yaptırım uygulamadan önce karar alıcıların çok dikkatli düşünmesi gerekir. Bu bir sorun gibi görünüyor.”

Carlson, ABD’de Rusya’nın Ukrayna’daki operasyonunu neden başlattığına dair bir bilgi eksikliği olduğunu düşünüyor. Dahası, Carlson’un bu röportajı aslında ABD içindeki siyasi tartışmalarda da bir yer tutuyor. Zira Ukrayna’ya yapılan yardımlar, bütçe tartışmaları, göç sorunu gibi iç meseleler her gün daha fazla gündeme geliyor.

Rusya’nın perspektifinden bakıldığındaysa, Carlson aracılığıyla Amerikalılara seslenmek çok önemli bir fırsat. Çünkü Rus medyasının ABD ve Batı’daki etkisi neredeyse yok denecek kadar azalmış durumda. Bölgeyle ilgili haberler ise, kapsamı sınırlı bir şekilde ve genellikle politik yorumlarla sunuluyor.

Putin, Carlson’a yaptığı açıklamalarda müzakerelere açık olduklarını ve kapının Batı tarafından kapatıldığını defalarca vurguluyor. Ancak sahadaki durum, Batı’nın savaşı sürdürme konusunda ısrarcı olduğunu gösteriyor. NATO’nun genişlemesi konsepti, Batı’nın ana eğilimi olmaya devam ediyor.

Üstelik, Putin’in Batı ile ilişkilerde yaptığı vurgular, pazarlık masasında da ‘eskisi gibi’ aldanmayacağını gösteriyor. Batı ise, kaderini Rusya’nın yenilmesine bağlamış durumda.

Dolayısıyla, Amerikan sağının önemli popüler figürlerinden Carlson’un ülke kamuoyundaki Rusya sansürüne açtığı bu gedik, Rusya’yla ilişkilerin dışında, iç siyasette de yeni tartışmaların kapısını aralayacak. Bu da tam olarak Rusya’nın istediği bir şey…

(NOT: Putin’in yazıda yer verilen açıklamalarının tümü, Emre Köse’nin Harici’de yayınlanan çevirisinden alındı. Carlson’un Putin’le röportajının tam metnini buradan okuyabilirsiniz.)

YAZARIN TÜM YAZILARI İÇİN TIKLAYIN

QOSHE - ABD’de Rusya sansürüne ‘sağdan’ açılan gedik: Carlson'un Putin röportajı ne anlama geliyor? - Erkin Öncan
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

ABD’de Rusya sansürüne ‘sağdan’ açılan gedik: Carlson'un Putin röportajı ne anlama geliyor?

3 0
09.02.2024

ABD’li gazeteci Tucker Carlson bir süredir Rusya’da. Birkaç gün gündemi meşgul eden “Putin’le röportaj mı geliyor?” sorusu nihayet iki gün önce verilen yanıtta doğrulandı ve söz konusu röportaj gün gece saatlerinde Carlson’un internet sitesinde ve X platformunda yayınlandı.

Normal şartlarda büyük bir fırtına koparması gerek röportaj elbette ABD medyasında yayınlanmadı. Röportajın Carlson’un internet sitesinde yayınlanması, aynı zamanda ABD’deki siyasi saflaşma ve Carlson’un siyasi konumuyla ilgili.

Eski FOX sunucusu ve Demokrat Joe Biden yönetimine yönelttiği eleştirilerle tanınan ve siyasi yelpazede ‘sağda’ bulunan Carlson, konumu itibarıyla yalnızca bir gazeteci değil, aynı zamanda bir siyasi figür. Bu bağlamda, röportaj, ABD’de Demokratların ‘Cumhuriyetçiler (Trump) eşittir Rusya yanlılığı’ argümanının gölgesinde yayına girdi diyebiliriz.

Eski Belçika başbakanı ve şu anki Avrupa Parlamentosu üyesi Guy Verhofstadt, Carlson’u eleştirerek ‘Rus propagandacısı olma yolunda ilerlediğini’ söyleyerek, Carlson’a ‘seyahat yasağı getirilmesini’ önermişti.

Bunun üzerine tartışmaya giren Elon Musk ise, Tucker’ın ‘AB ülkelerine alınmama’ ihtimali hakkında yaptığı açıklamada, “Eğer doğruysa, bu gerçekten rahatsız edici olacaktır. Tucker ile aynı fikirde olunur ya da olunmaz, ancak kendisi önemli bir Amerikan gazeteci ve böyle bir eylem Amerikan halkını büyük ölçüde rencide edecektir” demişti.

Carlson, röportajı duyurduğu açıklamasında, ‘Amerikalıların dahil oldukları bir savaş hakkında her şeyi bilmeye hakları olduğunu’ ve ‘Ukrayna lideri Zelenskiy ile de röportaj talebinde bulunduklarını’ söylemişti.

Carlson’un röportajının ‘Rus propagandası’ olduğuna ilişkin söylemler ABD ve Avrupa’da çoktan dolaşıma girdi. Ancak röportajın tamamı, ortada önemli bir gazetecilik başarısı olduğunu gösteriyor.

Rusya lideri Vladimir Putin, Ukrayna’ya ilişkin açıklamalarında Ukraynalı kimliğinin ‘Rus dünyasına içkin’ bir kimlik olduğunu bugüne kadar sıkça dile getiren bir lider.

Bu nedenle Carlson’la röportajına da uzun bir Rus tarihi anlatısıyla başlayan Rus lider, Ukrayna politikalarında Sovyet dönemine de değinerek “Ukrayna’nın Stalin’in iradesiyle şekillendirilmiş yapay bir devlet olduğunu doğrulamak için her türlü nedene sahibiz” ifadelerini kullandı.

Rusya ile Batı arasında artan gerilimin ABD başta olmak üzere Batı tarafından kışkırtıldığını savunan Putin, Sovyetler Birliği’nin çözülmesinin ardından Rusya’nın defalarca ‘Batı’ya yanaştığını’ ancak Batı tarafından geri çevirildiklerini söyledi:

“Rusya, Sovyetler Birliği’nin dağılmasını gönüllü ve proaktif olarak kabul etti ve bunun sözde medeni Batı tarafından işbirliği ve birliktelik için bir davet olarak anlaşılacağına inanmıştı. Rusya’nın hem ABD’den hem de bir bütün olarak bu sözde kolektif Batı’dan beklediği buydu.

1991’den sonra, Rusya’nın medeni ulusların kardeş ailesine kabul edileceğini beklediği zaman, böyle bir şey olmadığı gerçeğini ele alalım. Bizi kandırdınız. Siz derken şahsınızı kastetmiyorum. Elbette ABD’den........

© CGTN Türk


Get it on Google Play