Ağaç yaşken eğilir” atasözü eğitimin temel ilkesidir. Bu sözü ağaçtan alıp insana yönelttiğimizde “yaş” sözcüğünün yerini, “çocuk” alır.

Berlin’deki evimizin penceresi, üzerinden yüzlerce aracın geçtiği asfalta bakıyor.

Almanya’da, kamuya yönelik yapılar, araçlar “evladiyelik”tir. Yüzyıllar öncesi yerüstü yeraltı trenleri, sokakları dolduran otobüsler, her gün dolup taşsa da neredeyse el değmemiş ölçüde yenidir.

Yeni-eski kavramları bende nedense hep Shakespeare’in 76. sonesindeki dizelerini çağrıştırır:

Önceden ne yazmışsam yine yazarım onu, Nasıl ki güneş her gün hem eskidir hem yeni.

Asfaltın altında, içinden kullanılan suların aktığı, eskiyen borular çıkartılıp yerine yenileri takılıyor. Bu değişim, insan elinin yalnızca yönlendirmeyi sağlayan direksiyona değdiği dev araçlarla yapılıyor.

İşçiler akşama doğru o günkü görevlerini tamamlayıp gitmişti. Çalışma alanının dışında yalnızca annesiyle bir çocuk kalmıştı. Çocuğun elinde asfaltı kazıyan aracın oyuncak modeli vardı. Oyuncağın burnunu indirip kaldırsa toprak olduğu yerde kalıyodu.

Annesinin gözü, çocuktaydı. “Şunu yap, bunu yap” demeden, onun bu işin üstesinden nasıl geleceğine bakıyordu. Bekçinin de ilgisini çekmiş olmalı ki çocuğun önüne koca bir kürekle toprak yığdı. Çocuk, toprağı bir yerden alıp başka yere yığınca annesinin yüzüne baktı...

Almanya’da çocuğa öğretilmiyor, öğrenme ortamı yaratılıyor. Anne de baba da üç yaşından sonra çocuğun elinden tutmuyor. Öyle de olsa çocuk bir süre sonra anesinin, babasının temposunda yürümeye başlar.

Bir babanın üç yaşındaki kızına bisiklete binmeyi öğretirken yalnızca düşerse korumak için onun yakınında durduğunu görmüştüm. Önce pedal yerine ayaklarını kullandığı bisiklette deneme yaptırdı çocuğa.

Alman toplumu, İkinci Dünya Savaşı’nın yarattığı dayanışma duygusuyla, bir yaşlıyı, sakatı zor durumda görürse hemen onun yardımına koşar.

Bir gün ormanımsı bir yerde ayağım toprağa gömülü bir dala takılıp düşünce kendimi bir anda bir Alman gencinin şefkatli kolları arasında bulmuştum. Kız arkadaşı elinde bir şişeyle bana su içirmeye çalışırken genç, cankurtaran gelsin diye hastaneye telefon ediyordu...

Yazıda her koşulda, konuyu boş lafla doldurma yerine etkili bir örnekle beslemeyi yeğlerim. 1958’den başlayıp 1999 yılında emeklilikle sona eren öğretmenliğim sırasında öğrenciye bilgi aktarımında bulunmamış, onda öğrenme isteği uyandırmaya çalışmıştım. Bunu onlarda uyandırdığım okuma alışkanlığına borçluyum.

Einstein’ın “Akıl veren çoktur, akıl yoktur” özdeyişinin de etkisiyle yazılarımı belleğe kazınacak olaylarla beslemeye çalışırım.

QOSHE - Ağaç yaşken eğilir - Adnan Binyazar
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Ağaç yaşken eğilir

26 18
22.03.2024

Ağaç yaşken eğilir” atasözü eğitimin temel ilkesidir. Bu sözü ağaçtan alıp insana yönelttiğimizde “yaş” sözcüğünün yerini, “çocuk” alır.

Berlin’deki evimizin penceresi, üzerinden yüzlerce aracın geçtiği asfalta bakıyor.

Almanya’da, kamuya yönelik yapılar, araçlar “evladiyelik”tir. Yüzyıllar öncesi yerüstü yeraltı trenleri, sokakları dolduran otobüsler, her gün dolup taşsa da neredeyse el değmemiş ölçüde yenidir.

Yeni-eski kavramları bende nedense hep Shakespeare’in 76. sonesindeki dizelerini çağrıştırır:

Önceden ne yazmışsam yine yazarım onu, Nasıl ki güneş her gün hem eskidir hem yeni.

Asfaltın altında, içinden kullanılan suların aktığı, eskiyen borular çıkartılıp yerine yenileri takılıyor. Bu değişim, insan elinin yalnızca yönlendirmeyi sağlayan direksiyona değdiği dev araçlarla yapılıyor.

İşçiler akşama doğru o........

© Cumhuriyet


Get it on Google Play