Cemal A. adlı bir baba, Muş’un Varto ilçesinde, Atatürk Ortaokulu 8’inci sınıf öğrencisi kızı P.A. (14) ile Z.T. adlı aynı yaşta bir kızı, boş tuttuğu evinde ipte asılı buldu.

Son bir ay içinde de gazeteler beş gencin kendi canlarına kıydığını, üç gün önce de Aydın’da Güzelhisar Kredi ve Yurtlar Kurumu Kız Öğrenci Yurdu’nda 19 yaşındaki bir öğrencinin aramızdan bu yolla koptuğunu yazdı.

Bir aşçı dükkânında altı yıl çıraklık yaptıktan sonra 14 yaşında üçüncü sınıftan başlatıldığım ilkokulu iki yıl sonra bitirince Diyarbakır’ın Ergani ilçesindeki Dicle Köy Enstitüsü’ne girerek kurtuluşa erdim.

Orada kış ortasında sokaklarda yatmak, çöp sepetlerinde yiyecek aramak, bitim, pirem geçer diye oyunlardan kovulmak yoktu.

Köy Enstitüsü bana, özgürlüğün yolunu açmıştı. Kısa sürede başarılı öğrencilerinden biri sayılmıştım. Öğretmenlerin ağzından çıkan her sözcükle bilgiyle donanıyordum. Shakespeare’in Romeo Juliet’ini, Hamlet’ini, kitap cenneti saydığım kitaplıktan alıp okumuştum. O tür klasik kitaplar her okuyuşta bana insan olma bilincinin yolunu açıyordu.

Demokrat Parti’nin iktidara gelir gelmez Köy Enstitülerini kapatmasını köy çocuklarının Aydınlanmasından korkmalarına bağlıyorum.

Bir sınavın sonunda kimya öğretmenine aldığım notu sormuştum. Öğretmen nedense sesini yükselterek “Hangi başarıyla bana notunu soruyorsun!” deyince dünyam kararmış, kendimi sınıftan dışarıya atmıştım.

Birkaç adım atmamıştım ki yapılanı aklımın süzgecinden geçirince aynı öğretmenin sıkça kullandığı, “Düşünmeden karar vermeyiniz” sözünü anımsadım. O anda öğretmenle konuşmak üzere yoldan geri döndüm.

Nedenini soracaktım ki öğretmen söze girdi: “Yanıtım ağrına gitti değil mi? Oysa ben kâğıtta senden beklediğim her zamanki notu görmediğim için ağzımdan öyle çıkmıştı” diye açıklama yapma gereğini duymuştu.

Nasıl sevinmiştim nasıl...

Köy Enstitülerinde hoşgörü vardı, erdem vardı, özgürce düşünmek vardı. Demokrasinin işlediği, büyüğün büyüklüğünün, küçüğün küçüklüğünün ayrımında olduğu bir eğitim yuvasıydı enstitüler.

O ruhla yetiştiğim için, gençlerin canlarına kıyışını, her yıl yüzlerce kadının öldürülmesini, kişilerin birbirlerini bıçaklamasını, annenin doğurduğu çocuğunu kendi eliyle toprağa gömmesini okuyunca içimi acı ateşleri sarıyor.

İki gün önceki gazeteler de öğretim görevlisi Doç. Dr. Yusuf Yılmaz’ın dört yaşındaki kızını, kayınvalidesini tabancayla öldürdüğünü, eşini yaraladığını öldürdükten sonra mermileri kendine yönelterek canına kıydığını yazdı.

Bunda demokrasinin yozlaştırılmasının, ekonominin sallantıda oluşunun, gelir dağılımındaki eşitsizliğin etkisi yok mu?

QOSHE - Cana kıymalar - Adnan Binyazar
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Cana kıymalar

12 20
26.01.2024

Cemal A. adlı bir baba, Muş’un Varto ilçesinde, Atatürk Ortaokulu 8’inci sınıf öğrencisi kızı P.A. (14) ile Z.T. adlı aynı yaşta bir kızı, boş tuttuğu evinde ipte asılı buldu.

Son bir ay içinde de gazeteler beş gencin kendi canlarına kıydığını, üç gün önce de Aydın’da Güzelhisar Kredi ve Yurtlar Kurumu Kız Öğrenci Yurdu’nda 19 yaşındaki bir öğrencinin aramızdan bu yolla koptuğunu yazdı.

Bir aşçı dükkânında altı yıl çıraklık yaptıktan sonra 14 yaşında üçüncü sınıftan başlatıldığım ilkokulu iki yıl sonra bitirince Diyarbakır’ın Ergani ilçesindeki Dicle Köy Enstitüsü’ne girerek kurtuluşa erdim.

Orada kış ortasında sokaklarda yatmak, çöp sepetlerinde yiyecek aramak, bitim, pirem geçer diye oyunlardan kovulmak yoktu.

Köy Enstitüsü bana, özgürlüğün yolunu açmıştı. Kısa sürede başarılı öğrencilerinden biri sayılmıştım. Öğretmenlerin ağzından çıkan her sözcükle........

© Cumhuriyet


Get it on Google Play