Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, milli eğitimin tarikat ve cemaatlere peşkeş çekilmesini savundu. Bakana göre tarikat ve cemaatler sivil toplum kuruluşlarıdır ve bunlarla şimdiye dek bir sürü protokol imzalanmıştır. Bakan bey bundan böyle de tarikat ve cemaatler ile çalışacaklarını belirtmiştir. Sayın bakana göre bu işbirliği gençlerin “dağa çıkmasına” engel olmaktadır. Bu savların geçerli olmadığı, tarikat ve cemaatlerin sivil toplum niteliklerinden uzak olduğu herkesçe bilinmektedir. Yine de sayın bakanın mantığını sezmemek mümkün değil. Eğer bir ülkede Anayasa Mahkemesi, iktidar partisinin “laiklik karşıtı eylemlerin” odağı haline gelmiş olması karşısında yaptırım olarak yalnızca partiye yapılan Hazine yardımının kısılmasına hükmediyorsa olayımızda tarikatlar ve cemaatler ile işbirliğinin şaşkınlıkla karşılanması yadırganabilir. Öyle ya eğitimin laik niteliğinin ayaklar altına alınması anayasaya aykırıdır. Anayasaya açık aykırılığın giderilmesi için Hazine yardımının kesilmesiyle yetinilince tarikat ve cemaatlerle işbirliği de normal sayılabilmektedir!

***

Oysa savcı Abdurrahman Yalçınkaya’nın AKP’nin 71 üyesinin siyaset yasağı almasını da talep ettiği iddianamede ileri sürülen laiklik karşıtı eylemlerin odağı olma fiili mahkeme tarafından sabit görülmüştür. Mahkeme üyelerinin 6’sı bu durum üzerine partinin kapatılması, 5’i de Hazine yardımının kısılmasıyla yetinilmesi yönünde oy kullanmışlardır. Laiklik karşıtı eylemlerin odağı olmak anayasal bir suçtur. Böylesine ağır bir ihlalin giderilebilmesi için yalnızca Hazine yardımının kısılmasıyla yetinmek eyleme kıyasla çok hafif bir yaptırımdır. Ama davanın görülmesinden önce yapılan bir yasa değişikliğiyle kapatma kararının verilmesi için nitelikli çoğunluk gerekli görülmektedir. Anayasa Mahkemesi üyelerinin tamamına yakın çoğunluğunun laiklik karşıtı eylemlerin odağı olma eylemini gerçekleştirdiklerini sabitlemesine rağmen kapatma kararını vermemesi bu nitelikli çoğunluğun gerekli olmasındandır.

Bir partinin laiklik karşıtı eylemlerin odağı haline gelmesi ağır bir anayasal suçtur. Hazine yardımının kısılması gibi bir önlemle geçiştirilerek bir şey değildir.

Böylesine ağır bir ihlalin böylesine hafif bir kararla geçiştirilmesini normal karşılamak milli eğitimin tarikat ve cemaatlere peşkeş çekilmesine seyirci kalınmasına da yol açacaktır. Nitekim öyle de olmuştur. AKP bütün özellikleriyle rejime karşıdır. Ve yeni dönemi Cumhuriyete karşı topyekûn bir saldırı dönemi olarak kullanmak istiyor. Laiklik bu dönemde saldırının baş hedefidir.

***

Son zamanlarda kızışmış olan Vahdettin tartışmaları bu çerçeve içinde ele alınmalıdır. Bütün bunlar Cumhuriyete karşı topyekûn saldırının parçalarından ibarettir. Türkiye’nin karşı karşıya bulunduğu sorunların ağırlığı dikkatleri ekonomik ve sosyal konulardan kaçırıp, iflas Türkiye’sinin görüntüsünü gözlerden saklayıp AKP’nin sorunları baskıyla çözebilmesini sağlayamayacaktır. Önümüzdeki yerel seçimlerde muhalefet partilerinin özellikle CHP’nin büyükşehir belediyelerinin geri kalanlarının çoğunu da ele geçirerek çözüm üretemeyen AKP’yi bir erken seçime zorlaması büyük olasılıktır. Sivil darbeyle, kuvvetler ayrılığı ilkesini ayaklar altına almış olan AKP’nin sahip olduğu imkânlar üstesinden gelmek zorunda olduğu sorunlara karşı yetersizdir. Yönetilemeyen Türkiye bu durumda yerel seçim sonuçlarının zorlamasıyla kaçınılmaz olarak erken seçime gitmek zorunda kalacaktır. İşte engellenmek istenen budur. AKP iktidarını uzatmak için dikkatleri sorunlardan saptırmaya çalışmaktadır. Ve burada anayasal suçlar işlemektedir. AKP bir kez daha laikliğe karşı anayasal suç işlemiştir. Şimdi bu ihlali adeta bir anayasal kabahat haline sokmakta, ihlallerin üstünü örtmektedir. İktidarın antilaik faaliyetlerin odağı olması, var olmayan bir kavram olan “anayasal kabahat(!)” derekesine indirilerek geçiştirilecek bir davranış değildir.

QOSHE - ‘Anayasal kabahat!’ - Ali Sirmen
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

‘Anayasal kabahat!’

38 17
22.12.2023

Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, milli eğitimin tarikat ve cemaatlere peşkeş çekilmesini savundu. Bakana göre tarikat ve cemaatler sivil toplum kuruluşlarıdır ve bunlarla şimdiye dek bir sürü protokol imzalanmıştır. Bakan bey bundan böyle de tarikat ve cemaatler ile çalışacaklarını belirtmiştir. Sayın bakana göre bu işbirliği gençlerin “dağa çıkmasına” engel olmaktadır. Bu savların geçerli olmadığı, tarikat ve cemaatlerin sivil toplum niteliklerinden uzak olduğu herkesçe bilinmektedir. Yine de sayın bakanın mantığını sezmemek mümkün değil. Eğer bir ülkede Anayasa Mahkemesi, iktidar partisinin “laiklik karşıtı eylemlerin” odağı haline gelmiş olması karşısında yaptırım olarak yalnızca partiye yapılan Hazine yardımının kısılmasına hükmediyorsa olayımızda tarikatlar ve cemaatler ile işbirliğinin şaşkınlıkla karşılanması yadırganabilir. Öyle ya eğitimin laik niteliğinin ayaklar altına alınması anayasaya aykırıdır. Anayasaya açık aykırılığın giderilmesi için Hazine yardımının kesilmesiyle yetinilince tarikat ve cemaatlerle işbirliği de normal sayılabilmektedir!

***

Oysa savcı Abdurrahman Yalçınkaya’nın AKP’nin 71 üyesinin siyaset yasağı almasını da talep ettiği iddianamede ileri sürülen laiklik karşıtı eylemlerin odağı olma fiili mahkeme tarafından sabit........

© Cumhuriyet


Get it on Google Play