Dün 23 Nisan’dı. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin kuruluşunun 104. yıldönümüydü. Aynı zamanda da “Çocuk Bayramı”ydı. Başta çocuklar olmak üzere hepimize kutlu olsun.

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin “Egemenlik milletindir” ilkesine göre kuruluşu, bir yandan da büyük bir kısmı işgal altına girmiş bulunan ülkemizi işgalden kurtaracak olan Kurtuluş Savaşı’mızın düzenli orduya kavuşmasının da başlangıcıdır. İstanbul’daki “Meclisi Mebusan”ın kapatılmasından sonra seçim yoluyla oluşturulup Ankara’daki çalışmalarına başlayan Türkiye Büyük Millet Meclisi, hem halkımızın temsilciliğini hem ülkenin işgal dışında kalmış yerlerinin fiili yönetimini üstlenmiştir hem de “Türkiye Büyük Millet Meclisi Orduları” adı altında örgütlenen silahlı kuvvetlerimizin yönetimini... Meclis, kendi başkanlığına seçtiği Mustafa Kemal Paşa’yı, o orduların başkomutanlığına da seçmiştir.

Ve bu özellikleriyle Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin milletvekillerinin bir kısmının, Meclis’teki görevlerini yürütürken bir yandan da “seçim çevreleri”ne gider gibi “savaş meydanları”na gidip savaşlara katıldıkları zamanlar yaşanmıştır, düşmanın Ankara yakınlarına kadar yaklaşıp top seslerini Ankaralılara duyurabildiği zamanlar...

Ve sonuç: İnönü Savaşları, Sakarya Savaşı, Başkomutanlık Meydan Muharebesi, İzmir’in geri alınması... Ve zafer...

Sonra da savaştaki hasım devletlerle yürütülen diplomatik müzakereler...

O müzakerelerin bir kısmı savaş sırasında başlamış, hatta bazıları sonuca bağlanmıştı. Lenin zamanındaki Sovyet yönetimiyle görüşülüp antlaşmalar imzalanmıştı. Güney illerimizin bir kısmına tamamen yerleşmeye çalışırken, barış görüşmelerine razı olup Ankara Antlaşması’nı imzalayan Fransızlarla da barış yoluna ulaşılmıştı.

Zaferden sonraki Mudanya Mütarekesi ve onun arkasından da Lozan görüşmeleriyle Türkiye’nin yeni sınırları belirlenecekti. Sonra boğazlardaki kesin egemenliğimizi sağlayan -1936’daki- Montrö Sözleşmesi imzalanacaktı. Hatay’ın Türkiye’ye katılması yolunda Fransa’yla sürdürülen görüşmeler de -1938-1939’da- sona erdirilip kesin sonuca ulaşılacaktı.

“Yurtta barış dünyada barış”... Türkiye, bu dört sözcüklü “dış politika” ilkesinin gerçekçi ve akılcı uygulamalarıyla, başta komşuları olmak üzere dünyanın birçok ülkesini etkilemiş ve 1940’ların sonlarındaki İkinci Dünya Savaşı dönemine, barış içinde kalmayı hedef edinmiş bir ülke olarak girmiştir. Tabii, “Hazır ol cenge, eğer ister isen sulhü salah” ilkesine uygun bir “savaşa hazır” olmanın caydırıcılığını kullanmayı da hiç ihmal etmeden... Ve o dönemin o büyük savaşına katılmama başarısını gösteren nadir ülkelerden biri olabilmiştir.

Ayrıca dönem içinde çağdaşlaşma atılımlarını hep sürdürmüştür. Laiklik, kadın hakları, eğitim devrimleri... Hepsi amacına ulaşmış veya yaklaşmıştır. Gerçekçi ve dikkatli ekonomik politikalarla, 1920’lerin sonlarında başlayan dünya ekonomik buhranını en az zararla atlatmayı başarmıştır.

Ve İkinci Dünya Savaşı’nın bitiminden hemen sonraki demokratikleşme sürecini de başlatabilmiştir.

Elbette daha sonraki zamanlarda Türkiye’nin çeşitli alanlarda güçlükler yaşadığı; demokrasisinin sarsıntılara uğradığı, hatta resmen rafa kaldırıldığı dönemler de olmuştur. Bugün de başta demokrasi ve ekonomi alanında olmak üzere sorunları, hep değindiğimiz gibi az değildir. Ama milletimizin bu 104 yıllık süre içinde edindiği deneyimler de az değildir. O deneyimler arasında, Meclis’imizin “fesh” edilerek kapalı tutulduğu yıllar da vardır. Bazı “sıkıyönetim”lerin o Meclis’i dışarıdan idare etmeye teşebbüs ettiği yıllar da vardır.

Çok şükür, o yıllar artık geride kaldı. Ama bugün, anayasa ve yasa değişiklikleriyle, hatta bazen sadece yorumlar yoluyla yürütülmekte olan uygulamaların, Meclis’imizin yetkilerini, demokrasi içindeki eski zamanlara göre çok daha daraltmış olduğunu, örnekleriyle görüyoruz.

Meclis’imizin 104. yıldönümünü kutlarken bu gerçeğin unutulmamasını ve tüm ilgililere unutturulmamasını temenni ederim.

QOSHE - 23 Nisan ve bir temenni... - Altan Öymen
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

23 Nisan ve bir temenni...

22 1
24.04.2024

Dün 23 Nisan’dı. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin kuruluşunun 104. yıldönümüydü. Aynı zamanda da “Çocuk Bayramı”ydı. Başta çocuklar olmak üzere hepimize kutlu olsun.

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin “Egemenlik milletindir” ilkesine göre kuruluşu, bir yandan da büyük bir kısmı işgal altına girmiş bulunan ülkemizi işgalden kurtaracak olan Kurtuluş Savaşı’mızın düzenli orduya kavuşmasının da başlangıcıdır. İstanbul’daki “Meclisi Mebusan”ın kapatılmasından sonra seçim yoluyla oluşturulup Ankara’daki çalışmalarına başlayan Türkiye Büyük Millet Meclisi, hem halkımızın temsilciliğini hem ülkenin işgal dışında kalmış yerlerinin fiili yönetimini üstlenmiştir hem de “Türkiye Büyük Millet Meclisi Orduları” adı altında örgütlenen silahlı kuvvetlerimizin yönetimini... Meclis, kendi başkanlığına seçtiği Mustafa Kemal Paşa’yı, o orduların başkomutanlığına da seçmiştir.

Ve bu özellikleriyle Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin milletvekillerinin bir kısmının, Meclis’teki görevlerini yürütürken bir yandan da “seçim çevreleri”ne gider gibi “savaş meydanları”na gidip savaşlara katıldıkları zamanlar yaşanmıştır, düşmanın Ankara yakınlarına kadar yaklaşıp top seslerini Ankaralılara duyurabildiği zamanlar...

Ve sonuç: İnönü Savaşları, Sakarya Savaşı, Başkomutanlık Meydan Muharebesi, İzmir’in........

© Cumhuriyet


Get it on Google Play