Okurlarım arasında bütün mevsimleri aynı şehirde, aynı mekânda yaşamak durumunda olanlar, iki haftalık bir yaz tatiline çıkmayı bile düşünemeyenler mutlaka vardır. Şimdi yazacaklarım onları belki incitebilir, şımarıklık gibi bile görülebilir. Bağışlasınlar.

İstanbul’da yaşıyorum. Yıllar önce yaz aylarını genellikle Büyükada’da geçirmeyi severdim. Orada yazılmış nice yaz şiirim var. Fakat ne yazık ki girilebilir bir denizin öncelikle yalılar, geride kalan birkaç karışlık sahilin ise bütün adayla birlikte kalabalıklar tarafından işgali nedeniyle Büyükada bir yaz tatili mekânı olma özelliğini kaybedeli çok oldu.

Bu nedenle yaz aylarını İstanbul dışında geçirmenin çaresini aradık ve bir şekilde bulduk.

Haziran başında İstanbul’dan ayrılıyor ve artık emekli olmanın avantajını da kullanarak eylül sonuna kadar yazlık mekânda kalıyoruz.

Bu kez bu süreyi biraz daha uzattık. Aralık başlarını bulduk. Fakat bu deneyim benim bakımımdan çok başarılı olamadı. Her mevsimin ayrı bir kişiliği, kendine özgü bir tadı var. Yazlıkta güzü ve bir ucundan da olsa kışı yaşamak beni çok sarmadı. Bunun nedeni sadece ısınma sorunu değil. İtiraf ederim ki her fırsatta yerden yere vurduğumuz İstanbul’un enerjisini özledim. Tuhaf gelebilir ama yağmurunu, tipisini; paltolara, atkılara, şapkalara bürünerek tiyatro-sinema salonlarına, konserlere, toplantılara koşuşturmaları canım çekti. Böylece yazlıkta kalmayı daha da uzatmayarak İstanbul’umuza döndük...

Bu yazıyı 10 Aralık Pazar akşamı yazıyorum. Birkaç zamandır yaman bir tipi, yağmur ve neredeyse sıfır noktasına ulaşmak üzere bir soğuk vardı.

Cumartesi akşamüstü Poesium’da şiir okuma sıramı beklerken ayaklarım ciddi olarak üşüyordu.

Gece bir lokantaya gidilirken de rüzgâr savuruyor, soğuk içe işliyordu...

Yine de İstanbul’dayım işte diye düşünerek ve şair arkadaşlarla birlikte olmanın sevinciyle mutluydum.

Bu sabah çalışma masama oturduğumda hava kapalıydı. Derken pırıl pırıl bir güneş açıverdi. İstanbul budur. Her şeye her zaman hazır olmalısınız. Aklımda Büyükada vardı. Çalışmamı bir yerde durdurarak motor iskelesine yollandım...

Zaten kısa süren deniz yolculuğunun ayrıntısına gerek yok.

Deniz her zaman dirilticidir.

Büyükada’da bir zaman, aydınlık dolu, serin havada, güz yapraklarına basa basa amaçsızca yürüdüm.

Bu geç bir Büyükada sonbaharı diye düşündüm.

Neden geç bir güz değil? Çünkü ardı ardına iki “g” güzel olmuyor! Bir de yine ardı ardına tek heceli iki sözcük yeterince etkili değil.

Büyükada’da geç sonbahar” dilime, duyguma daha iyi geldi.

Serde şairlik var ne de olsa...

Üzerlerinde yürüdüğüm sonbahar yaprakları, Büyükada caddelerinde çokça olan atkestanelerinden dökülen yapraklar olmalı.

Mimozaları, begonvilleri, zakkumları tanıyorum kuşkusuz. Ya da hiç değilse adlarını biliyorum...

Bilgi edinmek için utanarak bir kaynağa göz attım. Sedir, Akdeniz servisi, porsukağacı, Kanarya hurma palmiyesi, Çin yelpaze palmiyesi, akçaağaç, dişbudak, sabırlık... Şaşırdınız değil mi? Ama bunlar yukarıda, ormanlık alandaki ağaçlardan bazıları. Ahdim olsun, herhangi bir mevsimin yine böyle ışıklı bir gününde, bir bilenle, Rum Yetimhanesi’nin olduğu yerlerden başlayarak bütün bu ağaçları tek tek görüp tanıyacak; gövdelerine, yapraklarına ellerimle dokunacağım...

Derken kuşlar, kediler...

Kuş derken öncelikle martılar, kargalar...

Büyükada’nın olmazsa olmazları.

Lala Hatun’dan yukarılara çıkarken bir kargayla bir martının, birinin kurnazca, ötekinin kendini beğenmiş bir büyüklenmeyle kapışmasına tanık oldum.

Sokağımıza girdiğimde tanıdık kediler, önce birer ikişer, ardından hepsi birden, sanki oradan bir gün önce ayrılmışım gibi çevremi sarıverdiler.

Başı azıcık sola eğik sütbeyaz başta olmak üzere tanıdıklar, tanıdık olmayanlar...

İstanbul’daki sarmanımızın tıpkısı daha genç bir sarman.

Hazırlıksız gelmiş olmaya utandım.

Büyükada’dan, bu geç sonbahar gününden mutlu döndüm.

İzlenimlerimi, duygularımı sevimsiz siyaset ortamında sizlerle paylaşmak istedim...

QOSHE - Büyükada’da geç sonbahar - Ataol Behramoğlu
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Büyükada’da geç sonbahar

27 18
20.12.2023

Okurlarım arasında bütün mevsimleri aynı şehirde, aynı mekânda yaşamak durumunda olanlar, iki haftalık bir yaz tatiline çıkmayı bile düşünemeyenler mutlaka vardır. Şimdi yazacaklarım onları belki incitebilir, şımarıklık gibi bile görülebilir. Bağışlasınlar.

İstanbul’da yaşıyorum. Yıllar önce yaz aylarını genellikle Büyükada’da geçirmeyi severdim. Orada yazılmış nice yaz şiirim var. Fakat ne yazık ki girilebilir bir denizin öncelikle yalılar, geride kalan birkaç karışlık sahilin ise bütün adayla birlikte kalabalıklar tarafından işgali nedeniyle Büyükada bir yaz tatili mekânı olma özelliğini kaybedeli çok oldu.

Bu nedenle yaz aylarını İstanbul dışında geçirmenin çaresini aradık ve bir şekilde bulduk.

Haziran başında İstanbul’dan ayrılıyor ve artık emekli olmanın avantajını da kullanarak eylül sonuna kadar yazlık mekânda kalıyoruz.

Bu kez bu süreyi biraz daha uzattık. Aralık başlarını bulduk. Fakat bu deneyim benim bakımımdan çok başarılı olamadı. Her mevsimin ayrı bir kişiliği, kendine özgü bir tadı var. Yazlıkta güzü ve bir ucundan da olsa kışı yaşamak beni çok sarmadı. Bunun nedeni sadece ısınma sorunu değil. İtiraf ederim ki her fırsatta yerden yere vurduğumuz İstanbul’un enerjisini özledim. Tuhaf gelebilir ama yağmurunu, tipisini; paltolara, atkılara, şapkalara bürünerek tiyatro-sinema salonlarına, konserlere, toplantılara........

© Cumhuriyet


Get it on Google Play