Modern toplumun sorunu: Eğitenleri kim eğitecek? Yargılayanları kim yargılayacak?

Günlerdir yargıyı tartışıyoruz. Mahkemelerde hepimizin gözü önünde olağandışı işler oluyor. Üstelik bunu son dönemde mektubunu konuştuğumuz “Anadolu Cumhuriyet Başsavcısı” gibi yargı mensupları da ilan ediyor. Ancak iş gereğini yapmaya gelince, sıradan vatandaşa aslan kesilen yargı, elindeki yetkiyi kendi mensuplarını korumak için kullanıyor.

Tolga Şardan’ın başına gelenler ortada... Yargıdaki çürümeyi anlatıyordu, anlattığı yargı onu tutukladı.

İşte tam da buna benzer bir olay önümde duruyor. Üstelik önümüzdeki perşembe günü, bu hikâyede önemli şeyler olacak.

Biliyorsunuz, Barış Pehlivan açık cezaevinde. Nedeni biraz karmaşık. Evet, Pehlivan’ı hedef alanlar ona bir bahaneyle MİT davasından hapis cezası verdi. Evet, Pehlivan aldığı cezadan aslında cezaevine girmeyecekti. Evet, denetimli serbestlikten yararlanacaktı. Fakat tam bu sırada, Pehlivan’a, tarafı yargı mensubu olan bir dosyayı yazdığı için dava açıldı. Dikkat edin, ceza aldı demiyorum, sadece dava açıldı. Buna dayanarak denetimli serbestliği kaldırıldı. Hapse atıldı.

Peki neydi o dava?

Şöyle anlatayım...

Bugün İstanbul yargısındaki kavganın bir benzeri, birkaç yıl önce İzmir’de yaşanıyordu. İzmir Cumhuriyet Başsavcısı Ömer Faruk Aydıner ile FETÖ’nün kritik davalarına bakan Okan Bato arasında kavga vardı. İki taraf da birbirini akçeli işlere girmekle suçluyordu. Mesele, adliye içinde kalmadı. Dışarıya taştı. Aralarındaki kavgayı ve birbirlerini suçladıkları dosyaları Pehlivan’la birlikte kitaplarımızda anlattık. Sonuçta kaybeden Bato, kazanan Aydıner oldu. Bato hakkında HSK soruşturması açılırken Aydıner Yargıtay’a gitti.

Diyeceksiniz ki bu işin Pehlivan’ın hapse atılmasıyla ne ilgisi var?

Şöyle anlatayım...

Pehlivan 30 Kasım 2022’de gazetemizde “Mide Bulandıran Öykü” başlıklı bir yazı yazdı. Yazısında bir işkadınının savcılığa yaptığı suç duyurusunu anlattı. Suç duyurusuna göre iş kadını A.K, yargıda ilişkileri olan N.K’ye borçlanmış, bu vesileyle olay mallarına çökmeye kadar gelmişti. İşkadını A.K., borçlandığı N.K. ve onun ilişkili olduğu yargı mensubu hakkında suç duyurusunda bulunmuştu. Sonuçta yargı mensubunun olduğu dosya kapanmıştı. Bu kez yargı mensubu, işkadınından “FETÖ’cü” diye şikâyetçi olmuş, ancak iş kadının da FETÖ ile bağlantısı araştırılmış, hiçbir şey bulunamayınca o dosya da takipsizlikle sonuçlanmak zorunda kalmıştı.

Pehlivan, bu hikâyeyi tarafların açıklamalarıyla anlattı. Üstelik yargı mensubunun adını da vermemişti.

Gelgelelim, Pehlivan’ın yazısı, Ömer Faruk Aydıner’in başvurusuyla kısa sürede yasaklandı. Yetmedi, Aydıner, “Yazıda bahsedilen yargı mensubu benim” diyerek Pehlivan’dan şikâyetçi oldu.

Pehlivan, savcılığa yazıyı yazmasına neden olan belgeleri sundu. Haliyle hakkında iftiradan kovuşturmaya yer yok kararı verildi. Ancak hakkında yazı yazdığı isim yüksek yargı mensubuydu. Pehlivan hakkında “kamu görevlisine alenen hakaret”ten iddianame yazıldı. Sanki ortadaki olay kamu göreviyle ilgiliymiş gibi Pehlivan’a açılan dava bu suça dayandırıldı.

Yetmedi, yargıdaki güçlü bir ismin sadece dava açması Pehlivan’ın hapse atılmasına yetti. Pehlivan’ın denetimli serbestliği kaldırılarak cezaevine atıldı.

İşte önümüzdeki perşembe günü bu davanın duruşması var. Pehlivan beraat ederse, hapse atılmasına neden olan ve sadece görünür hikâyeyi anlattığı yazıya dayanan gerekçe de ortadan kalkacak.

Hepimiz biliyoruz. Pehlivan’ın yazısı güçlü bir yargı mensubu hakkında olmasaydı ne yargılanacak ne de bu dava gerekçesiyle hapse atılacaktı. Gelgelelim, bir Yargıtay üyesi şikâyetçi olunca pek de öyle olmuyor. Sebebi, tabii ki yargının en çok yargıya yargılık yapması!

İşte bu noktada bir önerim var: Yargıtay üyesi Ömer Faruk Aydıner, adının bile geçmediği yazıyla ilgili şikâyeti geri çekmeli. Mensubu olduğu görevi göz göre göre kötüye kullanmamalı. Halihazırda Pehlivan’a açılan dava bu şikâyetten bağımsız olarak süreceğine göre yargının üzerindeki yargı gölgesi olmaktan çıkmalı. Pehlivan’ın mahkemeye baskı olmadan yargılanmasını sağlamalı. Yoksa, olay yine yargı kendi arkadaşlarını temizliyor hikâyesine dönecek.

Perşembe günü, İstanbul 2. Asliye Ceza Mahkemesi’ndeki duruşmayı yakından izleyeceğim. Hem arkadaşımın özgür olması için hem de yargıyı, mensuplarının kendi işini gören bir mekanizmaya çevirmesinden kurtarmak için. İşin ilginci, aynı gün aynı mahkemede, benim de bir başka yargı mensubunun şikâyetiyle açılan davam var. Kısacası mesele artık bir klasik!

Kendi tırnağını kendisi kesenler ne mutlu, arasındaki kiri yalnız kendisi temizliyor...

QOSHE - Benim bir önerim var - Barış Terkoğlu
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Benim bir önerim var

328 0
06.11.2023

Modern toplumun sorunu: Eğitenleri kim eğitecek? Yargılayanları kim yargılayacak?

Günlerdir yargıyı tartışıyoruz. Mahkemelerde hepimizin gözü önünde olağandışı işler oluyor. Üstelik bunu son dönemde mektubunu konuştuğumuz “Anadolu Cumhuriyet Başsavcısı” gibi yargı mensupları da ilan ediyor. Ancak iş gereğini yapmaya gelince, sıradan vatandaşa aslan kesilen yargı, elindeki yetkiyi kendi mensuplarını korumak için kullanıyor.

Tolga Şardan’ın başına gelenler ortada... Yargıdaki çürümeyi anlatıyordu, anlattığı yargı onu tutukladı.

İşte tam da buna benzer bir olay önümde duruyor. Üstelik önümüzdeki perşembe günü, bu hikâyede önemli şeyler olacak.

Biliyorsunuz, Barış Pehlivan açık cezaevinde. Nedeni biraz karmaşık. Evet, Pehlivan’ı hedef alanlar ona bir bahaneyle MİT davasından hapis cezası verdi. Evet, Pehlivan aldığı cezadan aslında cezaevine girmeyecekti. Evet, denetimli serbestlikten yararlanacaktı. Fakat tam bu sırada, Pehlivan’a, tarafı yargı mensubu olan bir dosyayı yazdığı için dava açıldı. Dikkat edin, ceza aldı demiyorum, sadece dava açıldı. Buna dayanarak denetimli serbestliği kaldırıldı. Hapse atıldı.

Peki neydi o dava?

Şöyle anlatayım...

Bugün İstanbul yargısındaki kavganın bir benzeri, birkaç yıl önce İzmir’de yaşanıyordu. İzmir Cumhuriyet Başsavcısı Ömer Faruk Aydıner ile FETÖ’nün kritik davalarına bakan Okan Bato arasında kavga vardı. İki taraf da birbirini akçeli işlere girmekle suçluyordu. Mesele, adliye içinde kalmadı. Dışarıya taştı. Aralarındaki kavgayı ve birbirlerini suçladıkları........

© Cumhuriyet


Get it on Google Play