Üç aydan kısa bir süre sonra, yine hayati bir seçime gireceğiz. Bana diyeceksiniz ki, “Hangi seçime girersek girelim hepsine hayati diyoruz, nasıl inanalım?” Doğru, bunu hep diyoruz ama inanın siz de biliyorsunuz ki hiçbiri yanlış değil. Evet, geçen Mayıs ayında çok ağır bir seçim yenilgisi yaşadık, ama ondan önceki yerel seçimlerde büyükşehirlerdeki zaferimiz son derece önemliydi. Bugün ülkenin genel gidişatı ve psikolojisi açısından bu yerel seçimler, en az genel seçimler kadar önemli. Şu an size Akşener’in raydan çıkmasından ve karşı tarafa çalışır hale gelmesinden söz etmeyeceğim. “Nasıl adaylar seçebiliriz”le başlayıp, aslında bu yazıda zaten çok iyi bildiğiniz bazı temel kavramları hatırlatmakla yetineceğim.

Sosyal demokrat siyasetin içinde olanlar, Cumhuriyet Gazetesi’ni ve CHP’yi takip edenler, Demokratik Dijital Devrim Tüzüğü’nü kaleme aldığımı ve 20 yıldır aralıksız şekilde ısrarla örgütte, kurultaylarda ve kongrelerde savunduğumu bilirler. Tek paragrafta hatırlatacak olursam, özgürlükçü, kapsayıcı ve toplumu kucaklayıcı hedefler içeren ve bunu hayata geçirecek Parti’ye, başarıdan başka hiçbir şey getirme şansı olmayan bu “felsefi-siyasi yaklaşım” birkaç temel veri üzerine şekilleniyor.

Bunların birincisi, Ankara’daki bir genel merkezde masanın etrafında oturan insanların, halkın duyarlılıklarını hiçe sayarak Çemişkezek’te veya Divriği’de veya Tercan’da, İskilip’te kimlerin belediyelere aday olacağını seçmeye kalkışan ve kendini bir çeşit siyasi peygamber yerine koyan lider tipolojisinden uzaklaşmak, onun yerine her coğrafyada gerçek anlamda halkın sevgisini, saygısını, beğenisini, emek vererek kazanmış; kim olduğu, nereden geldiği belli, “doğal” bölgesel liderlere yönelmek… Yalnız belediye başkanlarını değil, milletvekillerini, il ve ilçe başkanlarını da bu sistemle, o yörede oturan tüm üyelerin seçimleriyle saptamalı ve Parti Meclisi ile Cumhurbaşkanı adayı da yurt çapında tüm üyelerin katkılarıyla tespit edilmeli.

İkinci konu ise maalesef ülkemizde siyasetin “yaşça olgun ve erkek” merkezliliğinden kurtulamayışı. Biraz rakam konuşalım: Cumhuriyetimizin 100 yılı boyunca 19 yerel seçim yapılmış. 32.000 küsur belediye başkanı seçilmiş ve bunlar arasında sadece 150 kadın varmış! Bundan daha anti-Atatürkçü, daha anti-demokrat, daha erkek egemen, daha gayri medeni bir istatistik düşünebiliyor musunuz?

Maalesef siyasilerimiz arasında neler konuşulduğunu, hangi nutukların atıldığını, tartışma programlarında hangi cümlelerin sarf edildiğini gördüyseniz/duyduysanız, maalesef politikacıların söylemleriyle eylemleri arasında hangi devasa uçurumların olduğuna şahitlik etmişsinizdir. Onları dinlediğimizde, dünyanın en demokrat, kadına en saygılı, en eşitlikçi insanları ile karşı karşıya olduğunuzu düşünüp kendilerini kutlamak, sağ duyularına hayran olmak, “beyinlerini okşamak” ve onlara sarılmak istersiniz. Onlar da bu iltifatları yalnız bakışlarınızdan bile alıyor olmanın mutluluğuyla coştukça coşarlar, “Kadınların yeri parlamento” derler, “belediye başkanları kadın olmalı” derler, “bu Parti’yi kadın kollarımız kurtaracak” derler… Sonra ne olur biliyor musunuz? Seçim arifesinde adayların açıklanmaya başladığı günlerde -şu aksi tesadüfe bakın ki- isimlerin ezici çoğunluğu 45 yaş üstü erkeklerden seçilmiştir. Kadınlara yine seçilemeyecekleri noktalar “göstermelik” olarak verilmiştir. Sonuç ise yine bildiğiniz gibi olur: Binlerce noktada seçilen kadın sayısı %2 veya %3! Yıllardır CHP’nin kadın belediye başkanı sayısı “10” rakamını geçememiştir. AKP veya diğer partilerin ne durumda olduğu, doğruyu söyleyeyim beni ikincil derecede ilgilendiriyor. Çünkü onlardan zaten böyle bir beklentim de yok. Ama yemin ediyorum, CHP’de siyaset yapan insanların da bu egoist, “ben/erkek merkezci” tavırlardan bir türlü uzaklaşamamaları, beni büyük hayal kırıklığına uğratıyor, sizler ne düşünüyorsunuz bilmiyorum…

CHP Parti Meclisi’ne, kurultayda desteklediğim genç ve dinamik Genel başkan Özgür Özel’e, bütün CHP örgütüne sesleniyorum. CHP şu anda Özgür Özel ve Ekrem İmamoğlu ile Türkiye’de yükselen bir siyasi dalgaya binmiş durumda… İmamoğlu’nun evvelki günkü demeci “Arkamda kimin konuştuğuna bakmam, önümde kıracağım rekorlara bakarak koşmaya devam edeceğim” sözlerindeki özgüven gerçekten umut verici! Gelin çıtayı daha yükseğe taşıyın. Türkiye’yi şaşırtın, örgütü şaşırtın, hatta kendinizi şaşırtın! En azından 2019’dan çok daha fazla sayıda kadınımızı ve 35 yaş ekseninde gencimizi seçilecek yerlerden aday gösterin. Ben yerinizde olsaydım, Tüzük Kurultayı’nı yapıp “demokratik dijital devrimi” gerçekleştirip, bütün bu aday belirleme sorumluluğunu örgüte verirdim. Bunu henüz CHP’nin hayata geçiremediğini düşünürsek, en azından gerçek eğilim yoklamalarının yapılmasını öneririm. Belki an itibariyle tüm üyelerle ön seçim yapmaya organizasyonel açıdan vaktiniz yok. Ama en azından samimi olarak gerçek bir eğilim yoklaması yapabilirsiniz.

Hadi diyelim onu da yapamadınız veya yapmadınız, yine bütün adayları kendiniz belirlemek istiyorsunuz. Ne siz ne ben ne de bir başkası, bir partinin kadroları için, “her yerde” en iyi adayın kim olacağını bilemez, saptayamaz. Ancak şunu ısrarla tekrarlamam lazım: Gelin bizi şaşırtın. Kadınları öne çıkarın. Ben, nerelerde yeni isimler aranıyor, kim yeniden hangi ilçede yarışacak veya yarışmayacak, tabii ki bilmiyorum. Ama en yakınımdan bazı örnekler verebilirim: Mesela Sarıyer’de Ayşe Ünlü çok çalışkan bir mimar ve halk katmanlarıyla diyalog yürütmeyi çok iyi bilen değerli bir isim. Değerlendirilmesi büyük kazanç getirebilir. Beşiktaş’ta Canan Sezenler, bütün Parti’nin ve sanatçıların yakından tanıdığı bir inşaat mühendisi olarak çalışkanlığı ve saha tecrübesi ile başarı getirecek bir kadın aday olarak öne çıkabilir. Kütahya’da İl eski Başkanı Ruhsen Kumdalı, yıllardır biriktirdiği tecrübeleri, Parti geçmişi ve güvenilirliği ile -CHP adına zaten çok zor, adeta imkânsız gibi görünen bir kentimizde, sonuç ne olursa olsun- kadınların sesini Atatürk’ün Partisi adına onca mahalleye ve ilçeye yayabilir, altyapı anlamında geleceğin taşlarını döşemiş olur.

Keza Beşiktaş’ta kadın adaya yönelinmezse, Nasuh Mahruki tüm Türkiye’nin güvendiği “AKUT lideri” olarak hafızalara kazanmış bir halk kahramanı. Onu değerlendirmek Parti’ye büyük bir ivme kazandırabilir. Diyeceksiniz ki, “Beşiktaş zaten sonsuza kadar CHP’nin”, olabilir. Ama Mahruki’nin CHP’den aday olması ve gücü, CHP’nin İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ni İmamoğlu’na tekrar kazandırması yönünde de olumlu etki, hatta toprak kayması yaratır. Aynı şekilde şayet bir görev değişikliğine gidilecekse, Çankaya’da Ömer Faruk Eminağaoğlu’nun CHP’den siyasete girip başkanlığı kazanması, yıllardır dürüst ve güvenilir bir hukuk insanı olarak güçlü bir ismin Parti’ye ivme kazandırmasını sağlar. Ben hangi belediye başkanları devam edecek veya etmeyecek bunları bilmeden, yalnız aday örneği olarak dile getiriyorum. “Profili uygun adaylar olarak” kendilerini öne çıkartmak istiyorum. Belki CHP yöneticilerinin aklında bambaşka isimler var. Ama burada “adını zikrettiğim profilleri de unutmayın, bizi şaşırtın” diyorum. Evet lütfen Türkiye’yi şaşırtın!

Bazı kişiler anlatılmaz yaşanır! Eskişehir, yıllardır Yılmaz Büyükerşen efsanesinin bütün güzel izdüşümlerini yaşıyor. Büyükerşen’in bu aydın üniversite şehrine yaşattığı dönüşümler, 25 yıldır Anadolu’nun incisi olan bu kentte yarattığı mucizeler, artık tarih kitaplarının parçası. Büyükerşen’in Eskişehir’le arasında kurduğu müthiş yaratıcı bağlar, açtığı müzeler, işler hale getirdiği tiyatrolar, gençlerin büyük desteğini alan yaşam tarzı önerileri, saymakla bitmeyen eğitim ve sağlık hizmetlerine destekleri, her biri ayrı bir alkışı ve övgüyü hak ediyor. Aldığı sayısız ödüller, Eskişehir’i dünyanın en güvenilir ve yaşanılabilir kentlerinden biri halinde zirveye taşıması, Birleşmiş Milletler tarafından desteklenen “Uluslararası Yaşanabilir Topluluklar Ödülleri”nden birine layık görülmesi, her biri ayrı ayrı bu başarıyı taçlandıran büyük zirveler.

Türkiye ne beklerdi ? Yılmaz Büyükerşen “Ben artık dinlenip kitap yazmak istiyorum” diyene kadar, bu müstesna insanın Eskişehir ile olan ilişkisinin büyük bir özenle korunmasını, adaylığının yenilenmesini, ona en büyük desteğin verilmesinin yanı sıra, Parti’nin başarı yüzü olarak Türkiye çapında kullanılmasını… Dün bir gelişme yaşandı, tahmin ediyorum bugün duyurulur. Sekiz yıldır Eskişehir Büyükşehir Belediyesi’nde önce hukuk müşaviri, daha sonra Büyükerşen’in Genel Sekreteri olarak görev yapan Ayşe Ünlüce, 31 Mart seçimlerinde Eskişehir Büyükşehir başkan adayı olarak CHP Parti Meclisi’nden onay aldı.

Yargıçlık ve avukatlık yapan Ünlüce 52 yaşında son derece başarılı bir isim ve adaylığı konusunda Yılmaz Büyükerşen’in desteğini ve onayını aldığını Başkan’a en yakın çevrelerden öğrendim. Büyükerşen’e ne kadar teşekkür etsek azdır çeyrek asırdır Eskişehir’e ve Türkiye’ye verdiği hizmetler için! Bu demek oluyor ki Eskişehir’in aydınlık politikaları şimdi değerli bir kadın siyasetçimiz aracılığıyla devam edecek. Büyükerşen’i Türkiye kesinlikle unutmayacak. Başta Eskişehir olmak üzere, Türkiye’de birkaç yerde bu tarihi ismin heykellerinin dikilmesi lazım. Umuyorum ki bu kadar efsane bir ismin yerine de gerçekten yıllarca onunla çalışmış bir başarılı hanımefendi geçer ve Eskişehir ihya olur.

QOSHE - Yerel seçimler, kadınlar, "genç adaylar" ve unutulmaz Eskişehir efsanesi... - Bedri Baykam
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Yerel seçimler, kadınlar, "genç adaylar" ve unutulmaz Eskişehir efsanesi...

15 1
11.01.2024

Üç aydan kısa bir süre sonra, yine hayati bir seçime gireceğiz. Bana diyeceksiniz ki, “Hangi seçime girersek girelim hepsine hayati diyoruz, nasıl inanalım?” Doğru, bunu hep diyoruz ama inanın siz de biliyorsunuz ki hiçbiri yanlış değil. Evet, geçen Mayıs ayında çok ağır bir seçim yenilgisi yaşadık, ama ondan önceki yerel seçimlerde büyükşehirlerdeki zaferimiz son derece önemliydi. Bugün ülkenin genel gidişatı ve psikolojisi açısından bu yerel seçimler, en az genel seçimler kadar önemli. Şu an size Akşener’in raydan çıkmasından ve karşı tarafa çalışır hale gelmesinden söz etmeyeceğim. “Nasıl adaylar seçebiliriz”le başlayıp, aslında bu yazıda zaten çok iyi bildiğiniz bazı temel kavramları hatırlatmakla yetineceğim.

Sosyal demokrat siyasetin içinde olanlar, Cumhuriyet Gazetesi’ni ve CHP’yi takip edenler, Demokratik Dijital Devrim Tüzüğü’nü kaleme aldığımı ve 20 yıldır aralıksız şekilde ısrarla örgütte, kurultaylarda ve kongrelerde savunduğumu bilirler. Tek paragrafta hatırlatacak olursam, özgürlükçü, kapsayıcı ve toplumu kucaklayıcı hedefler içeren ve bunu hayata geçirecek Parti’ye, başarıdan başka hiçbir şey getirme şansı olmayan bu “felsefi-siyasi yaklaşım” birkaç temel veri üzerine şekilleniyor.

Bunların birincisi, Ankara’daki bir genel merkezde masanın etrafında oturan insanların, halkın duyarlılıklarını hiçe sayarak Çemişkezek’te veya Divriği’de veya Tercan’da, İskilip’te kimlerin belediyelere aday olacağını seçmeye kalkışan ve kendini bir çeşit siyasi peygamber yerine koyan lider tipolojisinden uzaklaşmak, onun yerine her coğrafyada gerçek anlamda halkın sevgisini, saygısını, beğenisini, emek vererek kazanmış; kim olduğu, nereden geldiği belli, “doğal” bölgesel liderlere yönelmek… Yalnız belediye başkanlarını değil, milletvekillerini, il ve ilçe başkanlarını da bu sistemle, o yörede oturan tüm üyelerin seçimleriyle saptamalı ve Parti Meclisi ile Cumhurbaşkanı adayı da yurt çapında tüm üyelerin katkılarıyla tespit edilmeli.

İkinci konu ise maalesef ülkemizde siyasetin “yaşça olgun ve erkek” merkezliliğinden kurtulamayışı. Biraz rakam konuşalım: Cumhuriyetimizin 100 yılı boyunca 19 yerel seçim yapılmış. 32.000 küsur belediye başkanı seçilmiş ve bunlar arasında sadece 150 kadın varmış! Bundan daha anti-Atatürkçü, daha anti-demokrat, daha erkek egemen, daha gayri medeni bir istatistik düşünebiliyor musunuz?

Maalesef siyasilerimiz arasında neler konuşulduğunu, hangi nutukların atıldığını, tartışma programlarında hangi cümlelerin sarf edildiğini gördüyseniz/duyduysanız, maalesef politikacıların söylemleriyle eylemleri arasında hangi devasa uçurumların olduğuna şahitlik etmişsinizdir. Onları dinlediğimizde, dünyanın en demokrat, kadına en saygılı, en eşitlikçi insanları ile karşı karşıya olduğunuzu düşünüp kendilerini kutlamak, sağ duyularına hayran olmak, “beyinlerini okşamak” ve onlara sarılmak istersiniz. Onlar da bu iltifatları yalnız bakışlarınızdan bile alıyor olmanın mutluluğuyla coştukça coşarlar, “Kadınların yeri parlamento” derler, “belediye başkanları kadın olmalı” derler, “bu Parti’yi kadın kollarımız kurtaracak” derler… Sonra ne olur biliyor musunuz? Seçim........

© Cumhuriyet


Get it on Google Play