Yeni bir yıla giriyoruz.

Umutlarla girmeliydik yeni yıla.

Yeni bir yıldı, yeni bir sayfa olmalıydı.

Hayır olamadı, olamıyor.

Ülkem yeni yıla çatışmalarla giriyor.

Dinci iktidar yeşil bayrağını açtı, yürüyor.

Milli eğitim, tarikatlarla cemaatlere bırakılmış durumda.

Milli eğitim bakanı bu durumu açıkça savunuyor.

Anayasaya aykırı mı? Aykırı.

Laik eğitime karşı mı? Karşı.

Toplum bunu kabul ediyor mu? Hayır, etmiyor.

Milli eğitim bir çatışma alanı oluyor.

“Siyasal dinciler” ile “Aydınlanmacı laikler” çatışıyor.

Aslında çatışma alanı yalnız burası değil.

Ülke, “adaletten koparılmış hukuk” ile yönetiliyor.

Can Atalay’ın durumu başlı başına bir hukuk olayı.

Can Atalay, Gezi davası denen, suçu kanıtlanamadığı halde “Saray’ın intikam davası”ndan ceza alıyor.

Can Atalay hapse giriyor.

Son seçimde Hatay ilinden milletvekili seçiliyor.

Anayasa mahkemesi, cezanın ertelenmesi ve tahliye edilmesi kararını veriyor.

Bu karar her kurumun uyması zorunlu olduğu karardır.

Ama öyle olmuyor, kararı veren ağır ceza mahkemesi bu kararı tanımıyor.

Bu tutum anayasa suçu mudur? Evet, anayasa suçudur.

Ama hiçbir şey olmuyor.

Adalet bakanı “yüksek yargı arasında anlaşmazlık” diye olayı örtbas ediyor.

İşte, yeni yıla böyle çatışma ile giriyoruz.

Dinci iktidar yasaları, hatta anayasayı bile tanımıyor.

Ekonomi başka bir çatışma alanıdır.

Artık emek bir değer olmaktan çıkarılmıştır.

Emek ile ilgili toplum kesimleri açlık sınırına itilmiştir.

Emekçi ile emekli ekonomik yükün altına sokulmuş, enflasyon ve hayat pahalılığı karşısında ezilmiştir.

Gıda maddeleri satın alınamaz durumdadır.

Kiralar ödenemez sınırlara çıkarılmıştır.

Dinci iktidar vergi sistemini de emekçilere yıkmıştır.

Peki, halk neden bu duruma isyan etmemektedir?

Çünkü iktidar, bütün iletişim yollarıyla dini kullanarak bu duruma karşı çıkmayı “Allah’a isyan” diye dayatmıştır.

Dini kullanarak özgür iradesi engellenmiş, sürüleştirilmiş toplum kesimleri de durumu “kader” olarak kabul etmeye zorlanmıştır.

İktidar kendisini kutsallaştırmıştır.

Böylece “tek adam” rejimi, ortaçağın “rahip-kralları” gibi dokunulmazlık zırhına bürünmüş “halife-sultan” saltanatı olarak sürdürülmek istenmektedir.

Rejimin temel çatışması buradadır.

Demokrasinin araçları kullanılarak “otokrasi” topluma dayatılmaktadır.

Otokratik rejimde her türlü denetimin önü kesilmekte, eleştiriler “terörist, hain, düşman” gibi saldırılarla susturulmaktadır.

Dinci iktidar artık kendisini hiçbir şeyin hesabını vermekle yükümlü saymamaktadır.

Hesaplar artık öbür dünyanın işidir.

Bu bir oyundur, sürdürülmüştür, sürdürülecektir.

İşte, yapılacak olan da bu oyunu bozmaktır.

Uzlaşmak adına, barışmak adına sinsi bir teslimiyeti kabul etmek, ülkeyi bu gidişe bırakmaktır.

Oysa ATATÜRK CUMHURİYETİ’NİN BİLİNÇLİ İNSANLARI bu gidişi asla kabul etmeyeceklerdir.

Cumhuriyet kadınları,

Cumhuriyet erkekleri,

Cumhuriyet gençleri,

Bilinçli karşı çıkışlarını azimle sürdüreceklerdir.

Elbette amacımız “çatışan toplum” değildir.

Amacımız, birlikte yaşamayı öğrenmiş, birbirine saygılı bireylerden oluşan, huzurlu, adil bir toplumdur.

Ama böyle bir toplumu tehdit eden, kendi otokrasisini kabul etmeye zorlayan güçlere boyun eğmeyeceğiz.

Eğer iyi niyetli bir uzlaşma olursa uzlaşacağız.

Zorbalıkla karşılaşırsak çatışacağız.

Kim mi kazanacak?

Tarihe bakın.

Orada kim kazanmışsa burada da o kazanacak.

Akıl kazanacak, bilim kazanacak, özgürlük kazanacak, doğruluk kazanacak.

ATATÜRK KAZANACAK, ATATÜRK.

Yıl 2024.

ATATÜRK CUMHURİYETİ KAZANACAK...

QOSHE - 2024: Çatışma yılı mı?.. - Erdal Atabek
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

2024: Çatışma yılı mı?..

39 37
25.12.2023

Yeni bir yıla giriyoruz.

Umutlarla girmeliydik yeni yıla.

Yeni bir yıldı, yeni bir sayfa olmalıydı.

Hayır olamadı, olamıyor.

Ülkem yeni yıla çatışmalarla giriyor.

Dinci iktidar yeşil bayrağını açtı, yürüyor.

Milli eğitim, tarikatlarla cemaatlere bırakılmış durumda.

Milli eğitim bakanı bu durumu açıkça savunuyor.

Anayasaya aykırı mı? Aykırı.

Laik eğitime karşı mı? Karşı.

Toplum bunu kabul ediyor mu? Hayır, etmiyor.

Milli eğitim bir çatışma alanı oluyor.

“Siyasal dinciler” ile “Aydınlanmacı laikler” çatışıyor.

Aslında çatışma alanı yalnız burası değil.

Ülke, “adaletten koparılmış hukuk” ile yönetiliyor.

Can Atalay’ın durumu başlı başına bir hukuk olayı.

Can Atalay, Gezi davası denen, suçu kanıtlanamadığı halde “Saray’ın intikam davası”ndan ceza alıyor.

Can Atalay hapse giriyor.

Son seçimde Hatay ilinden milletvekili seçiliyor.

Anayasa mahkemesi, cezanın ertelenmesi ve tahliye edilmesi kararını veriyor.

Bu karar her kurumun uyması zorunlu olduğu karardır.

Ama öyle olmuyor, kararı veren ağır ceza mahkemesi bu kararı tanımıyor.

Bu tutum anayasa suçu mudur? Evet, anayasa suçudur.

Ama hiçbir şey olmuyor.

Adalet bakanı “yüksek........

© Cumhuriyet


Get it on Google Play